Damarlarımda akan kanın yarısının Kırklareli menşeli olması sebebiyle pandemide en çok özlediğim şeylerden biri dans etmek oldu benim için.
Hâl böyle olunca Netflix'te yayımlanan 'Pose' dizisi uzun bir süre favorimdi. Sebebi ise dizi sayesinde keşfettiğim 'Vogue Dance' türü. Bu dansın ismi moda dergisi Vogue'un içindeki modellerin / mankenlerin el hareketlerinden ve pozlarından geliyor.
'Pose' dizisinde 1987 New York'unda LGBTQ 'balo kültürü' anlatılıyor. Her balo için ayrı bir tema seçiliyor ve temaya göre en iyi kıyafetleri giyen, poz vererek dans edenler jüri tarafından değerlendirilerek kupayı kapıyor. Balolarda yarışanlar; maddi güce erişmiş trans bireylerin, diğer LGBTQ bireyleri kendi kanatlarının altına alıp kurduğu hanedanlardan oluşuyor. Ve bu evlerin liderlerine 'anne' deniyor.
Madonna'nın 20 Mart 1990'da piyasaya sürülen 'Vogue' şarkısı resmen 'Vogue dance' türüne ve eşcinsellere ithafen hazırlanmıştı. Şarkının öyküsü 60'lı yılların yaşam tarzını ve modasını yansıtıyor, yani kısacası bir manken gibi olmak, bir manken gibi yürümek ve bir starmış gibi doyasıya dans etmekten bahsediyordu. Bu nedenle klipte yer almaları için o dönem New York Harlem'de isim yapmış olan ünlü Vogue dansçıları seçilmişti. Madonna eşcinsel hakları savunuculuğu yüzünden birçok tepkiye de maruz kalmıştı tabii. Bu da şarkıyı yüksek sesle dinlemek için başka bir sebep.
Gerçi, birçok yasağın uygulandığı pandemi dönemi boyunca 'evde yüksek sesle müzik dinlemekten' iki defa polis baskınına uğramış biriyim. Memur beylerin ziyaret sebeplerinden biri MTV kliplerini izleyen gençlik hallerimiz gibi televizyona baka baka 'Vogue Dance' yapmaya çalışırken olmuştu.
Belki de bu Tanrı'nın bana "Dans işini profesyonellere bırak" demesinin bir yoluydu. Ben de şansımı üçüncü bir baskınla zorlamak istemeyerek dans konusunda iki farklı disiplinde iki farklı dansçı ile buluşup kendimi onlara emanet ettim. Bunlardan biri 'pole dance' olarak bilinen direk dansı eğitmeni ve dansçısı Polina Dulsineya, diğeri de İstanbul Devlet Opera ve Balesi baş dansçısı Erhan Güzel.
Söyleşileri okumaya başlamadan önce küçük bir not: Sohbetin sonunda Magazin Ombudsmanı, Cihangir'in mega starı, şöhreti dünyayı saran gonzo gazeteci Tuğrul Eryılmaz ile sürpriz koreografili bir dans videomuz var. Müzikte efsane ekip Cümbüş Cemaat, sahne ışıkları altında ise bendeniz ve Tuğrul Abi.
Polina Dulsineya: Parlak bir direğin etrafında dönen çıplak bir kadını hayal ediyorlar
- Pole dance ile nasıl tanıştınız?
İlk başta birçok kişi gibi ben de striptiz sahneleri içeren filmlerde karşılaştım. Bu dans türü sadece filmlerde olur gibi bir algı yerleşti herkese ama dünya yerinde saymıyor ve ilerliyor.
Rusya'da Koreografi ve Dans Eğitmenliği bölümünde okuduğumda bazı sınıf arkadaşlarım strip kulüplerde harçlıklarını çıkarmak için ekstra işe gidiyordu. Ben yetiştirilme tarzım nedeniyle soyunmaya razı değildim ama pole dance'ı ve bazı akrobatik hareketleri denemek istiyordum. Kulüplerde ise soyunmayan kimseyi o direğe almıyorlardı.
Daha sonra Japonya'da yaşadığım dönemde çalıştığım bir yerde 'pole' vardı ve bir kız dans ediyordu. Bana nazikçe temel hareketleri gösterdi. Ben hiç teknik bilgi bilmeden sadece aklımda kalanları yapmaya çalıştım. Tabii ki kolay değildi, çok düştüm.
- Türkiye ile karşılaştırıldığında Rusya'da pole dance'a nasıl bakılıyor? İlgi hangisinde daha fazla?
