Türkiye’de, doğanın bize armağanı yırtıcı kuşlardan çok var. Ne yazık ki, çevre kirliliği, global ısınma ve enerji santrallerinin yarattığı sorunlar, su havzalarının kuruması gibi ekolojik nedenlerin dışında, bir kısmı da doğrudan insan eliyle yok ediliyor.
Hacettepe Üniversitesi öğrencileri, Ankara’daki bir güvercin üretme noktasında 1.5 ay önce kolu kanadı kırık bir doğa harikasına rastlamışlar. İsmi de kendisi gibi güzel; Saz Delicesi. Yaralanmış, uçmasın diye telekleri kesilmiş bu delikuş, şimdi üniversitede bakım görüyor.
HÜ Öğretim Üyesi, Prof. Dr. İlhami Kiziroğlu, sucul ekosistemlerde yaşayan ve hayvansal olarak beslenen saz delicesini, ilkbahara kadar konuk edeceklerini söylüyor. Ardından, beni haberin kendisinden bile daha fazla çarpan şeyi söylüyor: “En büyük çekincemiz evcilleşmesi.”
***
Ülkede, kanadı kırılmış nice “insan-kuşu”muz var Sayın Hocam.
Çoğumuz onların özgürleşmesini, yeniden uçabilmelerini bekliyoruz.
Yine insan eliyle kırılmış, kıyılmış, katledilmiş olanların katillerinin ortaya çıkarılmasını, adaleti bekliyoruz.
Üstelik bizim Delikuşlara sizler gibi şefkatle, birikimle ve özenle bakanlar da çok değil. Gün günden, yeni kanatların kırılmasını da engelleyemiyoruz.
Anti-demokratik baskılar, adaletsiz hukuk, tehdit söylemleri, yetersiz eğitim düzeni, holdingleşmiş basının sözcüleri, giderek daha da uçurumlaşan gelir dağılımı, işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk sarmallarında çoğunluk...
Yani bir anlamda, sistem tarafından “evcilleştiriliyoruz” Canım Hocam.
Hani olur ya, kalksa tümden bu olumsuzluklar ortadan, özgürce uçabilmeyi de unutmuş olacak kitleler sanki.
Özgürlükleri ellerinden alınan, bu ülkenin kolay yetişmeyen aydınlık yüz akları, neyle suçlandıklarını bile bilmeden, sistemin acımasız çarklarında tutsak edilmiş hapislerde.
Özgürlükleriyle birlikte yaşamları da hunharca sonlandırılan nice Saz Delicesi kalbimizi üzüntüye boğarken, ne acıdır ki katillerinin çoğu kez, devletin derinliklerinde saklanıp, izlerini kaybettirdiklerini görüyoruz.
Cinayetleri işleyen eller, onlara “vur” talimatını veren ağızlarla; o ağızlar, bu cinayetlerin üzerini ya ihmalkarlıkla, ya da bile isteye örten görünmez perdelerle birleşiyor.
Eylül 2009’dan beri, failleri “meçhul” siyasi cinayetlere sevdiklerini kurban vermiş aileler, Toplumsal Bellek Platformu’nda bir araya geliyor.
Rakel Dink’in sözleriyle, “acılarda akraba edilmiş” bu koca aile, birbirlerinin acısını belki bir nebze olsun hafifletiyor. Kalbimizce, vicdanımızca, aklımızca yanıbaşlarında, arkasındayız onların; ama böyle bir ateş, herhalde en çok, ilk düştüğü yeri yakıyor.
Nükhet İpekçi “Böyle bir kıstırılmışlık hali ve hukuksuzluğun sürekliliği içindeyken siz, en sevdiğinizi sanki bir daha, bir daha öldürüyorlarmış gibi oluyor…” derken, bizim ne kadar içimiz yansa, ne kadar çok empati duysak, asla onların tam ne yaşadıklarını birebir anlayamayacağımızı düşünüyorum.
Failleri meçhul bırakılan politik cinayetler, Türkiye’nin toplumsal vicdanında çok uzun zamandır durmadan kanayan bir yara. Hayatsa, unutmadıklarımız kadar adeta...
Karlı sokaklara düşen al karanfiller arttıkça, insanın delice’sine ağlayası geliyor.
Bir avuç güzel insan kırık kanatları sarmaya çalıştıkça da, uçarcasına umutlanası...