25 Aralık 2023

Almanak 2023 sosyo-ekonomik göstergeler: Türkiye’de emekçinin durumu ne oldu?

2024 Mart'ta yerel seçimlerin olması asgari ücret konusunu daha da önemli hale getiriyor. Ama enflasyonla mücadelenin ücretlerin baskılanması üzerinden devam etmesi, var olan adaletsizlikleri daha da arttıracak. Emeğin milli gelirden aldığı pay da gerilemeye devam edecek

Bir önceki Almanak 2023 yazımda, 2023 Türkiye’sinin temel ekonomik ve mali göstergelerinin gelişimini anlatmıştım. Bugün ise sosyo-ekonomik çerçevede neler yaşadığımızı, ücretler, istihdam, yoksulluk, barınma, demografi, gelir dağılımı, yaşam memnuniyeti gibi veriler üzerinden 2023’te emekçinin durumunu değerlendireceğim.

Sosyo-ekonomik görünüm özellikle ekonomik görünüme paralel değişikliklere uğrar. Örneğin, yüksek enflasyon, asgari ücret ve diğer ücret/maaş ayarlamalarını gerektirirken, aynı zamanda bu ayarlamaların düzeyi ve sıklığı maliyet ve talep üzerinden enflasyon oranı ve enflasyon beklentileri üzerinde etkilidir. Aynı şekilde büyüyen bir ekonomide büyümeden pay alması gereken emek sınıfı, ücret düzeyi ve verimlilik üzerinden de gelecekteki büyüme oranını belirleyici rol oynar.

Önce 2023 yılında ücretlilerin sayısına ve ücretlerdeki değişime bakalım. Türkiye’de 2023 yılında kayıtlı ücretli sayısı geçen yıla göre 335.980 kişi artarak 15.277.929 kişi oldu. Geçen yıla göre ücretli sayısı yüzde 2,6 arttı. Önceki yıllarda olduğu gibi ücretliler en fazla hizmet sektöründe çalışmaya devam etti. Sanayide kayıtlı ücretli sayısı azalırken, yaşadığımız 6 Şubat depremleri sonrasında ise inşaat sektöründe çalışan ücretlilerin sayısı artış gösterdi.

Asgari ücret yüksek seyreden enflasyon nedeniyle 2022’de olduğu gibi 2023 yılında da iki kez arttırıldı, bu yılki artış oranı yüzde 100’ü aştı. Emekli maaş artışı yılın ikinci yarısında enflasyonu göğüslemekten çok uzaktı. Kök maaş sorunu çözülemedi. Emekliler yoksullukta eşitlendi adeta.

Asgari ücret ocak ayında 8.506 TL ve temmuz ayında 11.502 TL olarak belirlendiğinde Türk-İş’in açıkladığı açlık sınırının altında kalmıştı bile. Bugün asgari ücret açlık sınırının 2.653 TL altında ve bu tutar asgari ücretin dörtte birine karşılık geliyor. 

Bir seçim vaadi olarak en düşük memur maaşı yüzde 100 civarı zam ile 22 bin TL’ye çıkarılırken, diğer maaşlarda böyle bir artışa gidilmedi. Kamu çalışanlarının enflasyon karşısında eriyen satın alma gücünü yerine koymada, maaşlara yapılacak artış hem seyyanen hem de yüzdelik zam şeklinde yapılınca, en düşük ve en yüksek memur maaşı arasındaki makas daralmaya başladı.

2023 mayıs ayında bedava doğal gaz etkisiyle enflasyon neredeyse 0 olmasaydı (şu yazımda anlattım) ilk altı aylık asgari ücret, çalışanların/emeklilerin ücret/maaş zamları daha yüksek olacaktı. Doğal gaz etkisiyle Temmuz 2023 asgari ücret ve çalışan/emekli maaş zamlarının beklenti altında kalışı, kısmen Ocak 2024 ücret/maaş zamlarında da kendini gösterecek.

Ücret/maaş artışının belirlenmesinde TÜİK enflasyon verisi baz alınıyor. Oysa hane halkı bütçesinden en büyük pay temel harcamalara ayrılıyor ve bu temel harcama kalemlerinin enflasyonu TÜİK’in açıkladığı manşet enflasyonun çok üstünde. Sadece bu durum bile enflasyonun dar gelirliler üzerinde daha yıpratıcı etkileri olduğunu gösterir.

