Okul öncesi, ilköğretim ve ortaöğretimdeki yaklaşık 16 milyon öğrenci dün yarıyıl karnelerini aldı.
Etrafı güzel gelen notların yanıbaşına iliştirilmiş; bisiklet, tatil, bilgisayar, armağan, oyun, gezme, uyku hayalleri sardı.
Pek harika olmayan karneler, geç gelen akıllarla ya da sürüp giden esrikliklerle yanyana istiflenmiş; ebeveyn korkulu, lavanta kokulu saklı çekmecelerdeler.
Bazı akıllı anne-babalar, notlar her nasıl olursa olsun, alınan karnelerin kendilerine değil, çocuklarına ait olduğunu bilerek bu ara sınavı geçecekler. Bazıları, yok yere, kendi karnelerini temize çekme çabasında, çocuklarını örseleyecekler.
Yıllar yılları, karneler karneleri kovalayacak; bugünün çocukları, yarının, daha aydınlık olmasını dilediğim Türkiye’sine büyüyecekler.
Yıllar yılları, telaşlar sabırları kovalayacak; bugünün büyükleri, arada tekrar çocukluklarına dönmek isteyecekler...
***
Bugün, son sömestr tatilimden beri geçen yılların izini sürüyorum.
Aklıma hiçbiri bitmeyecek sanılan dostluklar, simitli ayranlı öğle teneffüsleri, korkunç topuzlu, Gargamel bakışlı müdür muavinleri, neler de neler geliyor. Bir serbest çağrışıma kapılmış, dere tepe dümdüz, sürüklenip gidiyorum.
Yetişkin hayatın insana sunduğu keyiflerle, öğrenciliğe ve çocukluğa özgü olup şimdi özlenen şeyler arasında yolculuktayım.
Yaşamımın ajandasını elimde tutmaktan; ders çalışmak zorunda olmamaktan; para kazanmak ve onu gönlümce harcamaktan; kendime ait bir odayı bırakıp, 3 oda bir sofa, kendi evime terfi etmiş olmaktan; makyaj yapıp topuklu giymekten; araba kullanabilmekten; istediğimi yiyip istediğimi yememekten; gönlümce çay, kahve, alkol içebilmekten; artan kültürel birikimimden; aştan ve aşk evliliğinden; büyüdükçe genişleyen seçim özgürlüklerinden; mutlu sevişmelerden; çok bayılmasam da arada içimden geldiğinde sunturlu bir küfür savurup rahatlayabilmekten; kimseden izin almadan gece dışarı çıkmaktan; tek başınalığın tadını öğrenmiş ve yaşıyor olmaktan; yetişkinliğe özgü birçok başka harika şeyden dolayı müthiş mutluyum!
Ancak bir yanımda da, nostaljik gülümsemelere el veren ufak tefek özlemler var.
Karne almayı, her koca sınav döneminden sonra illa ki uzun bir tatil olduğunu bilmenin motivasyonunu, 3 aylık yaz ve 2 haftalık kış tatillerini özledim.
Yılda 2-3 kere arkadaşlarla okul asmayı, sabahın kör saati pastanede poğaçayla kahvaltı ettikten sonra günün ilk matinesi için sinemaya gitmeyi, bütün gün okul formasıyla gezmeyi özledim.
Yediğime içtiğime hiç dikkat etmeyip, koşturup oyun oynamakla da hoop diye yediğim bin türlü abur cuburu yaktığım, hızı büyüyünce her gün spora da gitsen geri gelmeyen çocuk metabolizmasını özledim.
İnternetsiz, cep telefonsuz, iletişimi daha meşakkatli zamanların : “Iyi günler, ben Eliza. Zeynep’le görüşebilir miyim?” ile başlayan upuzun ev telefonu konuşmalarını, Tunalı Kuğulu Pasaj’ın önü, bilmemne binasının yanı randevulaşmalarına sadık kalmanın zorunlu olduğu, özenli zamanları özledim.
Okul kantinlerini ve envayi çeşit abur cuburu, teneffüs zilini, İstiklal Marşı ile andımızı, her seferinde sanki ilk kez çıkıyormuşçasına heyecanla bahçeye koşmaları özledim.
Matematik ve Türkçe derslerini, iyi geçen sınavlar sonrası yaşanan keyfi, sınıf içi notlaşmaları, ders arası buluşmaları, lacivert etekli okul formamı, ilkokulun serbest kıyafetli çarsamba günlerinin heyecanını özledim.
Cıncıklı bıncıklı kalem kutularını, pergel ve cetvelleri, saçmasapan ama yine de komik, “0.5 ucu olan var mııı?” - “Var ama evde. Ehehe” diyaloglarını, arı maya kokulu silgileri, harita metot defterlerini kaplamayı özledim.
Okul servisini, pek heyecanlı servis muhabbetlerini, minicik ipod’lara sığmayan, özenli şarkılarla dolu koca koca kasetleri özledim.
Ben bugün hatıralara dayanamayıp çocukluğumu özledim! Acaba siz öğrencilik zamanlarınızla ilgili neleri özlediniz?