30 Nisan 2012

1 Mayıs'ta yeriniz neresi?

Sendika nedir bilmiyorsanız, sendikalaşmak aklınızın ucundan bile geç(e)miyorsa, çevrenizde veya okuduğunuz haberlerde sırf sendikaya üye oldular diye işten çıkarılanlar dikkatinizi çekiyor

 

Not: Bendeniz İstanbullu olduğu için bu yazıda Taksim’den bahsedecek. Siz İstanbullu değilseniz onun yerine kendi şehrinizdeki 1 Mayıs Alanı’nı koyun.

Paldır küldür büyüyen bir ekonomide, işgücü maliyetinin düşük tutulması, sermaye birikim sürecinin sekteye uğramadan sürmesi için her türlü “ihmal”de bulunulmasından ve bunlara göz yumulmasından zarar görmeye adaysanız… Ostim’de, Davutpaşa’da, Elbistan’da, tabii ki Tuzla’da, işçilerin “güzel öldüğü” madenlerde, Esenyurt’ta yanan bir çadırda veya Aşkale’de bir gölette iş cinayetine kurban gidenler arasında yakınınız varsa… Yahut sizin veya sevdiğiniz birinin başına bunun gelmesi her an olasıysa, 1 Mayıs’ta yeriniz Taksim’dir. 

Sendika nedir bilmiyorsanız, sendikalaşmak aklınızın ucundan bile geç(e)miyorsa, çevrenizde veya okuduğunuz haberlerde sırf sendikaya üye oldular diye işten çıkarılanlar dikkatinizi çekiyor ve bunda bir yanlışlık, haksızlık olduğunu düşünüyorsanız, 1 Mayıs’ta yeriniz Taksim’dir.

2005’ten 2009’a, iktidarın yan kuruluşlarından Memur-Sen’in üye sayısı iki kattan fazla artarken Kamu-Sen’inki hemen hemen aynı kalmış, en direngen ve mücadeleci konfederasyon olan KESK’in üye sayısı ise azalmışsa ve siz bunda bir anormallik, bir abukluk olduğunu düşünüyorsanız, 1 Mayıs’ta yeriniz Taksim’dir.

Toplam nüfus ve çalışan nüfus arttığı halde 2005’ten beri memleketteki grev sayısı azalıyor, akdedilen toplu sözleşmelerin sayısı ise yıldan yıla ya aynı kalıyor ya düşüyorsa ve siz bunda gene bir abukluk seziyorsanız, 1 Mayıs’ta yeriniz Taksim’dir.

Esnek çalışma ve güvencesiz çalışma git gide yayılıyorsa, evden çalışma ve part-time çalışma git gide bir “eksik istihdam” gerçeği olarak hayatınıza etki ediyor ve ay sonunu getirmenizi güçleştiriyorsa… Önünüze konan veya çevrenizdeki insanların önüne konan sözleşmeler git gide limitsiz (süre açısından) olmaktan çıkıp 1 yıllık sözleşmelere dönüyorsa, 1 Mayıs’ta yeriniz Taksim’dir.

Hükümetin ‘Ulusal İstihdam Stratejisi’ adlı taslak belgesini görünce geleceğinizden endişe ettiyseniz; sermayenin talepleri doğrultusunda geçici işçiliğin yaygınlaştırılmasının, taşeron uygulamasına dair kısıtlamaların hafifletilmesinin, yeni esnek çalışma biçimlerinin yasalaşmasının planlandığını ve belki de en kötüsü kıdem tazminatınıza göz dikildiğini fark ettiğinizde ürperiyorsanız; 1 Mayıs’ta yeriniz Taksim’dir. (ayrıntılı bilgi için bkz. Aziz Çelik’in 22 Mart tarihli BirGün’deki yazısı)

Gene sermaye birikim sürecini pürüzsüz, çapaksız bir ortamda sürdürmek amacıyla patronların bölgesel asgari ücret gibi, asgari ücret yaş ayrımının 16’dan 18’e çıkarılması gibi talepleri olduğunu öğrendiğinizde kendi geleceğiniz ve çocuklarınızın geleceği için endişe duyuyorsanız, 1 Mayıs’ta yeriniz Taksim’dir.

