11 Aralık 2020

Mesele Kemal Kılıçdaroğlu'nun adaylık sinyali verip vermemesi mi?

İktidarın yönetemediğini dile getirmek çok güçlü bir meydan okumadır. Ancak, daha değerlisi, muhalefet partilerinin kendilerinin nasıl yöneteceğini gösterebilmesi, farklı seçmen gruplarını buna inandırabilmesidir

Bütçe görüşmeleri muhalefet partileri açısından mecliste yapılan en kritik konuşmalardandır. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun bu seneki bütçe görüşmesinde yaptığı konuşma, son zamanlarda kendisinden gördüğümüz en yüksek performanslı konuşmaydı. Konuşma hem içerik, hem de tonlama, vurgu ve yarattığı coşku açısından Kemal Kılıçdaroğlu'nun klasik salı konuşmalarından farklılaşıyordu. Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri de bu farklılığı görmüş ve yarattığı coşkudan rahatsız olmuş olmalılar ki bir anlamda konuşmayı bölmek için "Aday ol", "Aday ol" şeklinde laf atmaya başladılar. Kemal Kılıçdaroğlu'nun da bu meydan okumaya "Benim aday olup olmayacağımı size kim söyledi" cevabını vermesi ile Cumhurbaşkanı adayı mı olacak sorusu tartışılmaya başlandı.

Cumhurbaşkanlığı adaylığının tek başına vereceği bir karar olmadığını, Millet İttifakı ile birlikte verilecek bir karar olduğunu söyleyen Kılıçdaroğlu'nun bütçe görüşmelerindeki çıkışı bir tesadüf mü, yoksa siyasal iletişim açısından başarılı bir hamle miydi?

Cevabın siyasal iletişim açısından başarılı bir hamle olup olmadığına karar verebilmek için iki farklı açıdan ele anlamamız gerektiğini düşünüyorum. Birincisi parti içi iletişime yönelik iç iletişim boyutu, ikincisi ise seçmen iletişimine yönelik dış iletişim boyutu.

Öncelikle, bu cevabın parti içi iletişim açısından birkaç farklı boyutunun bulunduğunu düşünüyorum. Birincisi, Muharrem İnce'nin parti kuracağına kesin gözüyle bakıldığı bir dönemde, İnce'nin çıkışını tutarsız duruma düşürmesiydi. Daha ilk günden itibaren Kılıçdaroğlu'nun parti lideri olarak Cumhurbaşkanı adayı olması gerektiğini ama olamadığını dile getiren ve "Kemal Kılıçdaroğlu Cumhurbaşkanı adayı olursa ben olmam" diyen Muharrem İnce'nin ana çıkış söylemlerinden birini düşürmüş oldu. Siyasi rakibinize karşı yapabileceğiniz en başarılı hamlelerden birisi, rakibini kendisini tanımlamadan sizin onu tanımlamanızdır. Kılıçdaroğlu da bu hamle ile rakibini bir tanımlamanın içerisine itmiş oldu. İkincisi, parti içerisinde adaylığı konuşulan farklı isimlere, özellikle belediye başkanlarına, karar verici mekanizmalardan birisinin de kendisinin olduğunu hatırlatarak güç göstermiş oldu. Bir anlamda herkesi de kendi işine konsantre olmaya yöneltti. Siyasi liderlik açısından güç gösterisinde bulunmak, elini ve konumunu yükselten bir hamledir; zaman zaman yapılması doğrudur. Üçüncü nokta da, farklı dönemlerde Cumhurbaşkanlığı adaylığı gündeme gelen ve parti içerisinde ve tabanındaki belli gruplarda sıkıntı yaratan eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül isminin karşısında kendi ismini de koyarak bu tartışmaları da bir müddetliğine de olsa bastırmış oldu. Siyasi partiler iç dinamikleri açısından karmaşık yapılardır. Toplumda tartışılan konularının farklı senaryolarla, daha detaylı bir şekilde tartışıldığı, gözlemlendiği hatta rahatsızlıklarının yaşandığı yerlerdir. Kemal Kılıçdaroğlu kendi adaylık ihtimalini de ortaya koyarak son dönemde tartışılan Cumhuriyet Halk Partisi Cumhurbaşkanı adayı kim olacak sorusunu parti içerisine bir süre rafa kaldırmış oldu. Zira, Genel Başkanın aday olma ihtimalinin olduğu bir örgütte açıktan farklı isimler tartışmak uzun vadede başka sorunlara neden olabilir. Tüm bu noktaları beraber değerlendirecek olursak, yapılan hamlenin parti iç iletişimi açısından başarılı olduğunu söyleyebiliriz.

