05 Haziran 2010

Okul Yılları

Yarın, Ankara’da yüzlerce insan kurufasülye yiyecek. Çakma Nostradamus gibi, üstelik bir de...


Yarın, Ankara’da yüzlerce insan kurufasülye yiyecek. Çakma Nostradamus gibi, üstelik bir de baklagiller üzerine kehanette bulunmuyorum, inanın!
Biliyorum, çünkü bugün ve yarın, Türkiye’nin en köklü, en ünlü, en değerli eğitim kurumlarından birinin, TED Ankara Koleji mezunlarının buluştuğu Kurufasülye Günü ve Mezunlar Balosu var.
***
Hepimizin okul anıları güzeldir, acısı tatlısı, ballısı kaymaklısıyla özlenendir, 9:00-18:00 mesailerinde bazen özlemle dile getirilen, işten memnun olunan zamanlardaysa “aaayyyy çekemem sınavmış muavinmiş” diye karalanandır. Yine de candır.
Candır, çünkü çocukluğumuzdur, ilk gençliğimizdir. Kimimiz için, dişleri telli, çirkin ördek yavrusu,  kimimiz için ise akneli ergenliğimizdir. Kendimizi ne de büyük ve ne de çılgın sandığımız, ÖSS belasıyla bulandırılan lise yıllarımızdır. Şekil almayan saçlarımız, makyajsız duruluğumuz, forma yanı kokoşluğumuz, ilk elele tutuşmalarımız, 10 dakikalık teneffüs heyecanlarımızdır.
Okul yılları, geçmişe dönüp göz kırpmalarımızın tümünde, yaşlandıkça azalan mümkünlerimizin kıyılarında, seçimlerimiz ve kişiliğimizde nasıl sarsılmaz bir yer ettiğini fark ettikçe saygılı gönül bağımızın güçlendiği takvim yapraklarıdır...
***
Benim için okul yılları, orada “doğup büyüdüğüm”, ilkokul birinci sınıftan lise sona tastamam 11 yılımı geçirdiğim TED Ankara Koleji demektir.
Her ne kadar, özellikle de ardından üniversite okumamış kolejlilerin, kolejliliklerine fazla sardırma halleri bazen abartılı olabilse de; kolej servislerinin baş sloganı, "Is There Life After College?" (“Kolejden Sonra Hayat Var mı?”), ta o yıllardan beri azcık salak gelse de, kolej ruhu gerçekten de sonrasında gittiğim tüm okullardan daha efsunludur.
TED Koleji, yepyeni ve şaşaalı İncek kampüsüne taşınmadan önceki, Ziya Gökalp Caddesi'ndeki devasa gri binalarıyla Ankara'nın bir semtine adını vermiş, efsanevi bir yerdir.
30,000 kişiye yakın mezununun, Foto Naci'yi, Hüdaverdi'yi, Manolya'yı, Zeki Kırtasiye'yi, Nesli'yi, Caretta'yı, Göç'ü, Otantik'i, Kolej Kahvesi'ni; Türkiye’nin en iyi basketbol takımlarından biri olan Kolej’i desteklemek için gittiğimiz Selim Sırrı Tarcan Spor Salonu anılarını hoşlukla anımsamaması olanaksızdır…
***
Kolej, çok uzun yıllar boyu, bence şimdi de hala, kentin en iyi okulu, ülkenin de en iyi ilk 10 okulundan biri olmayı sürdürmüş; kuruluşunun tastamam 78. yılına gelmiş; Atatürk'ün öncülüğünde 1932 yılında Türk Maarif Cemiyeti adıyla, Türkiye'nin azınlık okulları dışında yabancı dil eğitimi veren ilk okulu, ayrıca da Türkiye’de kurulmuş ilk özel okul olup, bir anlamda efsane olmuştur.
Kolejin kalitesi düşmüştür, sedefleri dökülmüştür, kolej eski kolej değildir, bıdı bıdı bıdı” muhabbetleri artık anlamsız kaçmakta ve inceden kabak tadı vermekte. Çünkü, “sosyoekonomik düzey” denilen güzide sosyolojik olguyu baştan başa sarsalayıp bırakacak denli abesle iştigal; sosyo-kültürel kısım ile ekonomik gelir kısmının birbiriyle uyumunun ve korelasyonunun gittikçe azaldığı bir Türkiye profilinde, bunun eğitim yuvalarına da yansıması zaten kaçınılmaz. 
