11 Mart 2013

Memleketimin liberalleri

Kendini liberal olarak tanımlayanlar ise son sırada yer alıyor: Binde 9

TESEV ve KONDA’nın işbirliğiyle Eylül 2012’de bir kamuoyu araştırması yapıldı. Adı “Anayasaya Dair Tanım ve Beklentiler”. Araştırma raporunun 12. sayfasında, görüşülen deneklerin kendilerini siyaseten nasıl tanımladıklarına dair bir tablo yer alıyor. Kendini Atatürkçü diye tanımlayanların oranı yüzde 30’a yakın. Yüzde 20’ye yakın bir oran “ben İslamcıyım” demiş. Kendini milliyetçi diye tanımlayanlar da, muhafazakâr diye adlandıranlar da yüzde 15 nispetinde. Bu kimlikleri sırayla demokrat, sosyal demokrat, ülkücü, sosyalist takip ediyor.

Kendini liberal olarak tanımlayanlar ise son sırada yer alıyor: Binde 9.

Türkiye’de liberalizm, Prens Sabahattin’in Adem-i Merkeziyet ve Teşebbüs-i Şahsi Cemiyeti’nden beri var olan bir düşünce akımı. Bir asırdır var olan ve bir asırdır zayıf bir siyasal akım.

İngiltere’deki Liberal Demokrat Parti ve Almanya’daki Hür Demokrat Parti benzeri partiler Avrupa siyasetinde öteden beri köklü bir geleneği temsil ediyorlar. Ancak şu bir gerçek ki Batı’da da muhafazakâr partiler liberal partilere göre daha kitlesel, daha güçlü ve iktidar deneyimleri daha fazla. Liberal siyaset bu bağlamda Türkiye’de ise çok daha “şanssız”.

Nuray Mert’in, İletişim Yayınları’nın “İslamcılık” üzerine derlemesinde yer alan makalesinde belirttiği gibi Türkiye’de merkez sağ hiçbir zaman liberal değerlere ve orta sınıflara dayanan bir siyasi akım olmadı. Onun yerine “başından beri milliyetçi ve dindar hassasiyetlere dayalı bir kitle desteğiyle önder kadroların omuzladığı liberal ekonomi modelinin çeşitli terkiplerinden” oluştu.

Türkiye’de liberal siyasetin zayıflığı, hatta sadece siyaset de değil, liberal düşüncenin zayıflığı bu ideolojiyi benimseyenleri başka siyasetlerin amiyane tabirle “yancısı” yaptı. Kendini liberal diye tanımlayan okumuşlar 1990’ların ortalarından itibaren İslamcı siyasete yakınlık gösterdiler ve AKP iktidarıyla birlikte müttefiklerini iktidarda görmenin özgüveniyle bir tür kıvanç hisseder oldular.

İktidarın otoriterleştiği ve hukuk devletinin tamamen çöktüğü son 2-3 yıla kadar da AKP’ye destekleri daim oldu. Yaklaşık 2010’dan beri kimi liberal okumuşlarda acabalar, sorgulamalar belirdi ve bunun sonucunda aldatılmışlık hissiyle, hayal kırıklığı duygusuyla iktidara ve başındaki Tayyip Erdoğan’a öfke kusanlara dahi rastlandı. Kimi tutarlı ve namuslu kalem erbabı ise hükümeti eleştirmeye biraz daha erken başladı, Kürt meselesindeki icraat nedeniyle.

Türkiye’deki fiili zayıflığı ve kavramsal müphemliğinden dolayı, AKP’li yıllarda liberalizm, AKP’nin mücadele ettiği devlet içindeki karşıt güç odaklarına (ordu, yargı vs.) karşı iktidara sunulan desteği teorizeetmenin adı oldu. Liberalliğin karşısında durduğu varsayılan şey kimi zaman vesayet, vesayetçilik, Kemalizm vs. diye adlandırılsa da en çok şu etiket benimsendi: Ulusalcılık.

Tuhaf iş. Oysa ki bizler üniversitede siyaset bilimine giriş derslerinde ideolojileri anlatırken muhafazakârlık, liberalizm, sosyalizm, faşizm, anarşizm vb. ideolojilerden bahsederiz. Milliyetçiliği ayrı bir ideoloji olarak tanımlamak tartışmaya açıktır. Elbette milliyetçi, aşırı milliyetçi, yabancı düşmanı, ırkçı vb. partiler vardır. Ancak milliyetçilik daha ziyade, anarşizm ve feminizm gibi birkaç ideoloji hariç, her ideolojide rastlanabilen bir “yaklaşım”dır. Rengi, tonu değişir. Muhafazakâr olsun, liberal olsun, sosyalist olsun; kimi siyasi hareketlerde yoktur, kiminde çoktur. Çoğunda ise bu iki ucun arasında bir yerdedir.