TÜİK Hanehalkı Bütçe Araştırması'nın 2023 sonuçları henüz yayımlanmadı ama 2022 sonuçlarına göre harcamalar içinde en yüksek payı yüzde 22,8 ile gıda harcamaları alırken, ikinci sırayı yüzde 22,4 ile konut ve kira harcamaları, üçüncü sırayı ise yüzde 21,3 ile ulaştırma harcamaları aldı.

2024 Mart'ta yerel seçimlerin olması asgari ücret konusunu daha da önemli hale getiriyor. Ayrıca sıkı para politikası sonucu büyümenin yavaşladığı, artan kredi maliyetinin etkilerinin şirketler üzerinde görüldüğü bir ortamda, çalışma barışını sağlayacak bir ücret artış oranı belirlemek zor. Ama enflasyonla mücadelenin ücretlerin baskılanması üzerinden devam etmesi, var olan adaletsizlikleri daha da arttıracak. Emeğin milli gelirden aldığı pay da gerilemeye devam edecek.

Ücret/maaşı elde edebilmek için elbette iş bulmak gerekiyor. 2023’te işsizlik ve istihdam oranı verileri de şöyle gerçekleşti:

En son açıklanan işsizlik oranı ekim ayına aitti, yüzde 8,5 olarak gerçekleşti. Ocak ayındaki yüzde 9,7 seviyesinden gerileme olması iyi bir gelişme. Ocak ayında 3.424 bin olan işsiz sayısı 3 milyonun altına geriledi ve 2.961 bin kişi oldu.

Bir de atıl işgücü (geniş tanımlı işsizlik) oranı adı verilen bir başka işsizlik göstergesi var. Bu oranın içinde zamana bağlı eksik istihdam sayısı, iş bulmaktan ümidini kaybedenler, iş aramayıp çalışmaya hazır olanlar ve iş arayıp işbaşı yapamayacak olanlar var. Atıl işgücü oranı ocak 2023’te 21,9, nisanda 23,8, ağustosta 23 ve ekimde 21,3 oldu. Yılın ilk ayları ile son döneminde fazla bir değişiklik olmadığı anlaşılıyor. Atıl işgücü oranına bakarsak 2023 yılında gerçek işsiz sayısı 2,9 milyon değil, 8 milyonun üstündedir.

Şimdi bu veriyi istihdamdakilerin sayısı ve istihdam oranı ile karşılaştıralım.

İstihdam oranı, çalışmaya elverişli nüfusun yüzde kaçının istihdama katıldığını gösteren ve ülkenin refah düzeyini ortaya koyan önemli bir veri.

İstihdam oranı 2023’te dar bir bantta hareketini sürdürdü. Ocak ayındaki yüzde 48,9 seviyesinden ekim ayında yüzde 48,5’e geriledi. Fakat istihdamda beklenen iyi gelişmeler bir türlü gerçekleşmiyordu. Çünkü bu oranlar, çalışabilir yaştaki nüfusun ancak yarısına yakınının istihdam edilebildiğini gösteriyor. Yani emek üretim faktörünün yarısından fazlasından yararlanılmıyor. Temel neden, kadınların istihdam oranının çok düşük düzeyde olması.

Kadın istihdam oranı, erkek istihdam oranının neredeyse yarısı. İstihdam oranı ekim ayında erkeklerde yüzde 65,8 iken kadınlarda yüzde 31,6 olarak gerçekleşti. Aynı eşitsizlik işsizlik oranında da varlığını sürdürüyor. İşsizlik oranı ekim ayında erkeklerde yüzde 7 iken kadınlarda yüzde 11,3.

TÜİK bir de istihdam edilenlerin sayısını açıklıyor. Burada ilginç gelişmeler oldu bu yıl. Ekim ayında istihdam edilenler 31.835 bin kişi, istihdam oranı yüzde 48,4 ve işsizlik oranı yüzde 8,5. Oysa 2023 yılı ocak ayında istihdam edilenler 31.837 bin kişi, istihdam oranı yüzde 48,9 ve işsizlik oranı yüzde 9,7 idi. İstihdam edilenlerin sayısı 10 ayda 2 bin kişi azalırken, işsizlik oranı nasıl düştü?

İşsizlik oranı üzerinde sıkılaşan para politikasının gecikmeli etkileri olacağına kesin gözüyle bakılıyor. Çünkü ekonomide beklentiler, sektör endeksleri ve İSO imalat PMI endeksinden görüldüğü gibi aşağı yönlü hareket ediyor. Bu durum sıkı para politikasının işsizlik oranı üzerinde gecikmeli etkileri olacağının işareti.

