05 Kasım 2020

Kapalı kapılar arkasında Merkez Bankası (3): Rezervler eriyor; dolar fren tutmuyor

Yazı dizisine 1970'lerde Merkez Bankası İstanbul Şubesi'nin Muhasebe Müdürü olan dedem Muhittin Erker'le başlamıştım, onunla bitireyim. Erker 1979 yılında, Türkiye ekonomisi ağır bir krizin ortasındayken ani bir hastalıkla hayatını kaybetti. Bugünleri görse ne derdi acaba? Bana öyle geliyor ki, şapkadan tavşan çıkarma arayışlarının sürmesine bakıp aradan geçen 40 yılda pek bir şeyin değişmediğini düşünürdü…

Son 7 yılda Merkez Bankası'nda yaşananları anlattığım yazı dizisinin ilk iki bölümünde Erdem Başçı ve Murat Çetinkaya'nın başkanlık dönemlerine bakmıştık. Üçüncü ve son bölümde şimdiki Başkan Murat Uysal'ın dönemini göreceğiz...

Geçen bölüme ilişkin kısa bir hatırlatma: Murat Çetinkaya'nın başkanlığı döneminde iktidar ile yaşanan gerilimler sonunda restleşmeye dönüşmüştü. İstifa talebini ve görev tekliflerini kabul etmeyen Çetinkaya, Temmuz 2019'da görevden alınmıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan kararının gerekçesini çok veciz bir şekilde ifade edecekti: "Söz dinlemiyordu."

Murat Çetinkaya ile yaşanan "acı" tecrübe iktidarın Merkez Bankası başkanlığına yapılacak atamada hassas davranmasına yol açtı. Erdoğan 2018 Mayısında Londra'da yabancı yatırımcılara, para politikasına daha çok müdahil olacağını net bir dille söylemişti. Bunu kabul edip uygulayabilecek bir isme ihtiyaç vardı.

Murat Uysal, 2016 yılından beri Merkez Bankası'nda Başkan Yardımcısı olarak görev yapıyordu. Rivayete göre yüksek lisans tez hocası olan Prof. Dr. Erişah Arıcan tarafından Bakan Berat Albayrak'a önerilmişti. Prof. Dr. Erişah Arıcan, geçmişte Albayrak'ın da tez danışmanlığını yapmıştı.

Uysal, başkan yardımcılığı döneminde Külliye ile çok uyumlu bir çalışma yürütmüştü. Para politikası kararlarındaki uyumlu duruşunu 2019 yılının ikinci çeyreğinde gerçekleştirilen döviz satışlarına da taşımıştı. Bankacılık sektöründe konuşulanlara göre Uysal, kamu bankaları üzerinden Hazine'nin gerçekleştirdiği döviz satışlarını koordine ediyordu. Gece saatlerinde bile Ziraat Bankası'nda bir nöbetçi ekip kaldığı söyleniyordu.

Murat Uysal

Yoksa Erdoğan'ın faiz-enflasyon teorisi doğrulanıyor mu?

Külliye ile uyum, Murat Uysal Başkan atandıktan sonra da devam etti ve rezervlerin eksiye düşmesi pahasına güçlü ve kesintisiz döviz satışları gerçekleştirildi.

Uysal başkanlığa atanır atanmaz yapılan ilk toplantıda, yani 2019 yılı Temmuz ayı Para Politikası Kurulu'nda, 425 baz puanlık faiz indirimi kararı alındı. Bu, başlangıçtı. 2019 yılının kalan kısmında da indirimler devam etti. Uysal göreve geldikten sonraki 159 günde toplam 1200 baz puan faiz indirimi gerçekleştirildi.

Beklendiği gibi enflasyon Ekim ayında yüzde 8.55 seviyesine gerilemişti. Yani plan işlemişti: "Söz dinlemeyen" Merkez Bankası Başkanı değiştirilmiş, faizler hızla düşürülmüş ve aynı anda enflasyon da düşüşe geçmişti. Cumhurbaşkanı'nın faiz-enflasyon ilişkisine dair teorisi ispatlanmış gibi görünüyordu! Üstelik döviz kurları da sakindi. İktidara yakın medya organları, faiz lobisinin çöküşünü ve Cumhurbaşkanı'nın ekonomi tezinin haklılığını anlata anlata bitiremiyordu...

İktidar Merkez Bankası'nın rekor faiz indirimleriyle de yetinmemiş, kamu bankalarını neredeyse zararına faiz oranlarıyla kredi, özellikle de vermeye yönlendirmişti. Çünkü ekonomik canlanmanın en önemli göstergelerinden biri, iktidara göre konut satışlarındaki artıştı.

Bu arada yakın geçmişte yaşananlardan ders çıkaran iktidar, başkan yardımcıları (ve doğal olarak Para Politikası Kurulu üyeleri) atamaları konusunda da hızlı hareket etmiş ve Murat Uysal'ın hemen ardından Merkez Bankası dışından iki ismi hızlıca atamıştı. Merkez Bankası yönetim kadrosu yıllar sonra tamamlanıyordu... 

