17 Temmuz 2022

Umbrella Academy'nin farklı coğrafyalarda benzer deneyimleri yaşayan iki trans erkeği: Elliot Page ve Bulut Sezer

Netflix yayınladığı işlerde eğer bir LGBTİ+ karakter varsa bu karakterleri, işin yayınlandığı ülkede yaşayan LGBTİ+'ların seslendirmelerine öncelik veriyor

Netflix'in Umbrella Academy dizisi, zamanda yolculuk gibi klişe bir kavrama süper güçler ekleyerek kendini izletmeyi başaran müthiş bir yapım bence. Zamanda yolculuk işinin atalarından sayılan ve en iyileri arasında olarak gördüğüm -tam 37 sene önce çekilen- 'Back to the Future / Geleceğe Dönüş'ün de kalbimde ayrı bir yeri vardır bu konseptte. Geçtiğimiz ay filmin hiç açılmamış bir video kaseti (VHS) açık artırmayla 75 bin dolara satılmıştı.

Müthiş İskoçya görüntüleri eşliğinde zamanda mehter takımı gibi iki ileri bir geri giden 'Outlander' dizisi de üç sezona kadar hiç fena gitmez. 'Pera Palas'ta Gece Yarısı' ise maalesef kocaman bir fiyasko olarak bu temanın kötü örneklerinden biri olarak örnek gösterilebilir…

Elliot Page (sağda) ve Bulut Sezer

Yeni sezonda magazinsel(!) detay

Umbrella Academy'e geri dönecek olursak; dizinin üçüncü sezonu 22 Haziran'da Netflix'te yayına girdi. Daha önceki sezonları izlemeyenlerin bile bu sezonda merak ettiği magazinsel(!) bir detay var dizide. O da dizideki kadın karakter Vanya'yı canlandıran Elliot Page.

Elliot Page, 2014 yılında "Saklamaktan ve dolaylı yoldan yalan söylemekten yoruldum" diyerek eşcinsel olduğunu duyurmuştu. Aradan altı yıl geçtikten sonra da -1 Aralık 2020'de- o zamana kadar adı Ellen Page olan aktör, Instagram hesabında dünyaya trans erkek birey olarak açılarak ismini Elliot Page olarak değiştirmişti. Yani Umbrella Academy dizisinin çekimlerine kadın olarak başlayan Elliot, üçüncü sezonda hayatına erkek olarak devam ediyor.

Kanada doğumlu aktör yaptığı açıklamada, "Sonunda kendimi gerçekte kim olduğumu bulmaya yetecek kadar sevmenin ne kadar güzel hissettirdiğini anlatmaya nereden başlayacağımı bilmiyorum" ifadelerini kullanmıştı. 

"Trans birey olmamı seviyorum" diyen Page, yaptığı açıklamada trans bireylere yapılan ayrımcılığa da değinmişti. ABD'de 2020 yılında 40 trans bireyin öldürüldüğüne dikkat çeken Page, bu kişilerin çoğunun siyah veya Latin vatandaşlar olduğuna dikkat çekti. Trans bireyleri hedef alan siyasetçilere seslenen Page, "Hepinizin elinde kan var" dedi ve bu isimler karşısında sessiz kalmayacağını bildirdi. Instagram paylaşımını da şu sözlerle sonlandırdı:

"Tacizle, kendinden nefret etmekle, kötü muameleyle ve her gün şiddet tehditiyle mücadele eden trans bireylere sesleniyorum: Sizi görüyorum, sizi seviyorum ve bu dünyayı daha iyi bir yer olmak üzere değiştirmek için elimden gelen her şeyi yapacağım."

Page, daha önce Juno, Inception ve X-men gibi filmlerde rol almış, Juno ile Oscar'a aday gösterilmişti.

Vanya'nın Türkçe dublajlı sesi ikinci bölümde değişti

Bu gelişmelerden sonra Netflix de Page'in dizi oyuncu kadrosundaki Ellen Page ismini Elliot Page olarak değiştirdi. Peki, gerçek hayatta artık adı Elliot olan Vanya karakterine dizide ne olacaktı?

Beklenildiği gibi dizide de Vanya bir aydınlanma yaşıyor ve artık kendini daha iyi tanıdığını söyleyip bir yalanın içinde yaşamaya son veriyor. Nihayetinde bir berber salonuna dalarak saçlarını kısacık kestiriyor. Oldukça da yakışıklı gözüküyor bu saç kesimiyle.