Kılıçdaroğlu'nun cevabının değerlendirilmesi gereken diğer unsuru ise seçmenlere yönelik dış iletişim boyutudur. Bütçe görüşmesi gibi gündeme damga vuracak bir konuşmada, muhalefet liderinin yapması gereken ülkenin içerisinde bulunduğu durumun net portresini çizmek, iktidarın bu ülkeyi nasıl yönetemediğini, nerede ne hatalar yapıldığını net bir şekilde, çarpıcı rakamlarla anlatmaktır. Sadece hataları göstermek yetmez, yapıcı bir muhalefet portresi çizmek için muhalefet partisi olarak çözüm önerilerini getirerek kürsüden, bir iktidar vizyonu çizmektir. Kılıçdaroğlu'nun konuşmasının içerik açısından son derece dolu bir konuşma olduğundan yazının başında bahsetmiştim. Kılıçdaroğlu salı konuşmalarında benzer konuları gündeme getiriyor olsa da bu konuşmayı Adalet ve Kalkınma Partisi milletvekilleri önünde yaparak yüzlerine karşı "başarısızlıklarını vurması" konuşmanın coşkusunun ve etkisinin artmasına neden olmuştu ki arada yaşanan adaylık cevabı nedeni ile konuşma sonrasında ortaya çıkan ana manşet "Kılıçdaroğlu aday mı oluyor?" sorusu konuşmanın içeriğinin gölgelenmesine neden oldu.

Bir liderin konuşmasının siyasal iletişim açısından başarılı sayılabilmesi için birkaç nokta bulunması gerekiyor. Konuşmada sonrasında konuşulmasını istediğiniz mesajlarınızı ne kadar verip veremediğiniz, kendi taban seçmenleriniz dışında kararsız seçmen gruplarına sesinizi ne ölçüde duyurup duyuramadığınız, akıllara farklı soru işareti getirip getiremediğiniz, duygusal bir birliktelik yakalayıp yakalayamadığınız ve tabii konuşmanın sizin istediğiniz doğrultuda bir gündem yaratıp yaratamadığı belli başlı kriterlerdir. Etkili bir konuşma hazırlanırken eş zamanlı olarak konuşma sonrasında tartışılmasını istediğiniz manşetleri önceden hazırlayıp hazırlamadığınız son derece kritik bir noktadır. Özellikle maalesef ülkemizdeki bir kısım medyanın manşetleri iktidarın güvenlikli alanları üzerinden kurgulamaya çalıştıklarını düşünecek olursak bu konunun çok daha incelikle ele alınması gerektiği aşikardır. Bütçe konuşmasını bu boyutları ile düşündüğümüz zaman ise ortaya çıkan manşetler ve tartışma konuları itibari ile Kılıçdaroğlu'nun karşı meydan okuması doğru bir hamle olmamıştır.

Adalet ve Kalkınma Partisi'nin en yüksek oy aldığı dönemlerde temel söylemlerini oluşturan ekonomi, sağlık ve eğitim gibi lokomotif alanların bugün geldiği durum bugün farklı seçmen gruplarının en önemli sorun olarak gördüğü temel alanlardır. Muhalefet liderleri halkın önceliklerini tartışmalı, halkın önceliklerinin çözümünü göstermelidir. Başka hiç bir gündemin araya girmesine izin vermeden kamuoyu gündemini bu konuları önceliklendirerek iktidarın yönetim başarısızlığı üzerinden kurgulamalıdır. Daha çok kısa bir süre önce Amerika Birleşik Devletleri'nde son yapılan seçimleri kazanan Seçilmiş Başkan Joe Biden'ın Başkan Donald Trump'a karşı yürüttüğü kampanyanın ana söylemlerinden birinin Başkan Trump'ın krizleri ve ülkeyi artık yönetemediği olduğunu tekrar hatırlamakta fayda görüyorum.

İktidarın yönetemediğini dile getirmek çok güçlü bir meydan okumadır. Ancak, daha değerlisi, muhalefet partilerinin kendilerinin nasıl yöneteceğini gösterebilmesi, farklı seçmen gruplarını buna inandırabilmesidir. Dolayısı ile önemli olan anlık manşetler değil, bu manşetlerin sizin nihai hedefinize hizmet edip etmediğidir. Siyasal iletişim kampanyalarının en temel kurallarından biri seçimlerin gelecek ile ilgili olduğudur, geçmiş değil. Dolayısı ile halka çözüm önerilerini anlatabilen, iktidar vizyonunu göstererek gelecek hayali kurdurabilen ve elbette duygusal olarak seçmenle bağ kuran siyasiler başarılı olacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları

Genç seçmene nasıl ulaşılır?

Gençlerle birliktelik kurabilen parti ve siyasetçiler bağ kurabilmede bir adım öne geçebilecekler. Bakalım bu dönem siyaseti ne kadar "gençleştirebileceğiz"?

AKP "Yalan Üretim Merkezi" reklam filmini neden sildi?

Unutmamak gerek ki, seçimleri strateji kazandırır ve doğru strateji halkın gündemini yakalayandır

ABD'nin seçilmiş başkanı Biden'ın kurduğu ittifak Türkiye'ye örnek olabilir mi? 

Özellikle parti içi dengeler açısından baktığımızda, uzlaşma zemini söz konusu olduğu zaman, siyasiler birtakım fedakârlıklarda bulunulması gerektiğini kabul etmeleri gerektiğinin farkındalar mı acaba?