Aslında bence Rusya da çok konservatif bir ülke (Türkiye kadar olmasa da). Orada da bazı insanlar aynı şekilde pole dance deyince bir strip kulübünde parlak bir direğin etrafında dönen çıplak bir kadını hayal ediyor ve o gözle bakıyorlar. Ama şu anda o kadar popüler ki son dönemde insanlar bana hayranlıkla bakıyorlar. "Vay, bu çok zor bir şey. Bunu nasıl yapıyorsun? Ben de denemek istiyorum" gibi şeyler söylüyorlar. Ailem de beni hep destekliyor mesela. Bu arada Rusya'da pole dance erkekler arasında da çok yaygın. Türkiye'de de öyle olacak. Eminim.
Bu dans türü neden cinsel dürtüleri harekete geçiriyor?
Öncelikle striptiz algısından dolayı. Sonra direkten kaymamak için açık bir giyimle yapılıyor. Bacaklar da genelde açık. Bir de bazı 'old school' çeşitlerinde çok seksi ve açık pozlarla dolu. E bu da cinsel dürtüleri uyandırmaz mı? Bu arada birçok çeşidi var; pole sport, pole art, pole exotic… Pole sport hiç seksi değildir mesela, jimnastik bir performans.
Bu işten yeterli para kazanılabiliyor mu?
Türkiye'de pole performer olarak çok zor. Belki bazı strip kulüplerde olabilir ama benim bildiğim yok. Eğitimden de pek kazanılmıyor. Ama ilerde durum değişir, umarım.
"Bir beyefendi tanga giyerek ders almak istedi"
- Instagram hesabınıza gelen en tuhaf mesajlar neydi?
- Bir beyefendinin "Okula gelip ders izleyebiliyor muyuz?" diye sorması.
- Bir beyefendinin ısrarla benden özel pole exotic ders alma isteği ve ders esnasında tanga giymek istemesi. Bu arada dans stüdyom bir crossfit spor salonun alt katı. Onu nasıl hayal ediyor bilemiyorum tabii.
- Kadınlardan sizi kıskananlar oluyor mu?
Beni ve pole'u birleşik olarak kabul ediyor herkes. Hiçbir zaman yakın insanlardan bir tepki görmedim. Zaten belli bir çizgi arasında korumaya çalışıyorum bu işi hep; estetik ve pornografik arasında. Okulda bir tek kadınlar var, kıskançlık olduğunu sanmıyorum.
- Yeni başlayacaklar için tavsiyeleriniz neler?
Başlamak ve ilk zorlandıkları anda bırakmamak.
Erhan Güzel: İstanbul'da baş balet olmak, ölümsüz olmak gibi…
- Baş dansçı olmak nasıl bir his?
Türkiye'de başta Ankara olmak üzere Samsun, Antalya, İzmir, Mersin ve İstanbul'da bulunan müdürlüklerimizle altı tane şahane sanat kurumumuz var. İstanbul, tarihi ve sosyolojik konumuyla en dikkat çekeni olarak bilindiğinden dolayı bu kurumun baş baleti olmak, tarihe damga vurmak gibi hissettiriyor bana. Unutulmaz olmak ya da ölümsüz olmak gibi…
- Baş dansçının görevi nedir, nasıl olunur?
Kolay olmadı buralara gelmek. Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvar'ında 10 sene boyunca süren zorlu ve disiplinli klasik bale eğitiminin yanı sıra karakter dans, modern dans, birlikte uygulama, emprovizasyon, solfej, piyano gibi sanatın zor dallarının derslerinin eğitimini aldım. Bütün bunların yan yana gelmesinin bir oluşumuyum ben. İlk başrolümü mezun olduktan hemen sonra 21 yaşında AKM'de 'Şımarık Kız' adlı bale eserinde oynamamın sebebi de budur.
Başrol oynamak, tüm eseri sırtlamak gibi görünse de tek başına bir dansçı hiçbir şeydir. Bale eseri, birliktelik ister. Kordo balesi, solisti, başrolü ve figüranlarıyla zincirin her halkasıyla bir bütündür. Bir başrol oyuncusunu başka bir topluluktan hemen getirtebilirsiniz ama yaklaşık 60-100 kişilik büyük grup dansçılarını getiremezsiniz. Yani kısaca başrol oyuncusu olarak, kıymetli olduğunuz kadar bir o kadar da vazgeçilmez değilsinizdir. Asıl olan topluluktur ve ben bu toplulukta var olabilmenin sevincini ve mutluluğunu çok iyi bilen biriyim. Buradan da tüm İstanbul balesine sevgilerimi ve saygılarımı iletiyorum.