Sonrasında yeni saçlarıyla kardeşlerinin yanına gidiyor ve hararetli bir konuşmanın ortasına dalıyor. Kendisine Vanya diye hitap eden erkek kardeşlerine ise şöyle yanıt veriyor…

- …Aslında, Viktor olacak.

- Viktor kim?

- Hep Viktor'dum aslında. Bununla sorunu olan var mı?

- Hayır, bana uyar.

- Evet, bana da. Süper! Saç kesimine bayıldım.

- Senin adına çok sevindim Viktor… 

Kalplerde erime ile bu sahne bitiyor ve ben uyuyakalıyorum. Kaldığım yerden devam etmek için diziyi açtığımda bir şekilde dizinin seslendirmesi orijinal dilden Türkçe'ye geçti.

Bir anda Viktor'u bir erkeğin seslendirmeye başladığını duydum. Tuhafıma gitti ve bir önceki -Vanya'nın henüz Viktor olmadığı- bölümün Türkçe dublajlı sahnelerinin nasıl seslendirildiğini merak ettim. Çok net bir şekilde bu bölümde Vanya'yı bir kadın seslendirirken bir anda Viktor'u bir erkek seslendirmeye başlamıştı. Dizinin orijinal seslendirmesinde -doğal olarak- böyle bir fark yoktu. Çünkü Elliot Page'in sesi bir bölümde aniden değişmemişti.

Dizinin Türkçe dublajını yapan kadroya baktığımızda önceki sezonlarda Vanya'yı Banu Kahraman seslendirirken, yeni sezonun ikinci bölümünden itibaren Viktor'u Bulut Sezer'in seslendirdiği yazıyor.

Bunun üzerine Netflix ile iletişime geçip durumun sebebini sordum. Aldığım yanıt pamuk şeker gibi bir tat bıraktı bende:

“Evet doğru, çünkü Netflix yayınladığı işlerde eğer bir LGBTİ+ karakter varsa bu karakterleri, işin yayınlandığı ülkede yaşayan LGBTİ+'ların seslendirmelerine öncelik veriyor.”   

Bulut Sezer: Bir trans olarak bu kadar cis normatif bir düzende yer edinmeye çalışmak çok zor

 Bulut Sezer, Fotoğraf: Üzüm Derin Solak

Viktor'u Türkçe olarak seslendiren 42 yaşındaki Bulut Sezer, geçmişte 15 sene boyunca çeşitli özel şirketlerin çağrı merkezlerinde sırasıyla, kalite uzmanı, takım lideri, birim yöneticisi ve eğitim müdürü pozisyonlarında çalışıyor ama daha fazla o dünyada nefes alamayacak noktaya geldiğini hissettiğinde ve en içerde hep gerçekleştirmek istediği arzularını sorguladıktan sonra en azından denemeye karar verdiği oyunculuk eğitimine başlıyor. Bir sene boyunca oyunculuk ve şirket çalışmasını eş zamanlı götürüyor ama sonra eski profesyonel hayatını, istifayı basarak noktalıyor.

Bulut Sezer'in hikâyesi aslında bu istifadan sonra başlıyor diyebiliriz. Zeynep Casalini, Bade Nosa, Kübra Uzun kliplerinde ve Metin Akdemir'in şu an MUBI'de izleyebileceğiniz 'Hayalimdeki Sahneler' adlı belgesel filminde oynuyor.

Pandeminin başladığı sene hazırlamış olduğu multidispliner bir performans olan 'Dönüş'üm' ile MamutArt 2019'a seçiliyor fakat Nisan'da prömiyerler gerçekleşemeden kapanmalar yaşanıyor ve canlı performanslar o sene tamamen iptal oluyor. Ama önemli değil. Çünkü bu projeyi Hollanda Konsolosluğu'ndan almış olduğu sanatçı desteği ile bir sene içerisinde sergilemeyi hedefliyor.

Pandemi döneminde ise Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu ile Aysel Yıldırım yönetmenliğinde 'Her Güne Bir Vaka' serisine çalışıp ve İKSV Tiyatro Festvali kapsamında gösterilen bu oyunda rol alıyor.

Bulut Sezer'le; Viktor'u ve oyunculuk sektöründe trans olmayı konuştuk. Yanıtları aşağıda…

- Viktor'u seslendirme süreci nasıl gelişti?

