Bu hafta havada buram buram bahar, gündemdeki nice sıkıntılı konunun arasında da, belki gözlerden kaçan, büklüm büklüm mizahi durumlar vardı.
Bütün Avrupa’nın ve 1916’dan beri Türkiye’nin uygulayageldiği üzere, Mart ayının son cumartesi gününü pazara bağlayan gece yaz saati uygulamasına geçilir.
Yerleşik bilişim sistemlerinin saat dilimlerini ve ileri-geri saat uygulamalarını otomatik olarak devreye aldığı ileri teknoloji çağında, bu uygulamayı bir gün geciktirmek bile, uluslararası havacılık’tan bankacılık işlem kayıtlarına kadar birçok alanda sayısız ciddi soruna yol açabilir.
Bakanlar Kurulu, Bilişim Sanayicileri Derneği TÜBİSAD’ın tüm uyarılarına karşın, bu yıl yaz saati uygulamasına 1 gün gecikmeli olarak başlanması kararını verdi. Neden olarak da, 27 Mart Pazar günü 1.5 milyon öğrencinin Yüksek Öğretime Geçiş Sınavı’na (YGS) girecek olmalarını belirtti.
Yanar dönerli eğitim sistemimizde, yıllardır, ismi ve uygulama şekli sürekli değişime uğramış olsa da, ben de 'üniversiteye giriş sınavları' kâbusunu yaşamıştım. Öğrencilerle kolaylıkla empati kurabiliyor ve üzerlerindeki devasa baskıyı çok iyi anlıyorum.
Ne var ki, 95 yıldır her mart ayının aynı gününde yaz saatine geçiş uygulamasının yapılmasına da, bu günün artık neredeyse her masa takviminde not olarak işlenmiş olmasına da bakmadan o güne bunca büyük bir sınav koyabilen YÖK’e; sınav tarihini ve hatta sadece saatini değiştirmek gibi bir çözümü bile üretemeden, yana yakıla “âlem gider Mersin’e, biz gideriz tersine” bir uygulama talebinde bulunan Milli Eğitim Bakanlığı’na kızıp, hayıflanmamak elde mi?
Bilgi ve iletişimin her türlüsünün sansüre takılabildiği, milyonların kullandığı internet uygulamalarının cort diye kapatılabildiği bir ülkede, bir de yaz saati uygulamasının derdine düşmek durumunda kalan Bilişim Sanayicileri’ne sabırlar dilememek olası mı?
Sansür demişken...
Bazı gazetelerin “Sex and the RTÜK” olarak duyurduğu, bana kahkaha attıran haberine göre; RTÜK yönetimi, Digitürk’de bir kanala, Sex and The City 2 filminde geçen bir sahne nedeniyle ceza verip vermemek konusunda birbirine girmiş.
Fimde söz edilen sahne, bol şaşaalı ve pek eğlenceli, hatta Liza Minelli’nin de konuk oyuncu olarak katılıp şarkı söylediği bir eşcinsel evliliği düğün sahnesi.
Cezaya konu edilen kanal da sadece şifreli olarak yayın yapıyor. Yani sadece paşa gönlünün izlemek istediği filmi kendi seçimiyle parasını ödeyerek alanlar bu filmdeki “Türk aile yapısına aykırı, gençlerin aklını karıştıracak, Aman yarabbim çok korkunç” sahneyi izleyebiliyor.
Homofobinin dürteleye dürteleye bitiremediği RTÜK’e mi yanarsınız, şifreli kanalda gösterilen filme yemeyip içmeyip ceza vermeye kalkmalarına mı gülersiniz, neylersiniz?...
Peki, körüklü bir İETT otobüsünün, İstanbul’da TEM otoyolunda seyir halindeyken caart diye ortadan ikiye ayrılıp, saatlerce yolu kapatmış olmasına ne dersiniz?
Kemal Kılıçdaroğlu 2009 yılında, CHP Grup Başkanvekili olduğu dönemde bir basın açıklaması yapmıştı. Kamu İhale Kurumu’nun kamu yararı gerekçesiyle otobüs ihalesini iptal etmiş olmasına karşın, Büyükşehir Belediyesi’nin karar sonucunu beklemeden, ihalenin verildiği Alman firmasıyla sözleşme yapmış olduğunu; ihalenin şaibeli durumunu ve otobüslerin yeterli kalitede olmadığını ileri sürmüştü.
Bu iddia ne derece doğruydu bilemiyorum, ama haber gerçekten trajikomik!
Başka?
Futboldaki başarıları bir yanda dursun, kendisine yıllarca Şaban diye isim takılmış, ilkokuldan terk Hakan Şükür milletin vekili olmaya adaymış. Tanju Çolak da İzmir’den AKP aday adayı olduğunu belirterek, bölgesindeki oyları %10 artırabileceğini iddia etmiş. Hı-hı evet Tanju, “gavur İzmir”e çare olarak, yıllardır özlemle beklenen senmişsin meğer!
Daha ne denir... Akıllara seza, baharlı günler dilerim.