- Filmlerde gördüğümüz gibi bu alanda 'ayak kaydırmak' isteyenler oluyor mu?
Dediğiniz gibi film işte… Abartılı, dikkat çekici, seyirciyi cezbetmesi için etkili kurgusal hikâyeler. "Ayak kaydırma" söylemini hiçbir zaman sevmedim.
- Size yapıldı mı ya da siz birisine yaptınız mı?
Sizden herhangi bir konuda daha iyi olan birisi, sizin ayağınızı kaydırmaz. Siz, zaten o konudaki zayıflığınızla geri kalmışsınızdır. Dans, ekonomi, tarih, sosyal bilgiler gibi birçok örnekte geri kalmışlığa söylenen zavallı bir gönül koymadır "ayak kaydırma" kelimesi. Her konuda kendinizi ve çevrenizi eğitmeniz, daha önce bu saydığım bu oluşumlarda uzun seneler var olmanızı sağlayacaktır.
- Dünyada, maksimum üç kez yapılabilen havada dönme (Tour en l'air) hareketini yapabilen nadir baletlerdensiniz…
Biz bu dönüş hareketini ufak yaşlardan başlayan eğitimle alırız. Önce çeyrek, daha sonra yarım ve ardından bir tam tur olarak döneriz.
Daha büyük sınıflarda ikili olarak döneriz ve dünya standartlarında şu an iki dönemeyen hiçbir balet yoktur. Standartların üzerinde olma isteğim beni ben yapan karakterimdir.
Sadece bu konuda değil her konuda kendimi zorlayan ve standart olmayı sevmeyen biriyimdir. Bu hareketteki başarım da karakterimle ilgiliydi. Bu hareketi yapabilmek bana ve haliyle ülkeme itibar kazandırdığı gibi ne ilk yapan benim ne de son yapan ben olacağım. Ülkemde de dünyada da sınırları zorlayanları takip ettim. Gelecekte de bunu yapanları takip edeceğim ve eminim ki ileride dört tam tur dönenleri göreceğiz. O günleri sabırsızlıkla bekliyorum.
'Zıpla ve dön' yedi milyon gösterime ulaştı
- Pandemide danstan uzak kaldınız, nasıl geçiyor günler?
Baleden ayrı kalmak çok üzücü olsa da bu kara günleri dünyada yaşayan bir tek ben olmadığım için fazladan duygu dolu kelimeler kullanmayacağım. Herkes kadarım, ne eksik ne fazla. Tüm dünyaya en yakın zamanda sağlık dolu günler diliyorum. Bunun yanı sıra süreci en iyi atlatan kişilerden olduğum da söylenebilir.
Bale konusundaki sınırsız sevgim, beni bale üzerine yüksek lisans yapmaya itti. Kariyerimde akademik çalışmam olmasını istediğim dönemde tez yazma seviyesine ulaştım. Bu dönemi bol bol araştırma yaparak geçirdim. Kendi normal yaşantımda bunu yapmam çok zor olacaktı. Bu sebeple çok mutluyum. Yakında da baleye tekrardan başlıyoruz. Hatta yeni AKM binasında tekrar seyircilerimin karşısında olacağım. Hepinizi de orada bekliyorum.
- Instagram'da "zıpla ve dön" akımı başlatmıştınız. İlgi nasıldı?
Günde altı sekiz saat provanın ardından yaşadığım hareketsizlik, kendimi yaşayan bir ölü gibi hissettirdi. Bu yoğun hisleri benim gibi ülkemde bulunan diğer tüm yetenekli bale sanatçısı arkadaşlarımın da hissettiğini biliyordum. Onları ve kendimi hareketlendirmek istiyordum. Küçücük evimin minnacık bir alanında, tüm profesyonel bale sanatçısı arkadaşlarımın yapabileceğini düşündüğüm "'Tour en l'air' hareketini yapmaya karar verdim. Arkadaşlarıma ulaşabileceğim sosyal medya ağlarımdan bunu 'challenge' olarak başlatmayı uygun bulduğumda, buna basit, anlaşılır bir şey söyleyerek halkımızın bizlere katılabileceğini düşünüp "Zıpla ve dön" diyerek ufak bir teşvikte bulundum.
Çığ gibi büyüyen bir şey haline dönüştü. Toplamında yedi milyon görüntülenme olmasının yanı sıra ülkemizin her kesiminden insanın bale yapmış sayılacağı bir hareketi denemesi beni ve tüm bale sanatı camiamızı derinden mutlu etmişti. Tüm hevesleriyle, tatlılıklarıyla bizlere katılıp bir bale hareketi yapan halkımıza minnettarım.