İki sene kadar önce yine Netflix'te yayınlanan 'There is Someone in Your House / Evinde Biri Var' adlı filmde yer alan bir trans erkek karakter için seçmelere çağırılmış ve işe kabul edilmiştim. Çok repliği olmamasına rağmen çok keyifli bir süreçti benim için. Fiziksel olarak yer alamadığım işlerde en azından sesimle var olma fikri çok heyecanlandırmıştı beni.

Viktor için de ocak ayı gibi Saran Seslendirme Stüdyoları'ndan bana ulaştılar ve seçmelere çağırıldım. Deneme kaydını verdikten yaklaşık iki ay sonra, ben artık tamamen umudumu kesmişken dönüş yapıldı. Netflix tarafından kaydımın onaylandığını söylediklerinde mutluluktan havaya uçtum.

Sanırım Elliot Page ile neredeyse aynı dönemde açıldık ve fiziksel değişimlerimiz de nerdeyse

eş zamanlı yaşandı. Farklı coğrafyalarda benzer deneyimleri yaşayan iki trans erkek olarak bu işi yapmak benim için büyük anlam taşıyordu.

- Ne sıklıkla seslendirme işi alabiliyorsun?

Çok fazla iş gelmiyor. Sanırım son iki sene içerisinde dört ya da beş işe gitmişimdir.

- Projelerde trans olman bir engel oluyor mu senin için?

 Natrans işler hiç gelmiyor zaten. Televizyonda trans görünürlüğü yeni yeni artan bir durum olduğu için genelde çok az replikli, az sahneli karakterler oluyor maalesef. Fakat Viktor ile birlikte bu döngü kırıldı diye düşünüyorum.

Televizyonda trans bir erkeğin böyle bir projede ana cast'ta yer alarak görünürlük kazanmasının hem benim seslendirme alanındaki kariyerimde hem de Elliot'ın oyunculuk kariyerinde çok önemli bir yeri var.

Fotoğraf: Üzüm Derin Solak

 

“Bir trans oyuncu olarak değil bir oyuncu olarak değerlendirilmek istiyorum”

- Oyunculuk dünyasında translara nasıl bakılıyor?  

Toplumda translara nasıl bakılıyorsa sektör de bundan azade değil maalesef. Bir trans olarak bu kadar cis normatif bir düzende yer edinmeye çalışmak, var olabilmek gerçekten çok zor.

Gün içerisinde defalarca dolaylı ya da dolaysız transfobik söyleme maruz kalmak, sürekli bunlarla mücadele yöntemleri geliştirmek durumunda kalmak çok yorucu ama bir o kadar da güçlendirici oldu benim için.

Yaşadığım sıkıntılar ve zorluklar beni kendi performanslarımı, işlerimi üretmeye itti. Neyi isteyip neyi istemediğimi artık çok iyi biliyorum. Her şeyden önce bir trans oyuncu olarak değil bir oyuncu olarak değerlendirilmek istiyorum.

Bir role sunulmam için o karakterin trans olması gerekmiyor. Projedeki herhangi bir erkek karakter için de cast direktörleri tarafından öneriliyor olmayı, en azından bu roller için deneme çekimi şansı elde etmeyi bekliyorum. Açıkçası fırsat eşitliği istiyorum ve bunun için mücadele ediyorum. Sevgili Ayta Sözeri'nin 'Kırmızı Oda'da varlığı bu anlamda önemliydi.

Yetenekli, oyunculuk yapmak isteyen, şans verilmeyi bekleyen çok fazla trans var. Umutluyum ama bu konuda. Yakında transları daha çok ekranlarda göreceğiz. Üstelik hep bugüne kadar sunulduğu gibi hastane, cezaevi gibi klişelerden farklı, trans kimliğinden bağımsız rollerde.

- Kendi dönüşüm sürecin nasıldı?

Hep çalışmak zorundaydım ve öte yandan hayallerimin gerçek olma ihtimalleri bile yoktu benim için yakın zamana kadar. Güvenli alanımdan çıkıp, kendime döndüğüm, normlarımı sorgulamaya başladığımda değişti her şey. Oyunculuk ya da başka herhangi bir meslek olabilirdi bu, ne olduğu önemli değil. Önemli olan gerçekten sevdiğim şeyi yapıyor olmamdı. Yapamayacağım hiçbir şey yoktu artık.