Kimsecikler Kolej'in eski Kolej olduğunu iddia edemeyeceği gibi, Ankara'nın eski Ankara, Türkiye'nin eski Türkiye, çocukluğun eski çocukluk, hayatın eski hayat olduğunu da beyhude savunmamalıdır.
İnsana dair olup da, yönü, kimi kez olumlu, kimi kez olumsuz da olsa, içinde sürekli değişimin, sürekli dönüşümün olmadığı, durağan olan ne var ki zaten yaşamda…
Kuşkusuz doğru olan, bir insanı yalnızca mezuniyetleriyle değil, bütün olarak kişiliği, aklı, duruşuyla değerlendirmek; bunu yaparken de bazı etiketleri “bonus” niyetine görüşlerine ilave edebilmektir. 
Bununla birlikte, herkesin, kendi geçmişi ölçüsünde, kendi okul anıları da, çocukken odasının kapısına , boyu ölçüldükçe çiziktirilen işaretler kadar içten, sıcak ve nostaljiktir. 
***
Köklü okulların çoğunda, pilav günü, tava günü, boza günü gibi değişik örnekleri bulunan, mezunların buluşma günleri, her zaman keyifli geçer.
Haziran’ın ilk haftasonuna denk gelen kutlamalar da, benzer keyifte bir TED geleneğidir. Pazar günü yapılan ve tüm mezunlara açık olan kurufasülye mezunlar gününden 1 gece önceyse, TED Mezunlar Balosu yapılır.
İlk baloya 10. yılında gidersin, sonra da her 5 yılda bir. Birkaç masaya dağılmış olarak, aynı salonda 20. yılını kutlayanlar da olur, 40. yılında coşanlar da..Sonra gelsin okul marşları, gitsin "kolej çekme" tezahüratları...
Benim 10. yılımda katıldığım baloda, 25. yıl ekibinin tümü, eksiksiz tümü, formalarıyla gelmişti! Sonlara doğru beyaz topuzlu inci kolyeli tonton bir teyzenin ismini okudular, torunlarının yardımıyla sahneye çıktı. Mezuniyetinin 70. yılıymış, kendi döneminden bir tek o kalmış. Plaket aldı, kolej marşını hepimizle birlikte söyledi, tüm salonu gözyaşlarına savurdu, vakur ve sıcacık gülümseyerek, sahneden indi. O anı unutamam...
***
Yıllarla çoğalırken, Türkiye’nin değişimine paralel eksilmiş ve eksiltilmiş de olsa, okulum; üzerinden acı tatlı binlerce farklı yaşanmışlık da geçmiş olsa, okul yıllarım; benim için çok özeldir. Kişiliğimin önemli yapıtaşlarındandır, minnettarım...
Okul yıllarımı hatırladıkça da, kraliçe Sezen Aksu’nun, Fahir Atakoğlu bestesi olan leziz bir şarkısını içimde duyarım;
“Ah ne kahraman ne cesur, ne güzel çocuklardık,
Her yeni günü ümitle nasıl kucaklardık.
Ah kaldırımlar biliyor, bi devir muhteşemdik,
Güz güneşinden hüzünlü, ilk yazdan şendik...
Hem utangaç, hem hevesli mektepli sevgililerdik
Pek kırılgan pek acemi, bi söyler bin gülerdik...”

Farklı okullardan mezun olalı yıllar geçmiş olsa da; içindeki isyankar saçlı, telaşlı delikanlının, ya da sivilceleriyle başı dertte, duru yüzlü genç kızın heyecanını koruyabilmiş herkes, selam ederim...Ruhumuz her dem taze olsun!

Yazarın Diğer Yazıları

Haydi vur kendini şaraba, kedere ve aşka vur

Bugünlerde ölümün tekinsiz nefesi kulaklarımızda bir tokat gibi üst üste patlıyor

Kral Çıplak!

Bir varmış, bir yokmuş. Dört mevsimin birden yaşandığı cennet bir diyarda çelişki her şeyden çokmuş...

Seks Köleliği ve Grinin Ellibirinci Tonu

Türkiye medyasının en libidosuna kuvvet kalemlerinin “ay bayıldım!” çektiği...

"
"