24 Mayıs 2020

Engellenen belediye yardımları, darbe iddiaları, camide çalınan şarkılar ve AKP'nin söylem sıkıntıları

Kırılgan bir süreçten geçtiğimiz aşikar. Önümüzde zor bir süreç var ve doğru okumalar, doğru taktiklerin geliştirilmesini sağlayacaktır

Korona salgınının etkisi tüm dünyada kendisini gösterdi, göstermeye de devam ediyor. Belirsizlik, hız, güvencesizlik gibi küreselleşme kavramlarını daha da çok duymaya / hissetmeye başladığımız bir döneme girdik. Bir çok ekonomist Covid-19'un yarattacağı söylenen küresel çapta büyük ekonomik krizin yeni bir "Ekonomik Buhran" dönemi yaratabileceğinden bahsediyor. Hali hazırda sıkıntılı bir dönemden geçen ülkemizde bu küresel krizin yansımasının da pek parlak olmayacağa benziyor. Güvencesizlik, artan ekonomik krizde birçok insanı etkileyen bir durum haline gelmişken Covid-19'la beraber daha da çok insanı etkileyeceği aşikar. Sadece ülkemizde değil, dünyanın birçok yerinde hükümetler şimdiden korona sonrası (post-korona) dönemi için bir yandan ekonomik planlamalar yaparken, bir yandan da yaşanan süreci seçmenlere uygun dille anlatmanın yollarını arıyor. Nitekim bu süreçte birçok ülkede yerel veya genel seçimler ertelendi ve normalleşme sonrasında iktidarlar ilk seçimlerde bu dönemdeki süreç yönetim performanslarından da sorumlu tutulacaklar.

Popülist liderlerin iletişim yöntemlerine baktığımız zaman birçok benzerlik görebiliyoruz. Öncelikle başta ABD ve Trump bu süreci yine bir "Dış Düşmana" bağlamak konusunda iddialı. Nitekim virüse sürekli "Çin Virüsü" demesinin ardında Kasım ayında ABD'de yapılacak seçimlerin etkisi büyük. Popülist liderlerin kötü giden düzenin /sürecin sorumluluğunu bir "düşmana" atma eğilimi ve bu sayede halkın karşısına "kurtarıcı lider" olarak çıkma stratejisini zaten biliyoruz. Fakat, bu noktada tüm halk adına konuşma/ karar verme ve alınan kararlara, yapılan uygulamalara karşı çıkan herkesi "Düşman", "Vatan haini" olarak yaftalama böylece halkı kutuplaştırma stratejilerini de biliyoruz. Çünkü bu liderler halkı "Biz" ve "Ötekiler" olarak ayrıştırdığında sadece kendi seçmenini konsolide etmekle kalmıyor; aynı zamanda bir seçmen grubunun kulaklarını muhalefete kapatmış oluyor. Bu da kendisine yönetim kolaylığı getiriyor. Çünkü muhalefet ne derse desin, karşı gruba mesajını iletmede zorluk çekiyor. Özellikle yaklaştığı öngörülen büyük ekonomik krizlerde seçmen sürecin ne kadar kötü yönetildiğini ne kadar az duyarsa, iktidara karşı güveninin de o kadar az yıpranacağını biliyorlar. Nitekim, bugün hemen hemen tüm popülist liderler Covid sürecini "Sağlık Savaşı" olarak nitelendirirken, sınırları kapatmayı, kendimizi evlerimize izole etmeyi ve kendilerini "düşman" virüsü yenmek için savaşan liderler olarak konumlandırdıklarını söyleyebiliriz.

Covid-19 sürecini atlatabilmek için yönetimler dünyanın birçok yerinde yeni "Dayanışma Ağları" kuruyor. Eski Amerikan Başkanı Barack Obama'nın 26 Mart'ta attığı tweet'te "Bu dönemde aradığımız toplumsal ruh" olarak nitelediği uygulama Kanada'nın "Good Neighbour Project" olarak hayata geçirdiği bir yardımlaşma ağı. Aynı yaklaşımın teknolojik altyapı olarak daha gelişmiş uygulaması İngiltere'deki "Yan Kapı" (Next Door) uygulaması. Hollanda'da da benzer bir özel şirket "Helpper" korona döneminde uygulamasını ücretsiz kullandırarak dayanışma ağına katkıda bulunuyor. Benzer uygulamalardaki temel mantık yardım etmek isteyenlerle yardıma ihtiyacı olanları bir araya getiriyor olması. Çünkü yapılan araştırmalar seçmenlerin, bu dönemde kimin yanlarında olduğunu ve kimin kendileri ile dayanışma içerisinde olduğunu önemsediğini gösteriyor.

Bu noktada bu süreçte bizdeki belediye yardımları ve hizmetlerini de sadece basit yardım/hizmet olarak okumamak gerektiğini, bugün yaşadığımız birçok polemiği anlamak için de anahtar olduğunu düşünüyorum. İktidar her ne kadar Covid-19 yönetimini merkezi tutmaya çalışsa da süreçte kendinden çokça bahsettiren ve takdir toplayan, CHP'li belediyelerin uygulamaları, engellenmeleri ve engellemeler karşısında yaratıcı çözümler üreterek yollarına devam etmeleri oldu.

