15 Mayıs 2010

Kariyerimden Prangalar Eskittim!

Kişi, süreç boyunca sadece pozisyon olarak değil, çalıştığı kurum açısından da yükselip alçalabilir...

Bu lavanta kokulu köşede bugüne dek kaleme aldığım yazılarda, Çarşambayı sel alır, gündem maddeleri birbiri ardına içimizi şişirirken, Cumartesi günleri daha esrik, daha masalsı bir hava tutturmuştum...
Bu kez, fümeler ve kapkaralar içinde, masalsı pembeler kadar, nüktedan morlar da arada iyi gelir diyerek; skalaya farklı renkler, yeni konular da katayım dedim...
Örneğin daha önce sözümüz, pek janjanlı kariyer konusuna hiç gelmemiş. Oysa 7 yılı aşkındır farklı kurumlarda çalışıyor, herhangi bir haftanın, en az 45 saatini klimalı ama havasız, pırıltılı ama renksiz, şaşaalı ama ruhsuz plazalarda geçiriyorum.
İzinleri filan çıkartsak, arada kurum değiştirirkenki boşlukları hesaptan düşsek, bayram seyran derken yılı 48 haftadan hesaplasak, en iyimser bakışla minimum 15,000 saatimi türlü çeşitli ofislerde geçirmişim!
Merak etmeyin, bir insanın ömründe hapşırarak geçirdiği saat sayısı, uykuda geçirdiği gün sayısı filan gibi abuk sapan hesaplara getirmeyeceğim lafı..
Diyeceğim o ki, bunca zaman çalış çalış, çokça deneyim, oldukça bilgi, birazcık para ve fena olmayan derecede kariyer biriktirmiş ol, ama başka her konuda hoop deyince yazıverdiğin onca yazıya rağmen, kariyer konusuyla ilgili laf kıtlığın, konuyla ilgili yazma isteksizliğin hasıl olsun...Bu bile başlı başına bir şeyler anlatmıyor mu?!
Kariyer, sözlük anlamına bakarsak, "bireyin, başlangıç yaptığı, yaşamının üretken yıllarını kullanarak geliştirdiği ve genelde çalışma hayatının sonuna dek sürdürdüğü iş ya da pozisyon" olarak tanımlanıyor.
Tecrübeyle sabit olarak, bu tanıma ufak bir nüans eklenebilir; "bireyin, henüz ne istediğini bilme yaşından oldukça önce, bazen de seçenek kısıtlılığından e hadi bakalım diye başlangıç yaptığı; ender olarak üretken yıllarını bu başladığı işi severek ve benimseyerek geçirirse ve başarılı olursa tadından yenmeyen; yok eğer çok bayılmaz ama yine de iyi yapar ve başarılı olursa bir süre sonra tüm pırıltısına rağmen içine hafakanlar basmasına neden olan; genelde de çalışma hayatının sonuna dek söylene söylene devam ettiği iş ya da pozisyon" denilebilir.
Kariyer, getirileriyle birlikte yükümlülükleri de artarak, kişinin bazen engebeli, bazen deniz kenarı patikası gibi keyifli olabilen yolda ilerlemesi, yol boyunca kendini geliştirmesi, eğer ilerlemesinin önünü açabilecek bir kurumdaysa daha yüksek pozisyon ve daha fazla sorumluluk üstlenmesi şeklinde de devam eder. 
Kişi, süreç boyunca sadece pozisyon olarak değil, çalıştığı kurum açısından da yükselip alçalabilir. Zira işin parasal getirisinin de ötesinde, farklı bir gösterge olarak "iş tanımı"na bakılınca, pazarlama alanında Hopaşinanay Mağazaları Pazarlamadan Sorumlu Genel Müdürünün mü, yoksa Coca-Cola Pazarlama Müdürünün mü kendi kariyer serüveninde daha çok ilerlediği sorusunun yanıtı oldukça açıktır.
Sonuçta, her kurumun her alandaki her pozisyonunda, işini iyi yapmak/yapmamak sorunsalına binlerce farklı alternatif bulunabilirken, önemli olan, işini severek yapmak/yapmamak sorunsalıdır ve bunun cevabı genellikle daha içler acısı durumlar yaratır!
Hiyerarşik sistemlerde adam gibi çizilmiş bir yönetim çizelgesini, affınıza mağruren, "it ite it kuyruğuna sarmalı" zannedenler; ödülden çok cezaya dayalı performans ölçümleri yapmayı konumlarının olmazsa olmaz gereği sanma gafletine düşerler.
