Türk dizilerini çoğunlukla izlemiyorum. Arada gündemden geri kalmamak adına biriktirilmiş bir hap şeklinde bazılarına göz atasım gelirse de, reklamsız ve kesintisiz olarak, keyfimce istediğim saatte dizi izlememe yardımcı olan internet siteleri favorim.
Fatmagül’ün suçunu merak ede ede yatıp kalkan bazı dizi severlerin, sezonlararası hızlı uyum sürecinden oyuncular kadar çabuk sıyrılamayıp, olayla ilgili “Bihter’e tecavüz” konusunu forum sitelerinde tartışacak denli kafaları karışık olmalarınıysa dizilerin kendisine bağlamıyorum.
Böylesi bir kafa karışıklığına yol açan, farklı boyutlarda pek çok etken olduğunu düşünüyorum.
Öncelikle, uzmanlar, kişinin zihinsel gelişiminde, çok önemli birkaç aşamanın, çocuk ile yetişkin zekası arasındaki farkı yarattığını ortaya koyuyorlar. Bunlardan biri de, kişinin kurgu ile gerçek olanı ayırt edebilme yetisi. Bu bilgi çerçevesinde, bazı dizi severlerin sergiledikleri çılgın tavırlar, her ne kadar, psikolojik araştırmaların konusu olsa da, insanı, şaşırtıp kaygılandırıyor.
Diğer yandan, onlarca dizi içinde, bazı insanların, bugünlerde özellikle Fatmagül’e takılmalarının sosyolojik bir boyutu da ele alınmalı. Bilimsel literatürde çok fazla araştırılmış ve üstüne binlerce sayfa yazılmış olan kavramlardan biri, “Tecavüz Miti” (Rape Myth). Kısaca, bu yanlış inanca göre, kadınların tecavüzden keyif aldıkları, hatta bu vahşi, insanlık ve hukuk dışı suçun, kadınlar tarafından kışkırtıldığı sanrısı söz konusu. Diğer yandan literatür, kadınlara yönelik cinsiyetçi değer ve uygulamaların yaygın olduğu, kadınların cinsel anlamda “nesneleştirildikleri” kültürlerde bu mit’in, geniş çevrelerce benimsendiğini açıkça ortaya koyuyor.
Bununla birlikte, kuşkusuz, mevcut tabloda, “ucuz” medyanın kışkırtmaları da kayda değer. Fatmagül’e tecavüz sahnesine ilişkin abuk sabuk tartışmalara, atışmalara bolca yer vermekle kalmayıp; kendileri de, dizinin bu bölümü üstüne doğrudan benzer düzeysizlik ve ataerkil söylemlerle laf üretiyorlar.
Kısacası, gencecik dinamik bir nüfus, stratejik bir coğrafi konum, şanlı bir tarih bileşkesine karşın, pırıl pırıl bir geleceğin ancak tünelin sonunda görünen cılız bir ışık ölçüsünde yakın ve net olabileceğini düşündüren öyle çok şey oluyor ki ülkenin dört bir yanında; sorunların hiçbirine fazla kafa yormadan, ana başlıkları dinleyen, hatta kurgu/gerçek ayrımını bile tam geliştirememiş bir çocuk bile, sorunlarımızın saymakla bitmez olduğunu anlayabilir.
Kendi derdi kendisine fazla gelen bir milletin vekillerinin ise, siyasi duruşları ne olursa olsun, en azından yaşam deneyimleri çerçevesinde daha sorumlu, yol gösterici, aydınlatıcı olmaya çaba göstermelerini beklemek, sanırım en doğal yurttaşlık hakkımız.
Öyleyse, TBMM Kayıp Çocukları Araştırma Komisyonu Başkanı Halide İncekara, neden sürekli saçma sapan açıklamalar yapmakta ısrar ediyor, anlamak mümkün değil.
İncekara’nın, geçtiğimiz günlerde, hangi bilgi/belge ya da istatistiklere dayandığı hiçbir şekilde bilinmeden ve açıklanmadan, kahvehanede memleket kurtaran amcalar, altın gününde komplo teorisi üreten teyzeler misali bir dillendirmeyle, Kanada ve İsrail gibi ülkelerin, Türkiye'de sokaklardan üstün zekalı, yetenekli çocukları topladığını iddia etmiş olmasının şokunu üzerimizden atamamıştık. Öyle ya, birtakım İsrailliler sokak sokak dolaşıp, evlatlarımıza zeka testi uygulayıp, çok beğendiyse de yallah çantaya atmak suretiyle götürüyor olabilirdi, ama milletimizin vekili bunu nereden biliyordu?!
Çocuk pornografisine karşı cezaların, çocuk istismarına karşı güçlü yaptırımların yıllardır yasalaşamadığı, binlerce kayıp çocuğun yıllardır bulunamadığı bir ülkede, konuyla ilgili acil bir eylem planı geliştirmesi beklenecek en üst komisyonun başkanının, bunca dayanaksız açıklamaları, marifetmiş gibi basına sunmasının üzerinden hafta geçmemişti ki, Halide İncekara yeniden “çok mühim” başka bir konuya el attı.
İncekara, bazı televizyon dizilerinin çocukların ruh sağlığını bozduğunu öne sürerek, aileleri uyardı. Ak Parti İstanbul Milletvekili İncekara, özellikle “Fatmagül’ün Suçu Ne?” dizisine yüklenirken, senaristlerin ruh hastası olduğunu, kendi bilinçaltlarındaki rahatsızlıkları dizilere yansıttıklarını iddia etti.
Dizilerdeki bazı ahlaki kaymaların, tecavüzlerin, soygunların, zina, dolandırıcılık, cinayet vb her türlü suçun, allanıp pullanarak yüceltilmesi; hatta, en sade şekliyle sunulmasının bile, meşrulaştırılmalarına yol açması bakımından onaylanmaması kabul edilebilir. “Henüz kişiliği tam oturmamış, toplumsal etkileşimlere açık çocuklar tarafından izlenmesinde sakınca bulunabilir” diyerek ailelere uyarıda da bulunulabilinir. Ancak bu uyarının biçemi, dayanağı, bir milletvekilinin sorumluluğuna, bir komisyonun duruşuna, bir kadının duyarlılığına, eğitimli bir yetişkinin şanına yakışır hali, bu mudur Allahaşkına?!