Uzun lafın kısası, liberalizm-ulusalcılık karşıtlığı Türkiye’ye has ve bir yabancıya açıklamanızın dakikalar süreceği bir karşıtlık. Büyük oranda kurgusal olan, yani kafalarda olan bu karşıtlıktan dolayı, söz gelimi, ilginç bir siyasi figür olan Liberal Demokrat Parti lideri Cem Toker’in Atatürkçü fikirlerini yadırgayan liberallere dahi rastladım.

Hâlbuki Atatürkçü olmakla liberal olmak arasında bir oksimoron ilişkisi yoktur ki. Bir liberal anti-Atatürkçü de olabilir, Atatürkçü de olabilir. 1950’lerdeki Hürriyet Partisi ve 60’lardaki Yeni Türkiye Partisi mensuplarına “madem hürriyetçisiniz, o zaman Atatürkçü olmamanız lazım gelir” deseydiniz hiç şüpheniz olmasın size garip garip bakarlardı.

Türkiye’de liberalizmin kavramsal müphemliğinden bahsettik. Bütün bu enteresanlıkların ardında bu var aslında. Günümüz Türkiyesi’nde sandıktan babam çıksa yerim demeye getirenler de, demokrasiden anladığı çoğunluk diktası olanlar da, idamın geri gelmesini savunanlar da, liberalizmden anladığı hükümetin desteklenmesi olanlar da, liberalizmden anladığı AKP hükümetinin desteklenmesi olanlar da, epey sayıda muhafazakâr hatta İslamcı da kendine liberal demektedir.
 
Az sayıdaki namuslu ve tutarlı liberali bir kenara koyunca, tüm bu kargaşada iki şey görülmektedir: Fikrî sefalet ve fena bir öngörüsüzlük. Bunlarla malul olanlar bir süredir tüm parasını yatırdığı yer karadelik çıkan müflis işadamı psikolojisindeler.
Kimi öfkeyle “yaşadığımız ‘büyük değişim’ bu oldu, gerçek generaller yerine ‘sivil postuna bürünmüş generaller’ çıkıyor artık karşımıza” yazıp Başbakan’a haykırdı: “Yazık sana, şu düştüğün hale bak, milletin yiğidiydin, devletin oyuncağı oldun”.
Kimiyse “siz bu ülkede büyük reformlar yapmış insansınız; müteşekkiriz, ama şu anda fenaya gidiyorsunuz” yazıp, kendisini daha fazla zor duruma düşürmemesi için Başbakan’a adeta yalvardı: “Bizi ‘aklın başına şimdi mi geldi’ diye zevklenen/zevzeklenen 1930’cu eşhasa rezil etmeyin”.   

Aslında çok yakışırdı ama bu yazıyı Sartre’ın “liberal iğrenç bir sözcüktür” vecizesiyle sonlandırmayacağım.

Hani yazının başında atıfta bulunulan araştırma vardı ya. Orada siyasal kimliklerde liberal binde 9’la sonda yer alıyor dedik. Onun bir üstünde de ulusalcı yer alıyor, yüzde 1.8 ile.

Liberal ve ulusalcının siyasal kimlikler sıralamasında sonda yer alması bize şunu gösteriyor aslında: Okumuşların zihinsel dünyasıyla halkın zihinsel dünyası arasında büyük bir açı farkı var. Okumuşların mahallesinde AKP döneminin seksi mevzuu olan liberal-ulusalcı kavgası, bir avuç sudaki kayıkçı kavgasından başka bir şey değil. 

Yazarın Diğer Yazıları

T24’ün Taraflaşması: Buna gerek yoktu

Bu yazıyla birlikte T24’ten kopuyorum. Veda yazımdır...

CHP ve Sol

60’ların ortalarına doğru TİP’in yükselişinin CHP’yi sola çektiği genel geçer bir bilgidir. Doğru da bir bilgidir. Ancak bunun nasıl cereyan ettiğine dair doyurucu içeriğe sahip bir açıklamayı pek az insan yapabilir.

Tekkeyi bekleyen çorbayı içer

2010 referandumuna kadar Türkiye’nin hâkim entelijansiyası liberaller ve sol liberallerdi. AKP’nin organik aydınları, yani İslamcılar ve İslamcı kökenliler sivil toplumda, iktidarın hegemonyasına...

"
"