Ekşi Sözlük’te bir ritüeldir: Bir dönem bir yazar öne çıkar, AKP’yi savunan, muhalefeti yeren başlıklar açar, yüzlerce yazar tarafından AK Troll olmakla suçlanır, “büyük engelleme listesine” dahil edilir. Sonrasında yazar, kendi hâlinde bir insan olduğunu, AKP’yi savunmanın ille de Troll’lük anlamına mı geleceğini tekrarlar durur ve gözden kaybolur. Yerini yeni bir iktidar âşığına bırakır.
Bu ritüel üzerine bütün iyi niyetimizle düşünürsek, gerçekten kime Troll denmeli? Sırf kendi benliğini, olumsuz bir biçimde de olsa, kabul ettirmek derdinde olan; bunun için de çeşitli sanal platformlarda sonsuz şekilde saçmalayan insanları tanımlamak için ortaya çıkan Troll kavramının son derece politikleştiği bir evrede, bu sorunun yanıtları da git gide muğlaklaşıyor. Ancak yine de bu örgütlü siber zorbalığın sınırlarını belirlemek için birtakım ortak özelliklere vurgu yapılabilir. Gelin, öncelikle politik Troll’lüğün uluslararası örneklerine bakalım.
Rusya: Web Tugayları
İktidar destekli internet propagandası denince akla ilk gelen ülkelerden birisi Rusya. St. Petersburg’da faaliyet gösteren İnternet Araştırma Kuruluşu, bünyesinde –bilindiği kadarıyla- dört yüz kişi çalıştırıyor. Daha önce burada çalışmış insanların anonim bir kimlikle yaptığı açıklamalara göre, bu kurum bünyesinde çalışanlar, editörlerin kendilerine verdiği görevler doğrultusunda, iktidarın o günkü gündemine uygun olarak, onlarca farklı hesaptan blog yazıları yazıyor, sosyal medyaya müdahale ediyor ve kullanıcı yorumlarını etkisizleştirmeye çalışıyor.
Örneğin bir çalışanın aktardığına göre, muhalif lider Boris Nemtsov’un 2015 yılında öldürülmesinin hemen ardından Troll ordusu, bu cinayetin aslında Putin’e yönelik bir provokasyon olduğu, Nemtsov’un muhalefet tarafından öldürüldüğü söylemini yaymak için hummalı bir çalışma içerisine giriyor. Cinayetin amacına ve failine yönelik onlarca farklı komplo teorisi sanal ortamda dolaşıma sokuluyor. Olay üzerine dönen tartışmalar sulandırılıyor.
Bir çalışan bu dönemki ruh hâlini şöyle anlatıyor: “Tabii ki, eğer her gün nefretle beslenirseniz, bu sizin ruhunuzu da kemirir. Bu nefrete inanmaya başlarsınız. Bütün gününüzü pislik içinde geçirerek temiz kalmak için güçlü olmalısınız.”
Ukrayna meselesinde ve ABD seçimlerinde sık sık gündeme gelen Rus Troll’ler’in yaptıkları iş hakkında aileleri ve arkadaşlarıyla konuşmaları yasak. Ürettikleri içerikler editörler tarafından kontrol ediliyor ve içeriklerinde ideolojik bir sapma keşfedildiğinde, bu, maaştan kesintiyle cezalandırılıyor. Yani kendilerini iktidarın politikaları konusunda iyice eğitmeleri şart. Kuruluşun İngilizce içerik üreten bölümünde maaşlar, diğer bölüme nazaran yüksek. Ayrıca, görsel manipülasyon ve “mizahi” üretim de oldukça önemseniyor.
Çin: 50 sent Partisi
Çin’in Troll ordusu, adını, her içerik başına 50 sent ödendiği söylentisinden alıyor. Çalışanlar, her gün merkezden o günkü görevlerin sıralandığı bir e-posta alarak işlerine başlıyor. “Şu olay hakkında söylentilerin yayılmasını engelleyin”, “bu olayın şu yönünü öne çıkartın”, “falanca olay hakkında yapılan açıklamaların yasadışı olduğunu yaygınlaştırın” gibi görevler veren bu e-postalar doğrultusunda çalışanlar üç rol üzerinden işlerini yürütüyor: kanaat önderi, takipçi ve sıradan vatandaş. Aynı gün üç farklı rolü de oynayabilen Troll’ler, mesajlarıyla ya iktidar politikasını doğrudan savunuyor ve bu yönde söylem üretiyor, ya haklı bulduğunu belirtiyor ya da olay hakkında bir fikri olmadığını, ama açıklamalar sonrasında iktidarın söylemine inanmanın doğru olacağını söylüyor.
