Seçimler oldu bitti. Sonuçlar kimini üzdü, kimini sevindirdi, kimininse belli ki hiçbir siyasi sonuç umurunda bile değildi.
Umurunda değildi diyorum, zira iktidar partisi, geçtiğimiz yıl içinde gidişata karşı tepkisini çeşitli şekillerde ortaya koyanların toplam sayısının yakınından bile geçmeyecek miktarda güç kaybederek yeniden geldi.
İktidar, yerel seçimler dahil 5 seferdir, artan ivmeyle aldığı oylarla, hakkında tepkiler çığırılan o kunt, varaklı çerçeveyi bir güzel sabitledi, üzerini de vernikledi.
Geçtiğimiz yıllarda dillerimize pelesenk olan bir takiye durumu, çok gizli ajanda filan da söz konusu değildi üstelik.
Açık ve net, göz göre göre, bölgesel farklılıklar göstermekle birlikte baz duruşlarındaki muhafazakarlığı ortaya koya koya, sanki, “dökelim eteğimizdeki taşların tümünü, böyle de seçilirsek, artık bizi tutan yoktur” demişçesine, deyip de haklı çıkacaklarını bilmişçesine...
Döküldü eteklerdeki taşlar.
Seçimlere birkaç gün kala yapılan Bakanlar Kurulu değişikliklerinde, Kadından Sorumlu Bakanlığı kaldırarak. Bu değişiklikle birlikte kadın-erkek eşitliği, kadına karşı şiddetin önlenmesi gibi hayati konulara verilirmiş gibi yapılan önemi bile aşındırarak.
Heykel yıkarak, gazeteci tutuklayarak, kitap toplayarak, alkol yasaklayarak, nükleer santral ekerek, internet sansürü biçerek döküldü taşlar, pıtır pıtır...
Sonra ne oldu?
Sınav mağduru öğrenci ve memurlar, yasa mağduru sağlıkçı ve eczacılar, işsizler, şikayetçiler, bi’taraf-bertaraf-hertaraf olanlar, türlü şekillerde kategorize edilen endişeli modernler, muhafazakar modernler, ötekileştirilenler, berikileştirilenler, onlar, bunlar, şunlar...Çoğunluk, verdikleri oylarla, sanırım mevcut durumdan memnuniyetlerini ortaya koydular.
Haydi bi daha. Bi daha bi daha...
Hayırlı olsun.
Arızaya mahal yok. Bu dönemi atlattık ya, ona bak sen. Kafanı hangi köşeye çevirsen bir protesto, meydanlarda kükreyen bir parti başkanı, çılgın vaatler, bitmek bilmeyen şikayetler...Az şey miydi canım, son dönemi “survive ettik” resmen!
Etrafta ünlüler ünsüzler, gönüllüler gönülsüzler, ama nedense her zaman en çok, pasif agresyonunu üzerinden zinhar atamayan sert sessizler...
Boşveeer, bırakalım her şeyi.
Aç televizyonu, ooohh, kendimizi Dominik’ten Kıbrıs kumlarına atalım. Acun, Taner, Nihat, Taçmin, Derya, sen, ben. Oynayalım anacım.