Önümüzdeki yıllarda istihdama katılacak genç neslin nitelikleri hakkında bir fikir verebilen PISA Skorlarına da bakmakta fayda var. 2022 yılında 196 okuldan 7250 öğrenci bu araştırmaya katıldı. Skor, geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi üç alanda (okuma, fen, matematik) Türkiye ortalamasının OECD ortalamasının altında kaldığını gösteriyor. Üstelik artık OECD ortalaması bu üç alanda düşüş gösterirken…

Aslında Türkiye hala “demografik fırsat penceresi”nden bakabiliyor. Yani 15-64 yaş arası çalışma çağındaki nüfusun toplam nüfus içindeki payı yüksek. 2013’te yüzde 68’di, 2023’te yüzde 69 oldu. Ancak doğum hızındaki yavaşlama ile çalışabilir nüfusun azalarak 2050’de yüzde 63,5’e düşeceği öngörülüyor. O nedenle bu nüfusun istihdam olanakları yaratılır ve kayıt dışılık önlenebilirse hem emeğin büyümeden aldığı pay hem de verimliliği artar. Böylelikle demografik fırsat penceresinden yararlanıldığı bu önemli dönemde istihdama ilişkin sorunların ekonomik büyüme ve kayıt dışılıkla mücadele ile aşılması sonucunda, sosyal güvenlik sisteminin aktüeryal dengesi de bu durumdan olumlu etkilenir.

Peki bu ücret/maaş ile konut alınabilir mi? Alınamıyor ki 2023 gündeminde hep “barınma krizi” vardı. Konut fiyat endeksi Ekim 2021 sonrasında hızla yükseldi, 2023 ekim ayında nominal olarak yüzde 86,5, reel olarak ise yüzde 15,4 oranında arttı. Konut fiyatları İstanbul, Ankara ve İzmir’de sırasıyla yüzde 74,4, 101,5 ve 80,1 oranlarında artış gösterdi.

Türkiye genelinde bir konutun birim fiyatı (TL/m2) Ekim 2023’te 30.035,5 TL oldu. İstanbul’da bu fiyat 44.386,5 TL. Türkiye genelinde birim fiyat (TL/m2) Ekim 2020’de 3.619,8 TL ve Ekim 2022’de ise 16.563 TL idi. Bir yılda artış yüzde 82, üç yılda ise yüzde 730 arttı.

Konut satışları Ocak-Kasım döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 15 azaldı. Sadece kasım ayındaki azalış yüzde 20’nin üzerinde. Ocak-Kasım döneminde gerçekleşen ipotekli konut satışları ise bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 33,6 azalış gösterdi.

Bu azalışta ipotekli satışlardaki gerilemenin etkisi büyük oldu. Özellikle geçen yılın aynı dönemine göre ipotekli satış yarı yarıya düşerken, ikinci el satıştaki hareketlilik de yerini gerilemeye bıraktı. 

İpotekli satışlar deyim yerindeyse bıçak gibi kesildi. Sıkı para politikasıyla konut kredisi faizlerindeki artış, bu azalışın en önemli nedeni. Ancak konut kredi faizleri düşüşe geçtiğinde, hatta düşürüleceği söylendiğinde fiyatlar sıçrıyor.

Bu arada artan fiyatlara rağmen Türkiye’de konut sahibi olanlar var: Yabancılar. Yabancılara yapılan konut satışları 2013'te toplam konut satışının yüzde 1,1'i iken 2018'de yüzde 2,9'u, 2019'da yüzde 3,4'ü ve 2022'de ise yüzde 4,5'ü oldu. 2023 ilk 9 ayda konutlara yabancıların sahiplik oranı ise yüzde 3,1.

Konut, dolayısıyla inşaat çok maliyetli artık. Bina inşaatı maliyet endeksi yıllık yüzde 65 arttı. Bu artışta uzun yıllardır yaşanan kur ataklarının etkisi büyük. Malzeme endeksi yüzde 50,28, işçilik endeksi de yüzde 113,31 arttı. Oysa işçilik endeksi 2021 ekim ayında sadece yüzde 42 idi.