Bir başka yöntem ise, tabii ki, Troll’lemek. Örneğin, petrol fiyatlarına zam geleceği günün öncesinde tepkileri kontrol etmek için hazırlanan Troll’ler, siber dünyanın dikkatini dağıtmak için şöyle bir mesaj hazırlayabiliyor: “Petrol fiyatları istediği kadar yükselsin, aslında ne kadar yükselirse o kadar iyi, araba kullanamayacak kadar fakir olanlar bir zahmet trafiğe çıkmasın”. Birçok hesaptan farklı cümlelerle aktarılan bu mesajlar, öfkenin hedefini ve tartışmaların odağını başka bir yere yönlendirmiş oluyor.
Çin Komünist Partisi’nin politikaları doğrultusunda seferber olan bu Troll’lerin, internet üzerinde ağır bir sansürün olduğu, Facebook, Twitter gibi sosyal medya platformlarının yasaklandığı, bunların yerine yerli ve milli muadillerinin kullanıldığı bir ortamda çalıştıklarını da ekleyelim.
İsrail: Act.il
İsrail’in Troll ordusu ise biraz farklı ve daha cüretkâr çalışıyor.
Filistin’e yönelik İsrail politikasının uluslararası desteğinin azaltılması ve İsrail’in sömürgeci eylemlerinin mahkum edilmesi amacıyla 2005’te kurulan “Boykot, Yatırımların Geri Çekilmesi ve Yaptırımlar” (BDS) hareketi, uzun bir süredir Siyonistleri rahatsız ediyordu. Hareketin, özellikle internet ortamında sağladığı popülerlik, devleti bu alanda adım atmaya zorladı. ABD lobisi, İsrailli teknoloji şirketleri, üniversiteler ve Güvenlik Bakanlığı bir araya gelerek, parlak gençleri, rekabet içerisinde, beyin fırtınasına soktukları hackathonlar organize etti.
Silah seslerinin ve duvardaki koca ekranda beliren “İsrail sosyal medyada saldırı altında!!!” uyarılarının altında yürütülen çalışmalar sonucunda Act.il isimli bir uygulama hayata geçirildi. Uygulamanın mantığı basit. Üye olduğunuzda size birtakım görevler veriliyor ve siz bu görevleri başarıyla tamamladıkça puan ve rozet kazanıyorsunuz. Bu görevler, sosyal medya mecralarında İsrail’in haklılığını “kanıtlayan” içerikler paylaşmak, bu içeriklerin yayılmasını sağlamak, siber kampanyalara katılmak, BDS ve destekçilerinin paylaşımlarına yorum yapmak gibi faaliyetleri içeriyor. Bir oyun mantığıyla kurgulanan uygulama, ilk bakışta oldukça masum görünüyor, ancak değil.
Terörist bir organizasyon olarak tanımlanan BDS ve onun destekçileri, bu süreçte, spam, hakaret, fişleme, hedef gösterme gibi birçok siber zorbalığa maruz kalıyor. Geçtiğimiz sene Tel Aviv’deki konserini iptal eden Lorde, birkaç gün boyunca bu siber zorbalığın kurbanı oluyor Örneğin. Uygulama üzerinden örgütlenen Troll’ler, Lorde’yi küçük düşüren, aşağılayan, türlü yalanlarla hedef hâline getiren paylaşımlar yapıyor. Aynı şey, ABD üniversitelerinde, Filistin mücadelesini destekleyen öğrencilerin fişlenmesi ve hedef gösterilmesi sürecinde de işliyor. Üstelik kullanıcılardan Act.il’e dair bir ibare kullanmamaları istendiğinden, kimin uygulama üzerinden örgütlendiği, kimin bu çemberin dışında olduğu bilinemiyor.
The Electronic İntifada sitesi, sürekli bu grubun saldırısı altında yayın yapmaya çalışıyor. Act.il tek örnek değil üstelik. İsrail devleti, üniversiteleri ve teknoloji şirketleri, bu alanda çalışmak isteyen birçok start-up’a fon yağdırıyor. Bu start-up’ların, BDS ve Filistin mücadelesini haklı bulan İsrail vatandaşlarını tespit edip, bilgilerini arşivlediği iddia ediliyor.