Bedensel dönüşüm/değişim sürecim de bu sürecin hemen devamında geldi. Benim için de çok yeni bir süreç olduğundan çok detaya girmek istemiyorum ama şu kadarını diyebilirim ki kendimi hiç olmadığım kadar iyi ve güçlü hissediyorum. Yakın çevremdeki arkadaşlarım en büyük destekçim oldu her zaman. Kendime zaman içerisinde güvenli alanlar oluşturdum. Elimden geldiğince politik olarak doğru yerde durmaya, hep öğrenmeye, gelişmeye, dönüşmeye açık olmaya çalışıyorum.

Açık kimlikli bir oyuncu olarak görünür oluşumun bazı insanlar için çok büyük anlamı olduğunu biliyorum. Bu bilgi her düştüğümde yeniden ayağa kalkmak için en etkili ilaç oluyor bana.

- Casting yapanlara, sektördekilere söylemek istediğin bir şey var mı?

Ben de kısa bir süredir uluslararası bir proje için trans casting yapıyorum. Bu durum sektördeki sorunları hem kendi deneyimlerim hem de deneme çekimi aldığım kişilerle yaptığım görüşmeler sonucunda daha da net görmemi sağladı. Bir yandan da bu iş sayesinde doğru bağlantılarla, doğru işlere yönlendirmek üzere elimizde bugüne kadar yapılmış en geniş cast dosyası olmuş oldu.

Dediğim gibi, translara sadece kendilerine gelen senaryolarda trans bir karakter varsa ulaşılıyor. Bu noktada daha kapsayıcı olmaları gerektiğini düşünüyorum. Ortada çok büyük bir haksızlık var. Mesela aynı deneyime sahip herhangi bir cis kadın oyuncuya gelen deneme çekimi sayısı ile bir trans kadın oyuncuya gelen deneme çekimi sayısı arasında uçurumlar var.

Zaten birçok trans oyuncu adayı da o deneyime ulaşabilecek imkânlara, fırsatlara sahip olamadığı için baştan eleniyor sistem tarafından. Bir de o gelen trans rollerin de hep aynı dramı temsil ediyor olma rezaleti var hâlâ. Translar ya hastanede ya hapishanede ya da mezarda resmediliyor. Başka bir hayat pratiğimiz yokmuş gibi.

Halbuki avukat, doktor, STK çalışanı, psikolog, market çalışanı, hemşire, öğretmen gibi birçok alanda çalışan translar var ve bunu artık görmezden gelemezsiniz. Geliyorsanız transfobinizle yüzleşmenizin zamanıdır demek (gülüyor).

Neyse ki sektörde bu haksızlığın farkında olan, bu dışlayıcı sistemi değiştirmeye yönelik adımlar atan, bu düzenle derdi olan insanlar artıyor. Bu da tabii ki yine kadınlar ve kuirler sayesinde oluyor.

Berna Abik kimdir?

Berna Abik, 1988 yılında İstanbul’da doğdu. Editörlük hayatına dünyanın önemli şehir dergilerinden biri olan Time Out’ta başladı. Daha sonra Doğan Burda dergi grubu bünyesindeki İstanbul Life dergisinde çalıştı. 

Son olarak T24 ekibine katıldı; burada editörlük ve video röportajlar yapıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Adnan Oktar mağduru baba Elvan Koçak’ın ‘Katarsis’i üzerinden sorular...

Bir çocuğun cinsel istismara uğramasını pornografik bir soruya dönüştürmekle hangi ‘Katarsis’ sağlanıyor? 

Deprem çocuğunun 'şah ve mat'ı: Hena, enkaz altında kalan satranç kupasına nasıl kavuştu?

"Enkaz altında kaldığına üzüldüğün, manevi değeri en fazla olan şey senin için neydi?”

‘Türkiyeli kadınlarda porno’, ‘Müstehcen’ belgeseli gibi yapımların yaratıcısı olan ve artık porno yönetmeni olarak anılmak istemeyen Mihriban Tandoğan anlatıyor

'Müstehcen' belgeselinin yönetmeni Mihriban Tandoğan'ın kapısını çaldım; belgeseli, son görüşmemizden bu yana neler yaşadıklarını, OnlyFans'te neler olduğunu ve sansürü konuştuk.