07 Mayıs 2011

Al Takke Ver Öpücük

Bugünlerde, gündemin karmaşasında belki gözlerden kaçan, belki de “çoluk...


Bugünlerde, gündemin karmaşasında belki gözlerden kaçan, belki de “çoluk çocuğun taşkınlıkları” diye düşünülerek geçiştirilen eylemler oluyor. Oysa toplumsal geleceğimizin yapıtaşları olan o çoluk-çocuklar, gittikçe daha sivri uçlarda kutuplaşıyor. 
Tarihin tekekkürden ibaret olduğu döngüsünü sürekli benzer acı deneyimlerle silbaştan görmeye meyyal toplumumuzda, “kutuplaşmanın her türlüsünün en büyük tehlike olduğu” dersi bir türlü alınamadı, alınamıyor.
Yaklaşık bir ay önce, Taksim-Sarıyer seferini yapmaya hazırlanan İETT otobüsünün şoförü, arka koltukta öpüşen genç çifte “Burası seks otobüsü değil” diyerek hakaret etmiş ve tartışma çıkmıştı.
Otobüsten zorla indirilen çift ve bir başka yolcu, olaya karışan yolculardan biri tarafından darp edildiklerini öne sürerek polise başvurmuştu. 
Gençler, sosyal medyanın en önemli oluşumlarından biri olan, taklitleri aslını yaşatan Ekşi Sözlük’te bu konuyu gündeme getirince olay medyaya yansıdı ve karşılıklı tartışmalar, ithamlar aldı yürüdü.
Önce işgüzar İETT şoförünün, soruşturma sonunda görevden alındığı haberi basına yansıdı; ardından, Ekşi Sözlük’te başlayan “İETT Otobüsünde Topluca Öpüşüyoruz Kampanyası” sonucu, bir grup genç aynı hattaki otobüse binerek doya doya öpüştü. 
Bugünlerde, İmam Hatip Liseliler’in benzer sosyal paylaşım platformu İHL Sözlük’te, karşı hareket olarak “İETT Hattı’nda Sevişme Karşıtı Takkeli Eylem” tasarlanıyor. İHL Sözlük’çüler, “Burası Hollanda değil, kimse ortalıkta sevişemez” nidalarıyla, otobüse takkeyle mi binsinler, yoksa öpücüklerle kirlenmiş o rezil otobüsü, medyanın önünde zemzem suyuyla mı yıkasınlar, bunları tartışıyor. 
Ben, iki sözlükteki tartışmaları da uzaktan, dejenerasyon içeren her türlü cümleye ezberden pelesenk edilen, özgürlükler ülkesi Hollanda’dan, endişe ve şaşkınlıkla takip ediyorum. 
Haksızlığa uğramış lise öğrencilerinin YGS karşıtı eylemlerini, en ufak bir empati duymak bir yana, acilen siyasileştirerek kınarken, “biz de o gençlerin karşısına 10,000 genç çıkarırız, ne var ki bunda” diyebilen Başbakanımızı; hiçbir meydan kavgası fırsatını zinhar kaçırmamayı görev bilen Devlet Bahçeli’nin “ohhooo, biz de bozkurtları ortalığa salarız” söylemini, nasıl korkuyla izliyor ve geleceğimiz adına içleniyorsam; şimdi bu karşılıklı sözlüklerdeki bilenmeleri de aynı noktadan beslenen bir ürküntüyle izliyorum. 
Benim kuşağımın, 70’lerde üniversite öğrencisi olmuş büyüklerimizden dinlediği, uzak diyarların öyküleri gibi okuduğu öğrenci olaylarına doğru, çok ürkütücü, çok kötü sonuçlara yol açacak bir iç savaşa doğru, uça koşa, bilene dolana gidiyor olduğumuzdan korkuyorum. 
O çocukların bazılarını karşıma çekesim, sanki anlatabilecekmişim gibi, sanki dinleyeceklermiş gibi, uzun uzadıya söyleşesim geliyor. 
Elele oturan genç yürekleri ahlaksızca sevişiyor gibi algılamaktan bir türlü vazgeçmeyen örümcek kafalılara, o sizin sapkın yapıştırmanız, düşün bu gençlerin yakasından diye bağırmak istiyorum. 
Özgürlüğü, toplumsal kuralları tamamen hiçe sayarak yaşamakla eş tutan, son derece açık görüşlü insanları bile rahatsız edebilecek denli ortalara serilen deli gönüllü bazı gençlere, ilkel benlik ve toplumsal benliğin tam da bu noktada devrede olduğunu, evlerinde, ailelerinin önünde sergileyemedikleri tavırları, topluluk içinde sergilemelerinin, dünyanın en özgür diyarlarında bile garipseneceğini anlatmak istiyorum.
Nüktedan ve haklı tepkilerini gösterelim derken haksız duruma düşme tehlikesine kapılan tüm gençlere, toplumsal tacizler ne kadar sevimsiz ve saçmaysa, sizin tepkilerinizi “diğer taraf”ların gözüne parmak sokarak yansıtmanız da aslında o kadar saçma, diyebilmek istiyorum. 
Gözlerinin ta içine bakabilsem ve anlatabilsem istiyorum;
Onun türbanlı senin başı açık, ötekinin sağcı berikinin solcu, şunun muhafazakar bunun özgürlükçü olması değil; senin gibi düşünmeyeni ötekileştirmek, fiziki ya da sosyal şiddet uygulamak, kışkırtılmaya hazır ve savaşa meyyal olmaktır asıl tehlikeli olan...
Ne desem, dört koldan ve en tepelerden gelen tahriklere karşı yetersiz kalacağım.
“Ya o, ya bu. Arası yok. Ya siyah, ya beyaz. Rengi yok. Ya onlardansındır, ya bizden. Ötesi yok” saçmalıklarınının içine, bütünsel ve barış içinde bir renk cümbüşü katılsın diye hayal ederek, kimbilir kaç bahar daha umutlanacağım...


Yazarın Diğer Yazıları

Haydi vur kendini şaraba, kedere ve aşka vur

Bugünlerde ölümün tekinsiz nefesi kulaklarımızda bir tokat gibi üst üste patlıyor

Kral Çıplak!

Bir varmış, bir yokmuş. Dört mevsimin birden yaşandığı cennet bir diyarda çelişki her şeyden çokmuş...

Seks Köleliği ve Grinin Ellibirinci Tonu

Türkiye medyasının en libidosuna kuvvet kalemlerinin “ay bayıldım!” çektiği...

"
"