Henüz 2023 verisi hazırlanmayan bir iki göstergeye daha göz atalım: Bunlardan biri yaşam memnuniyeti, diğeri Gini katsayısı. TÜİK’in 2022 yılı Yaşam Memnuniyeti araştırmasına göre yaşamından memnun ve mutlu olanların toplamdaki payı 2016’da yüzde 60’tı. Bu oran 2022’de yüzde 50’nin altına gerilemiş durumda. 2023’te de yukarı yönlü bir seyir beklemem.

Gelir dağılımı istatistiklerinde son yıllarda bozulma ön planda. Gini katsayısı 2014 yılında 0,39 iken 2022’de 0,42’ye yaklaştı. Nüfusun en zengin kesiminin milli gelirden aldığı pay artarken en düşük gelirliler giderek daha az pay alıyor.

TÜİK verilerine göre gelir dağılımındaki adaletsizlik bölgesel düzeyde de kendisini gösteriyor. Eğitim, sosyal çevre ve emek piyasasının bozuk olduğu bölgelerde gelir dağılımı daha da bozuk. Bölgesel gelir dağılımı bozukluğu genç nüfusta işsizliğe ve ne pahasına olursa olsun iş bulma isteğine yol açarken, kayıt dışılık da artıyor.

Cumhuriyetin ikinci yüzyılını, 100 yıllık bir gelişmekte olan ülke olarak karşıladık. Gelişmiş ülke olabilmek için planlamaların (OVP ve Beş Yıllık Kalkınma planları dahil) sosyo-ekonomik açıdan yapılması, tüm kaynakların tutarlı ve etkin kullanılması gerekiyor. Özellikle emek gibi değerli bir kaynağın önemli kısmı ziyan oluyor.

Binhan Elif Yılmaz kimdir?

Prof. Dr. Binhan Elif Yılmaz, lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümünde, Yüksek Lisans ve Doktora eğitimlerini İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye Teorisi Ana Bilim Dalında tamamladı.

Akademik hayatına 1997 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü Maliye Teorisi Ana Bilim Dalında Araştırma Görevlisi olarak başlayan Binhan Elif Yılmaz, aynı Ana Bilim Dalında 2003 yılında Yardımcı Doçent, 2008 yılında Doçent, 2014 yılında Profesör oldu.

"Devlet Borçları ve Türkiye'de Borç Çıkmazı", "Türk Vergi Sistemi", "Maliye", "Küresel Kriz ve Avrupa'da Borç Çıkmazı", "Sosyal Güvenlik Ekonomisi" isimli başlıca kitaplarının yanında 100'ü aşkın akademik çalışması, ulusal ve uluslararası kongre bildirileri var.

Binhan Elif Yılmaz, Kamu Maliyesi, Maliye Politikası, Türk Vergi Sistemi, Devlet Borçları, Kamu Borç Yönetimi ve Uluslararası Borç Krizleri derslerini vermekte, TÜBİTAK, BAP destekli projeleri yürütüyor.

Çeşitli TV programlarında ekonomi yorumculuğu yapmakta olan ve Mayıs 2023'de T24'te yazmaya başlayan Binhan Elif Yılmaz, halen İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümünde profesör olarak görev yapıyor

Yazarın Diğer Yazıları

ABD başkanlık seçimleri, Trump etkisi ve finans kapitalde canlanma

Trump’ın zaferi öncesinde artmaya başlayan tahvil faizlerinde seçim sonrasında da canlılık devam etti. Seçim sonrasında hisse senedi piyasalarındaki ilk yansıma, Trump döneminde kimlerin kazanacağını ya da kazanamayacağını göstermiş oldu

Gizli kamu borçları (5): Gizli borçlarla mücadelede şeffaflığın önemi

Şeffaf ve hesap verilebilir bir kamu borç yönetimi amaçlanırken, varlık-yükümlülük perspektifinden yola çıkılmalıdır. Toplam yükümlülükleri ve bu yükümlülükleri karşılayabilme gücü net bir şekilde ortaya çıkarılmalıdır

Gizli kamu borçları (4): Gizli kamu borçlarının büyüklüğünü ölçmek mümkün mü?

Bilginin simetrik değil asimetrik dağılımı ya da diğer adıyla asimetrik bilgi, borcun sürdürülebilirliği açısından büyük sorun yaratmaya devam ediyor. Bu bilinmezlik, düzensiz ve uzun süren bir temerrütten kaçınma konusunda önlerinde büyük bir engel

"
"