Kırsalda bulunan odun sobalı köy evinden, denize açılmış lüks yatından katılan kişiye kadar birçok hemşire, avukat, doktor, taksi şoförü, öğrenci, emekli, olduğu gibi, yurt dışından da sayısız katılım aldığımız bu oluşumda, ülkemizde balenin artık ne kadar tanındığını ve sevildiğini de görmüş olduk. Bilinenin aksine, ülkemiz, bu konuda hayli ilerlemiş hatta Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün de söylediği 'muasır medeniyetler'' seviyesine çıkmıştır.
Erhan Güzel: Bale spor değil, sanattır
"Bale antrenörlüğü terminolojisi, dünyada alay konusu olmamıza sebep olacak"
- Geçtiğimiz aylarda Türkiye Dans Sporları Federasyonu tarafından açılan 56 saatlik 'Bale Antrenörlüğü Programı' konusu epey tepki toplamıştı. Sizin fikriniz nedir?
TIKLAYIN - Bale Antrenörlüğü Programı nedir?
Geleneksel güzel sanatlar sınıflandırmasında bale, karma (ritmik) sanatlar kategorisinde gösterilir. Hem göze hem de kulağa hitap eder. Baleyi diğer dans türlerinden (salon dansları, sokak dansları, Latin dansları vb.) ayıran en temel özellik balenin çoklu sanat temeli üzerine oturmasıdır. İçinde müzik, edebiyat, dekor, resim, kostüm gibi başka sanat dallarını da barındıran bale sofistike, estetik ve en köklü sanat dallarından biridir. Baleyi spordan net olarak ayıran ve sanat olarak kabul edilmesindeki en önemli etken, içinde drama barındırıyor olması ve bir iletişim formu olarak insanın iç dünyasını dışa yansıtabilmesidir. Baledeki estetiğin süje tarafından algılanması ile sadece güzellik değil, aynı zamanda ortaya bir anlam çıkar.
Buna nazaran TDSF'nin 56 saat içinde vermeye niyetlendiği 'Bale Antrenörlüğü' belgesini almak için 18 yaşını doldurmuş ve Türk vatandaşı olmak yeterlidir. Akademik olarak yazılmadığı her halinden belli olan bakan onaylı müfredatı ise, insanlarda daimi sakatlıklar ve yaralanmalar barındırırken, kullandıkları bale terminolojisi tüm dünyada alay konusu olmamıza sebep olacaktır.
600 yıllık dünya bale tarihinde en yüksek mevkilerde yer edinen Türk balemizin, itibar kaybına uğramasını kimsenin isteyeceğini sanmıyorum. Yapılan bu yanlıştan bir an önce dönülerek 1970 yılında anayasamızın içinde yer alıp 1983'ten bu yana bağlı olduğumuz Kültür ve Turizm Bakanlığı'mızın 1309 sayılı yasasında açıkça ilan ettiği gibi 'SANAT' olarak anılmaya bir an önce devam etmeliyiz. Ayrıca tartışmaya kapalı bir biçimde şunu eklemeliyim ki, bale spor değil, sanattır.
İçinde bulunduğumuz pandemi sürecinde herkes biliyor ki, Milli Eğitim Bakanlığı öğrencilerimizi uzaktan eğitim ile evlerde sağlık içinde tutuyor. Fakat bunun aksine spor salonları çalışmaya açıktı. Eğer bale sanatı spor olarak kabul edilirse kurslarımız devam eder diye uyanıkça bir düşünceden yola çıkan kişiler, bu belgelerden almışlardır. Hem de bu kişiler aramızdan çıkan, sanatçı olduklarını düşündüğümüz, tanınmış kişilerdir.
Herkesin bilmesi gereken bir diğer konu ise 'Yeterlilik Belgesi.' Bu belge, TDSF tarafından verilen 'bale sporu tesisi' açabilmek için alınan yeterlilik belgesidir. Bu belgeye sahip olan özel bale akademilerine itibar edilmemesini tavsiye ediyorum. Bu kişilerin bu olayların hiç duyulmayacağını zannettikleri çok açık belli ki, şimdilerde korkudan hepsi "Bale spor değil, sanattır" demeye başladılar. Ama tarih ve bizler bu kişileri unutmayacağız.
BONUS: Pandemi öncesi günler, gonzo performer Tuğrul Eryılmaz ile bendeniz Cihangir sahnelerinde…