Gerek yukarıda değinilen yaş ayrımı değişikliğiyle, gerekse 4+4+4 projesiyle çocuk işçiliğinin artması ve bundan elde edilen sömürünün de artması olasılığı sizi korkutuyorsa, çalışma yaşının fiilen 11’e inecek olması, bunun yanı sıra evden eğitim kılıfı altında çocuk işçilerin ve gelinlerin artacak olması sizi kaygılandırıyorsa, 1 Mayıs’ta yeriniz Taksim’dir.

Bir yandan her aileye en az 3 çocuk yapması salık verilerek kadınların çocuk doğurma makinesi haline gelmeleri ve eve kapanmaları hedeflenirken, ilgili bakanlığın ismindeki kadın sözcüğü kaldırılmak suretiyle ‘kadın’ yalnızca ‘aile’ çerçevesi içinde düşünülen bir kavrama indirgenirken, diğer yandan kadın cinayetleri yaygın ve vahşi bir katliam halini alıyor. İlgili bakanın iyi niyetli görünen ama tabii ki son derece yetersiz ve eksik olan çabaları haricinde devlet bu konuda adeta üç maymunu oynarken… Eskiden “erkeklerin giriştiği katliam hayatın doğal akışına mani olamaz” diye düşünürken şimdi git gide “devletin ‘aile’yi her şeyin merkezine koyan ve her derde deva olarak gören toplum mühendisliği, cinayetlere kayıtsızlığıyla beraber, kadınların yükselen özgürleşme taleplerini bastırabilir” diye düşünmeye başladıysanız… Ve buna bir itirazınız varsa, 1 Mayıs’ta yeriniz Taksim’dir.

Kapitalizmin eşitsiz gelişme yasasından ötürü GSYİH’den kişi başına düşen gelirde bölgesinin en iyi durumdaki şehirleri olan Kürt illerinde bile bu rakam Türkiye ortalamasının üçte biriyse, yazın batı illerindeki pamuk ve fındık tarlalarında hayatlarını kazanmaya çalışan mevsimlik Kürt işçiler yerli işçilere göre daha az para alıyorsa… Büyük kentlerdeki göçmen Kürt emekçileri büyük oranda işportacılık gibi gayri formel sektörlerde ancak tutunabiliyor veya “eksik” istihdam ediliyorlarsa, yerel halk tarafından hor görülüyorlar hatta bazen saldırıya uğruyorlarsa, askerde nedense daha ziyade Kürt gençleri “intihar” ediyor, üniversitelerde polis destekli faşistlerin satırlı saldırılarına uğruyorlarsa, sınıfsal sömürü etnik baskıyla iç içe geçtiyse, ve sizin bunlara bir itirazınız varsa, 1 Mayıs’ta yeriniz Taksim’dir.

Dinsiz veya eşcinsel olduğunuz için kendinizi bu ülkenin “sahaya atılmış yabancı maddesi” gibi hissediyorsanız, inancınız miting kürsülerinde zikredilip kara kalabalıklara yuhalatılıyorsa, evlerinize esrarengiz “çocuklar” esrarengiz işaretler koyuyorsa, size küfreden pankartların açıldığı nefret mitinglerinde İçişleri Bakanı konuşma yapıyorsa, ülkedeki etnik unsurları sayarken adınızı hiç anmayan Başbakan ancak önüne “afedersiniz” koyarak sizden bahsediyorsa… Ve tüm bunlar sizi rahatsız ediyorsa, 1 Mayıs’ta yeriniz Taksim’dir.

İleri demokrasi değil demokrasi istiyorsanız 1 Mayıs’ta yeriniz Taksim’dir.

Yüzde 99’un içindeyseniz (bkz. http://en.wikipedia.org/wiki/We_are_the_99%25 ) 1 Mayıs’ta yeriniz Taksim’dir.

Gerisini yüzde 1 düşünsün.

Yazarın Diğer Yazıları

T24’ün Taraflaşması: Buna gerek yoktu

Bu yazıyla birlikte T24’ten kopuyorum. Veda yazımdır...

CHP ve Sol

60’ların ortalarına doğru TİP’in yükselişinin CHP’yi sola çektiği genel geçer bir bilgidir. Doğru da bir bilgidir. Ancak bunun nasıl cereyan ettiğine dair doyurucu içeriğe sahip bir açıklamayı pek az insan yapabilir.

Tekkeyi bekleyen çorbayı içer

2010 referandumuna kadar Türkiye’nin hâkim entelijansiyası liberaller ve sol liberallerdi. AKP’nin organik aydınları, yani İslamcılar ve İslamcı kökenliler sivil toplumda, iktidarın hegemonyasına...

"
"