Haksız ve arsız biçimde, hiyerarşide altta kalanları, car car eleştirmeye pek de güzel zaman ayırırken, olumlu geribildirimleri bir yana bırakın, en yalın bir teşekkürü bile çok gören diller ve klavyeler ne kadar çoktur iş yaşamımızda.
Günlük ilişkilerdeki iletişim biçimleriyle insanı dumurlara sürükleyen bir yığın ne oldum delisi, bilgi ve performasyondan çok, salt laftan ibaret; bazen laftan bile ibaret olamayacak kadar cibilliyetsiz karakter ise, çalışanın işinin karşılığını yeterli derecede almak/almamak sorunsalını, sadece maaşla ölçülebilir bir alan olmaktan fersah fersah uzaklaştırarak, kişinin işine yönelik pek çok şiddetli ve olumsuz duygular geliştirmesine yol açar.
Bu durumda da, en azından maaşınıza bakıp “buna da şükür” diyebileceğiniz  bir pozisyona yıllar içinde binbir emekle çıkmış olsanız bile, tek bir kendini bilmezin aile görgüsünden nasiplenmemiş davranışları sonucu, kendinizi gayet “AyAllahımSenBanaSabırİhsanEyle.Amiin” günler  geçirirken bulmanız işten değildir.
Bence, yaptığınız işle ilgili memnuniyetinin ötesinde, herkese hiç değilse birazcık gereken o güzelim duyguya, tevazuya yer açabilmek açısından da yardımcı olabilecek en önemli tutum, iş başarınızla ilgili son derece doğal ve anlaşılır bir gurur duysanız bile, işinizi gözünüzde çok da fazla büyütmemek ve işinizi yaşamınızın tek anlamı haline getirmemektir! 
Hele de hayat kurtaran bir cerrah, binlerce öğrencinin hayatına dokunan bir öğretmen, değerli kitaplarıyla yığınların akıl ve ruhlarını etkileyen bir yazar filan değilseniz, reklamcının en kristal elmalısı, bankacının en yüksek kar yazdıranı, pazarlamacının en yüksek hacim yaratanı da olsanız; Marie Curie kimya nobelini alırken siz ekip arkadaşıymışsınız, Newton yer çekimini bulurken elmayı siz  tutmuşsunuz, Neil Armstrong aya gidecekmiş de gömleklerini siz ütülemişsiniz hallerine bürünmek, en hafifinden bir deyişle, abesle iştigalin daniskasıdır. 
Hepsini birleştirip pudra şekeriyle süslersek, belki de yapılması gereken, insanın, bir noktadan sonra, kariyerinin hayatın ta kendisi değil, sadece parçalarından bir tanesi olduğu düşüncesini özümsemesi; yine de, kendine ve başkalarına saygısı ve etik anlayışı açısından, bu yolda yürümeye devam ettiği sürece, üstündeki sorumluluklara en iyi şekilde layık olmaya çalışmasıdır. 
Kendini sadece kariyer başarısıyla ölçülendirmeden, "çocuk da yaparım kariyer de" gibi ped reklamı kokulu ucuz sloganlara da hapsolmadan, biraz hobi, biraz hayat, farklı farklı yaratılar, entelektüel birikimle de kendi kendini gerçekleştirmenin gül kokulu yollarında dolaşmanın tadı, inanın, harikadır!
Zaten elden gelenin en iyisini yaptığınızı içtenlikle bildiğiniz nokta öyle rahat, öyle billur bir kendiyle barışıklık noktasıdır ki, ondan sonra yapabileceğiniz en güzel şey, iş maskenizin, elinize yüzünüze bulaşmış boyasını bir güzel yıkayıp ayaklarınızı uzatmak, huzurlu,  korunaklı, "çok da fifi" durağınızda bol köpüklü bir kahve höpürdetmektir!
Mutlu cumartesiler olsun...

Yazarın Diğer Yazıları

Haydi vur kendini şaraba, kedere ve aşka vur

Bugünlerde ölümün tekinsiz nefesi kulaklarımızda bir tokat gibi üst üste patlıyor

Kral Çıplak!

Bir varmış, bir yokmuş. Dört mevsimin birden yaşandığı cennet bir diyarda çelişki her şeyden çokmuş...

Seks Köleliği ve Grinin Ellibirinci Tonu

Türkiye medyasının en libidosuna kuvvet kalemlerinin “ay bayıldım!” çektiği...

"
"