İsrailli bakan Gilad Erdan, Act.il’i “hakikatin demir kubbesi” olarak tanımlıyor. İsrail’e yönelik uluslararası algının tamamen yalan yanlış bilgilere dayandığını söylüyor ve bu girişimi, bir nevi, doğrulama faaliyeti olarak görüyor. Ancak, Act.il düpedüz Troll faaliyeti.
AK Troll’ler
Sosyal medyanın etkin bir şekilde kullanıldığı Gezi Direnişi sonrasında, AKP de internetin öneminin farkına vardı. “Twitter denilen bir bela var, yalanın daniskası burada” tavrından Twitter’la özel olarak ilgilenme aşamasına geçildi. Bir süre sonra altı bin kişilik bir AK Troll ekibinden bahsedilir oldu. Bu süreç çok sallapati başlatılmış olacak ki, 2015 yılında Yeni Türkiye Dijital Ofisi açılarak, AKP’nin sosyal medya yönetimi tek bir merkeze alındı. O dönem açıklama yapan parti sözcüsü Beşir Atalay, Troll’lük iddialarını reddederek şunları söylemişti: "Biz zaten sosyal medyayı önceden de etkili kullanmaya hep gayret ettik. Ama bazen de tam kontrolünüz olmayabiliyordu. Şimdi tek merkezden, kendi kurumsal kimliğimizle, bütün sosyal medya platformundaki hesaplarımızı bilecek ve bunu sizlerle de paylaşacağız".
Geçtiğimiz yıllarda, rastlantı eseri 7 Haziran Seçimleri öncesinde AKP için çalışan birisiyle tanışmıştım. Partinin resmi dijital ofisinde değil, Maslak’ta bir plazada çalışan bu kişi, internette karşılaştığı ve AKP ile hiçbir alakası olmayan bir iş ilanına başvurarak işe alınmıştı. Sadece kırk gün çalıştığını, bu süreçte yirmi tekil hesap ile yüzlerce bot hesabı yönettiğini söyleyen bu kişi, ekip bünyesinde editörlerin, yazılımcıların, hesap yürütücülerinin ve görsel manipülasyon için çalışan bir montaj ekibinin çalıştığını söylemişti. Partinin etkili ve yetkili isimlerinin ofisi ziyaret ettiğini de eklemişti.
Peki, bütün bu örneklere bakarak, Troll’lük kavramı hakkında ne söyleyebiliriz? Birincisi, Troll’ler kendi kimlikleriyle değil, kurgulanmış birçok farklı kimlik adına konuşuyorlar. Birçok farklı hesap yönetiyorlar, birçok farklı kimliği temsil ediyorlar. İkincisi, bunu örgütlü bir şekilde yapıyorlar. Görevleri bölüşüp, tek bir merkezden gelen emirler doğrultusunda, tek bir odağı hedef alıp ve para karşılığı içerik üretiyorlar. Twitter’da her gün karşılaştığımız hashtag’ler bunun bir örneği. Üçüncüsü, bir olay üzerinde başlayan tartışmanın tarafı olmak yerine, bu tartışma ortamının kirletilmesi; komplo teorileri, aşağılayıcı içerikler ve görsel manipülasyon ile tartışmanın dikkatinin ve odağının dağıtılması amacını paylaşıyorlar. İktidara yöneltilen ciddi bir iddiayı, saçmalık alanına çekerek, zaman tüketici ve faydasız bir monologlar serisinin altında eritmeye çalışıyorlar. Muhaliflerin seçim propagandalarını etkisizleştirmek için uğraşıyorlar. Dördüncüsü, siyasal iktidar adına çalıştıkları için, jurnalcilik faaliyeti yürütüyor, muhalifleri ulu orta hedef gösterip, adli makamlara şikâyet ediyorlar.
Günümüz Türkiye’sinde iktidar için çalışan Troll’lerin varlığı şüphe götürmez. Ancak, Ekrem İmamoğlu’nun katıldığı programın sunucusunu göz önüne aldığımızda ya da Twitter’da her gün Millet İttifakı’nı, Mansur Yavaş’ı, Mustafa Bozbey’i hedef alan hashtag’lerin yürütücüsünün Sabah, A Haber, Takvim, Star gibi kurumsal hesaplar olduğunu hesaba kattığımızda, AK Troll’lerin işlevinin birinci ve dördüncü maddelerde yoğunlaştığını, ikinci ve üçüncü maddelerde anlatılan görevlerin büyük kısmını bizzat yandaş medyanın üstlendiğini söyleyebiliriz sanırım…