Adalet ve Kalkınma Partisi'nin 2002'de ilk iktidar yolunu yerel yönetim başarılarının getirdiğini hepimiz hatırlıyoruz. O günden itibaren de belediyeler AKP için seçmene ulaşmada ve hizmet götürme yoluyla ilişki kurmada en kilit noktalardan biri oldu. Oysa, 2019 yerel seçimlerinde büyükşehir belediyelerinin CHP'ye geçmesi ile birlikte bu süreçte büyük bir kırılma oldu. CHP'li belediyelerin bugün aktif bir şekilde halka yardım yapması Adalet ve Kalkınma Partisi'nin uzun yıllar ve özellikle seçim kampanyalarında kullandığı birçok söylemin içinin boşalmasına neden oluyor. AKP'li belediyelerin yaptıklarını anlatarak CHP'li belediyelere iş yapamaz sıfatını yapıştırmak, CHP'li belediyeler yönetime geldiği takdirde sosyal yardımlardan halkın sadece bir bölümünün yararlanacağını söylemek, merkezi hükümet desteği olmadan işlerin yarım kalacağı korkusunu yaymak Adalet ve Kalkınma Partisi'nin seçim dönemi söylemlerinden sadece bir kısmıydı. Oysa bugün, CHP'li belediyeler ve tüm engellemelere rağmen halka yaratıcı yardım çözümleri sunan belediye başkanları sadece AKP propagandasının doğru olmadığını göstermekle kalmıyor, aynı zamanda belediye başkanlarının "iş yapıyor", "iş bitirici" sıfatlarını kazanmasını sağlıyor. Bu sayede belediyelerin, CHP'nin daha önce hiç ulaşamadığı seçmen grupları ile iletişim kurmaları mümkün olabiliyor. Yapılan hizmetler ve kurulan yeni iletişimler AKP'nin bugüne kadar yaptığı söylemlerin seçmen tarafında geçerliliğinin sorgulanmasına neden olmakla kalmıyor, ekonomik açıdan zor günler geçiren seçmenin farklı arayışlara girme ihtimalini de yükseltiyor.

Dünya geneline baktığımızda bu durumdaki iktidarların iki seçeneği olduğunu görüyoruz. Ya yepyeni bir sayfa açmak, yeni söylemler üretmek ya da halkı kutuplaştırarak seçmenini konsolide etmek ve kulaklarını kapatmak. Covid-19 sürecinde yaşanan sosyal mesafe zorunluluğu ile dini ibadethanelerin kapalı olması ve toplu ibadetlerin yapılamamasının AKP taban seçmeninde yarattığı hissiyat ile ilgili bir çalışma henüz yok. Ama birçok farklı araştırma bize Büyükşehir belediye başkanlarının yüksek ve daha da önemlisi artan beğeni oranlarını gösteriyor. Bu durumda yükselen trendi durdurmanın bir yolu olarak iktidar yanlılarının CHP'li belediyelerle seçmen arasında oluşan iletişimi kırma çabasını görmek mümkün. Belediyelerin yardım girişimlerine yasaklama getirilmesi gibi doğrudan merkezi yaptırım olarak karşımıza çıkabildiği gibi, muhalefetin seçim öngörüsünü "darbe çağrısı" olarak okumak veya daha tehlikeli olan, kimin provakasyonu olduğu olduğu belli olmayan ama provakasyon olduğu aşikar olan İzmir'deki cami minarelerinden şarkı çalınma kışkırtması olarak da karşımıza çıkabiliyor.

Adalet ve Kalkınma Partisi'nin eski söylemlerinin geçerliliğini yitirmesinin yanı sıra yeni söylem üretmekte zorlandığını görüyoruz. Son dönem kurduğu ittifakın bir gereği olarak da kullandığı milliyetçi muhafazakar söylem de içinde yaşadığımız ekonomik kriz üzerine eklenen Covid-19 kriziyle beraber seçmenlerini ne kadar tatmin ettiği belirsiz. Yeni seçmen gruplarına ulaşmakta zorlanan partinin iktidarı korumasının yolunun seçmenin kutuplaşmasından geçmek olduğunu eski tecrübelerimizden de biliyoruz. Böylelikle hem kendi seçmeni konsolide edebilecek, hem de bu seçmenin kulaklarını tıkayarak belki uzun zaman sonra ilk kez görmeye/duymaya başladığı muhalefetle iletişimini de tekrar kapatmış olacak. Çünkü kutuplaştığımız müddetçe birbirimize kulaklarımızı tıkayacağız, kutuplaştığımız müddetçe her türlü olumsuzluğun nedenini yönetilme süreçlerinde değil, ötekinin yarattığı problemlerde arayacağız ve kutuplaştığımız müddetçe gündemi ve hatta geleceği değil, sadece kimliklerimizi konuşacağız. Ve bir anlamda kutuplaştığımız sürece daha kolay yönetileceğiz.

Kırılgan bir süreçten geçtiğimiz aşikar. Hem muhalefetin hem de seçmenler olarak bizim üzerimize düşen yaşadığımız sürece daha geniş bir açıdan bakmaya çalışarak gündelik yaratılmaya çalışılan suni gündemlerin bir parçası olmamaya çalışmak. Önümüzde zor bir süreç var ve doğru okumalar, doğru taktiklerin geliştirilmesini sağlayacaktır.

Yazarın Diğer Yazıları

Genç seçmene nasıl ulaşılır?

Gençlerle birliktelik kurabilen parti ve siyasetçiler bağ kurabilmede bir adım öne geçebilecekler. Bakalım bu dönem siyaseti ne kadar "gençleştirebileceğiz"?

AKP "Yalan Üretim Merkezi" reklam filmini neden sildi?

Unutmamak gerek ki, seçimleri strateji kazandırır ve doğru strateji halkın gündemini yakalayandır

ABD'nin seçilmiş başkanı Biden'ın kurduğu ittifak Türkiye'ye örnek olabilir mi? 

Özellikle parti içi dengeler açısından baktığımızda, uzlaşma zemini söz konusu olduğu zaman, siyasiler birtakım fedakârlıklarda bulunulması gerektiğini kabul etmeleri gerektiğinin farkındalar mı acaba?

"
"