Korkan İnsan Otoriteye Sığınır ilkesini iyi bilen Erdoğan korkutma’nın çok ekmeğini yedi. Nush İle Uslanmayanı Etmeli Tekdir, Tekdir İle Uslanmayanın Hakkı Kötektir özdeyişini uyguladı hep; pek de nush ve tekdir’e aldırmadan. Hep de kazandı.
Fakat Her Şerde Bir Hayır Varmış ya, durmadan kötek tepki yarattı, devran tersine dönmeye başladı. Nereden geldiğimizi bir özetleyelim ki nereye gittiğimiz anlaşılsın.
***
Bu taktikte, Erdoğan’ın elinde muazzam bir sopa vardı: 1960, 71, 80, 97 darbe maskaralıklarının hâlâ tekrar edilebileceğini sanan bazı ulusalcı subayların bazı Fethullahçılarla giriştikleri 15 Temmuz rezilliği. Tam bir “Allah’ın lütfu” haline dönüşen tam bir darbe parodisi.
Öylesine parodi ki, hızlarını alamadılar, çok basit bir örnekle anlatayım, İzmir’de misyonerlik yapmakla suçlanan Amerikalı Protestan papazı A. C. Brunson’ı gizli tanık ifadesiyle Fetö’den tutuklayıp sınır dışı ettiler. Papaz Fetöcü idiyse nasıl Hıristiyan misyoneri oluyor veya Hıristiyan misyoneriyse nasıl Fetöcü oluyor, Allah’ın hikmetiydi.
Belki de, Nasreddin Hoca’nın Kedi Buysa Ciğer Nerde, Ciğer Buysa Kedi Nerde hikayesini okumamışlardı.
***
Bir tık geri alıp dış politikadan başlayalım. Daha düne kadar Komşularla Sıfır Sorun diyen AKP, Bu Ne Perhiz, Bu Ne Lahana Turşusu’nu duymadığı için iki güney komşumuza asker sokup savaşmaya başladı. Allah’ın Arap ellerine gönderdiğimiz gençlerden 69 tanesini, “Ne mutlu onlara ki şahadet şerbetini içmek nasip oldu!” diyerek tabutla geri getirdik.
Ama bu sayının burada kalması maalesef zor gözüküyor. Çünkü Borç Bini Aştıktan Sonra Her Gün Tavuk Yenirmiş ya, şimdi El-Bap’ta sokak çarpışmalarına başlıyoruz ve ardından da Allah kısmet ederse iyice güneye, Rakka’ya sarkacağız. Üstelik, IŞİD’in yakarak öldürdüğünü ilan ettiği askerlerden Sefter Taş’ın babasının, “Artık yalvarıyorum, devlet yetkilileri bir açıklama yapsın” dediği bir sırada. Çünkü Deveye Boynun Eğri Demişler, Nerem Doğru Ki Demiş.
***
Devletin bütçesi kullanılarak her yerde Evet mitingleri örgütlenmeye, tarafsız cumhurbaşkanı Erdoğan buralarda “Hayır diyenlere bakıyoruz; HDP, PKK, FETÖ...” diye konuşmaya başladı. Buna karşılık, Hayır diyen öğrenciler gözaltına alınıyor, Cerattepelilerin kar üstüne yazdığı Hayır kelimesi polis tarafından siliniyordu. Akıllara mecburen, Nasreddin Hoca’nın soğuktan toprağın donması üzerine söylediği gelmeye başladı.
Tabii, İmam Öyle Yaparsa Cemaat Böyle Yapar icabı Digitürk, “No” filmini yayından kaldırdı, yandaş kabadayılar Hayırcılara silah çekti.
İç savaş tehditleri başladı. AKP Manisa Teşkilatı Başkan Yardımcısı Ozan Erdem, 16 Nisan’da yapılacak referandumla ilgili “Eğer % 50’yi geçemezsek iç savaşa hazırlanın” dedi. Partinin büyükleri, referandum arefesinde tepki yaratır korkusuyla kendisini istifa ettirdiler.
Ama yine imam-cemaat ilişkisi icabı AKP Avusturya teşkilatı sorumlusu Mahmut Koçverdi iki gün sonra “Eğer bu seçimde kötü bir sonuç çıkarsa, Allah korusun iç savaş çıkar" dedi. DİTİB yoluyla Almanya’daki Türkiyelilere müdahale eden AKP iktidarı, herhalde uluslararası hukuktaki exterritoriality (ülke dışılık) ilkesi icabı Koçverdi’yi görmezden geldi.
***
Tehditler bir yana, “Paralel Ordu” parodileri piyasaya çıktı. Aynen polis otoları stilinde boyanmış, her yanında ışıklar yanıp sönen HÖH Halk Özel Harekat araçları dolaşmaya başladı.
