İstanbul Kültür Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü öğretim üyesi Yunus Emre’nin İletişim Yayınları’ndan çıkan kitabı “CHP, Sosyal Demokrasi ve Sol”, çok bilindiği düşünülen bir dönemin az bilinen arka planını ele alıyor. Emre’nin Boğaziçi Üniversitesi’nde tamamladığı doktora tezinin kitaplaştırılmış versiyonu olan çalışma, CHP’nin kendini ortanın solunda ilan ettiği 1965 sonrasına değil, öncesine bakıyor.
Biraz bu konulara meraklı, yakın tarihe dair okumalar yapan insanların çoğunun zihnindeki, İsmet İnönü’nün 1965 başında “CHP ortanın solundadır” çıkışının beklenmedik bir hamle olduğu “bilgi”sini yanlışlayan kitap, adının ifade ettiğinden çok daha derinlikli bir içeriğe sahip oluşuyla da büsbütün değer kazanıyor.
Yunus Emre’nin kitabı 1960-66 yılları arasına odaklanıyor. Pek çok meseleyi inceleyen kitap asıl olarak, yazarın ifadesiyle “Türkiye’de sosyal demokrat hareketin oluşumunu sosyalist sol nasıl etkiledi sorusuyla” ilgileniyor.
60’ların ortalarına doğru TİP’in yükselişinin CHP’yi sola çektiği genel geçer bir bilgidir. Doğru da bir bilgidir. Ancak bunun nasıl cereyan ettiğine dair doyurucu içeriğe sahip bir açıklamayı pek az insan yapabilir. Emre’nin kitabı bunu yapıyor, üstelik sadece TİP’in CHP üzerindeki doğrudan ve dolaylı etkisini incelemiyor, merceğini Yön dergisi çevresi ve sürgündeki TKP’ye de yöneltiyor.
1960 sonrasında CHP üzerinde sosyalist solun etkisinin yanı sıra, 1950’lerin ortalarından itibaren Türkiye’deki genel siyasi ortam ve CHP’nin içinde yaşanan gelişmeleri de ele alıyor yazar.
Kitaba göre CHP’yi merkez sola iten toplumsal etmenler aslında 50’lerde baş göstermiştir. 1958 devalüasyonuna kadar Türkiye’nin batısındaki nispeten gelişmiş kentlerde DP güçlüyken, bu tarihten itibaren buralarda yaşayan seçmenler DP iktidarına tepkili hale gelmiştir ve CHP bu hoşnutsuz halk kitlelerini kendi yanına çekebilmek için, Ankara’nın doğusundaki büyük toprak sahipleri ve eşrafla ittifaka dayanan geleneksel çizgisini terk etmeye yönelir. CHP artık halkın taleplerine daha duyarlı bir parti olmuştur.
Aslında CHP’deki sosyal demokratlaşma eğilimleri daha da erken bir tarihte baş göstermiştir. İkinci Dünya Savaşı sonrasında devrimci/Marksist köklerinden iyice uzaklaşan Avrupa’daki sosyal demokrat partilerin siyasi programlarından etkilenmeye başlar CHP. İşsizlikle mücadele, her yurttaşa iş güvencesi, emeğin korunması, ancak bunlar yapılırken işverenlerin de haklarının gözetilmesi gibi konular CHP’nin 1953’teki kurultayında parti programına eklenir.
Yrd. Doç. Dr. Yunus Emre’nin eseri, 50’lerin sonunda Hürriyet Partisi’nin CHP’ye iltihak etmesi ve partinin bir Araştırma ve Dokümantasyon Bürosu kurmasının da yakın gelecekteki sola yönelimin altyapısını hazırlayan faktörler arasında olduğunu ortaya koyuyor. Gerçekten de bu gelişmeler hem partiye bir dinamizm ve fikrî yenilenme getirmiş, hem de yakın bir gelecekte ortanın solu çizgisini savunacak genç entelektüeller “buralardan” gelmiştir.
Ancak kitap asıl olarak 60’larda solun ve işçi hareketinin yarattığı baskının CHP’yi nasıl doğrultusunu netleştirmeye zorladığı meselesi üzerinde duruyor. Söz konusu basınca gelmeden önce değinilmesi gereken –kitabın da ayrıntılı biçimde ele aldığı– iki konu, İnönü faktörü ve parti içinde 1965’ten önce de muhafazakârlar ve reformcular şeklinde iki kanadın bulunması. Aynen bugünkü gibi.
Kurt bir politikacı olan İnönü koşullara göre bazen ilerici/reformcu bir çizgi benimsiyor, bazense parti politikalarına muhafazakârların hâkim olmasına izin veriyor. 1959’da Genel Sekreter Kasım Gülek’in istifasıyla partide bir tür “tek adam” olan İnönü, reformcu bir doğrultu için düğmeye basıyor. Ancak 1961-65 arası Başbakan olan İnönü ağırlığını muhafazakârlardan yana koyuyor ve CHP hükümetlerinin pek çok toplumsal reformu gerçekleştirmediği gerekçesiyle partiden istifa edenler dahi oluyor.
İnönü Şubat 1965’te hükümetten düştükten sonra ise yeniden radikal/reformcu bir söylem benimsiyor ve ortanın solu ekibi karşısında bayrak açan muhafazakârlara karşı iki yıl sonra Ecevit ve arkadaşlarının yanında saf tutuyor.
Ortanın solu tartışmaları başlamadan önce de aslında partide iki kanat olması ilginç bir ayrıntı. Dolayısıyla 1965’te hiçbir şey gökten zembille inmiş değil, 1970’lere kadar sürecek dönüşüm sürecinin her türlü nesnel ve öznel koşulu önceden oluşuyor.
Emre’nin kitabı, “CHP ve Sol” başlıklı bölümde TİP, Yön ve TKP’nin CHP’de olup bitenlere dair değerlendirmeleri ve kendilerini buna göre konumlandırmalarını son derece ayrıntılı biçimde inceliyor. Burada bir işteş eylem olarak “etkileşim” eksik kalmış, solun CHP tahlillerini ve CHP’nin bunlarla ilişkilerini ayrıntılı okuyoruz ama CHP’nin solculaşmasına nasıl vesile olmuşlar meselesi biraz eksik kalıyor. Neyse ki takip eden bölüm bu eksiği kapatıyor; toprak reformu, anti-emperyalizm ve planlı kalkınma konularında sosyalistlerin ve CHP’nin neler dediğini ayrıntılı biçimde okuyoruz.
Başta da belirttiğimiz gibi bu kitap adının söylediğinden daha fazlasını içeriyor. Sosyal demokrasinin 1800’lerden 1960’lara dünyada geçirdiği evrimi özetleyen bölüm, zengin kaynakçasıyla doyurucu.
Türkiye bağlamındaysa kitap yalnızca CHP’nin öyküsünü anlatmıyor, bilhassa 1960’ların ilk yarısına dair güçlü bir siyasi tarih çalışmasıyla karşı karşıyayız. Feroz Ahmad’ın “The Turkish Experiment in Democracy”sinden sonra, 1960’ların ilk yarısındaki Türkiye’yi inceleyen siyasal tarih çalışmaları arasında türünün en iyi örneklerinden biri.