''Kızımı her başbakan oğluna da vermezdim'' demesiyle parmak ısırtan, Erdoğan’ın dünürü (Bilal’in kayınpederi) Orhan Uzuner “yeni bir darbe girişiminde halkı en kısa sürede sokağa dökmek” için drone da kullanacak bir grup kurdu. “En küçük cihazımız düdük. Arabamda megafon var. Gerektiği zaman kullanacağımız silah var. Böyle hazırlıkları yapmamız lazım” dediği iddia edilen Uzuner’in bir Erdoğan Milisi kurduğu konuşulmaya başlandı. Kendisi, “Ben silah demedim, siren dedim” diyerek Elem Tere Fiş, Kem Gözlere Şiş ilkesini uyguladı.
Ama akıllar SADAT’a gitmişti bir kere. Hani, başkanı Özel Harpçi Em. Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi’nin Cumhurbaşkanlığı başdanışmanı yapıldığı, kontrgerilla eğitimi verdiğini sitesinde açık açık yazan SADAT.
***
Fakat, ekonominin burun üstü çakılması durmuyordu. Gençler arası işsizlik % 22,6’ya vurmuştu. Bütün vergi indirimlerine, kredi artışlarına, borç erteleyişlerine, Varlık Fonu gibi hukuk dışı dopinglere, özel teşebbüsü tehdit edip işçi aldırtma teşebbüslerine rağmen pike vaziyetleri durdurulamayınca, üstüne bir de kamuoyu araştırmalarında Hayırlar % 56,4’e ulaşınca, Ağır Ol Molla Desinler icabı durum değişmeye başlamış bulunuyor.
Erdoğan Adıyaman’a gitti, cami müezzininin Vallahi Densizlik Değil, Yersizlik özdeyişindeki yersizlik yerine çaresizlik koyarak, eş genel başkanlarını tutuklattırdığı HDP seçmeninden evet oyu istedi: “Sadece AK Parti, MHP değil, CHP’li ve HDP’li kardeşlerim de evet desin."
Sonra, merhum Demirel’in Kendim İçin Bir Şey İstiyorsam Namerdim sözüne kafiye tutturdu: “Bu mücadeleyi şahsım için verecek kadar karaktersiz değilim.”
Başbakan Binali Yıldırım, yine rahmetli Demirel’in meşhur ettiği Dün Dündür, Bugün Bugündür ilkesi icabı Rabia’yı bırakıp Bozkurt işareti yapmaya başladı. Dalga geçilince de, işin içinden “Siz de bizimkini yapın” diyerek çıktı.
Hükümet Sözcüsü N. Kurtulmuş "FETÖ ve PKK bağlantıları hayır'a destek veriyor demek başka bir şey. Her 'hayır' diyen terörist değildir" dedi.
Şimdi bekleyin, yüzlerce yeni savcı ve yargıcın işten atıldığı bir sırada şimdi başlayan FETÖ davalarında sanıkların yapacakları açıklamalar olayı ne hale döndürecek. Mesela, tutuklanan Darende Kaymakamı Ali Türk’ün mülakattaki referansı Bilal imiş.
***
Peki, korkutma’dan korkma’ya geçiş karizmayı çizmeyecek mi? Hem de nasıl. Ama bir özdeyiş daha var: Çivi Çiviyi Söker. Yani, , MHP Milliyetçiliği + CHP Ulusalcılığı + TSK koalisyonunu AKP yedeğine alacak bir Kürt politikası. Böylece Kürtleri dellendirmek de mümkün ki, AKP için referandumda Dadından Yenmez olur:
HDP’li vekillerden herkes sırayla içeri giriyor. Eşbaşkan Figen Yüksekdağ’ın milletvekilliği düşürüldü ve onu diğerleri izleyecek. Ameliyattan çıkan Baluken tekrar tutuklandı. Zaten tutuklu olan Demirtaş meşhur TCK 301/1’den (Türk milletini, Türkiye Cumhuriyeti devletini ve devletin kurum ve organlarını aşağılamak) mahkum edildi. Kapıları kırılan, evleri yakılan, hayvanları telef edilen Nusaybin Koruköy (asıl adı: Harabe) ablukası devam ediyor. Kürtçe müzik dinleyen liseliler müdürün şikayeti üzerine mahkemeye çıkartıldı. Kürtçe türkü söyleyenler daha şanssız: Onlara “örgüt propagandası”ndan 15 yıl istendi. Diyarbakır Belediyesi kayyımı, Amedspor’a “İsminizi değiştirin yoksa bütçeyi keseriz” dedi. KÜRDSİAD kapatıldı, başkanına 10 ay hapis geldi. Sur’a yerleştirilen Suriyeliler vatandaş, yani seçmen yapıldı.