Oynaklık geri dönüyor

Murat Uysal'ın başkanlığı döneminde Temmuz 2019'da başlayan faiz indirim döngüsü Mayıs 2020'de politika faizinin yüzde 8.25'e düşürülmesine kadar devam etti. Ancak yolunda gitmeyen bir şeyler olduğu da hissediliyordu. "Faiz lobisi ile savaşıldığı" söyleniyor ama kurların olabildiğince sabit tutulması ve faize ilişkin sürecin net biçimde öngörülebilmesi, ülkeden çıkmak isteyen yabancı yatırımcılar için bulunmaz bir fırsat sunuyordu. Henüz 2019 yılı bitmeden hem kur hem enflasyon tarafında hareketliliğin tekrar başlamakta olduğuna dair sinyaller gelmeye başlamıştı.

Ama bir kere hızını alan iktidar faiz indirimlerini sürdürme konusunda kararlıydı. Merkez Bankası bu dönemde kur oynaklığını rezerv satışı ile yönetmeye çalıştı. Rezerv satışları hakkında kamuoyuna açık bilgi verilmese de piyasa bu adımları takip edebiliyordu. Merkez Bankası verileri analiz edilerek, Swap vs. unsurlar hariç net rezerv hesabı sıklıkla yapılır olmuştu. İzlenen politika, net rezervlerin 2020 yılının Nisan ayında eksiye düşmesine yol açtı. Bunun etkisiyle kur oynaklığı iyice artmış, TL'nin değer kaybı hız kazanmıştı.

İktidar bu dönemde Merkez Bankası'nın sadece rezervlerinin değil, bilanço imkanlarının da kullanımın gücünü elde etmişti. Bankanın yedek akçe hesabında biriken tutar, yasal değişiklikle erkenden ve avans olarak alınmıştı. 2020 yılı Ocak ayında yapılan olağanüstü genel kurulda da avans dağıtımı karara bağlandı.

Ekonomi yönetiminde üst karar organı: Finansal İstikrar ve Kalkınma Komitesi

Bu dönemde Finansal İstikrar ve Kalkınma Komitesi'nin Merkez Bankası üzerindeki etkinliğinin arttığı söyleniyor. 2018 yılında yapılan bir yasa değişikliği ile mevcut Finansal İstikrar Komitesi'nin ismi Finansal İstikrar ve Kalkınma Komitesi olarak değiştirilmişti. Komite, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın (Yani Berat Albayrak'ın) başkanlığında, Hazine Müsteşarı ile Merkez Bankası, BDDK, SPK ve TMSF başkanlarından oluşuyordu. Uysal'ın göreve gelmesi sonrasında bu Komite'nin para politikasının belirlenmesinde üst karar organı olarak çalıştığı söyleniyordu.

Bu dönemde Para Politikası Kurulu kararları içeriğinin Külliye'den geldiğini söyleyenler de var. Öyle ki, bir keresinde karar gecikince birkaç farklı duyuru metni hazırlanmış, neyse ki, 14.00'dan kısa süre önce tebliğ edilmiş ve gerekli ayarlamalar yapılabilmişti... 

Aktif rasyosunun öyküsü

Ekonomide 2020'nin en önemli konularından biri olan Aktif Rasyosu da iddiaya göre Merkez Bankası'nda geliştirildi ve Finansal İstikrar ve Kalkınma Komitesi eliyle BDDK tarafından uygulamaya konuldu. Aktif rasyosunun, finansal mekanizmalar konusunda çalışan bir başkan yardımcısı tarafından geliştirildiği belirtiliyor. Aynı başkan yardımcısının toplantılarda Malezya ve Latin Amerika'da uygulanan sermaye kontrollerinden örnekler verdiği de iddia ediliyor...

Kredilerdeki aşırı artışa bağlı olarak cari açığın kontrolden çıkmasına neden olan aktif rasyosu daha sonra revize edilerek daraltıldı. Ama bankacıların ve bu arada Merkez Bankası eski Başekonomisti Prof. Hakan Kara gibi akademisyenlerin ısrarlı önerilerine rağmen yürürlükten kaldırılmadı.

Dolar 7 TL'yi geçiyor

2020 yazı yaklaşırken Merkez Bankası örtülü adımlarla fonlama maliyetini artırma ihtiyacını hissetmeye başlamıştı. Geçtiğimiz Ağustos ayında dolar 7 TL'yi geçip 7.50'ye doğru ilerlemeye başlayınca Merkez Bankası faiz koridorunu kullanarak örtülü artırımlara başladı. İlginç olan nokta, faizler fiilen artarken Ağustos ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "Faizler daha da düşecek" demesiydi. Ama mızrak çuvala sığmayacak ve Merkez Bankası, Eylül ayında iktidarın faiz-enflasyon teorisinin iflasını ilan edercesine politika faizini 200 baz puan artıracaktı.

Temmuz 2019'da başlayan deney ülkeyi çok büyük maliyetlerle karşı karşıya bırakmıştı. 100 milyar dolardan fazla döviz satışıyla piyasaya müdahale edilmesine ve bazı hesaplamalara göre rezervler eksi 50 milyara kadar gerilemesine rağmen Türk Lirasındaki değer kaybı bir yılda yüzde 40'ı aşmıştı. Enflasyon da yeniden kontrolden çıkmaya başlamıştı.

Eylül ayındaki faiz artırımı para politikasının sıkılaştırılacağı yönünde bir umut ışığı yarattı. Fakat bu beklentiler de boşa çıkacak, Merkez Bankası Ekim ayı Para Politikası Kurulu toplantısında faizi artırmayacak ve dolar 8.50 TL'ye dayanacaktı...

* * *

Yazı dizisine 1970'lerde Merkez Bankası İstanbul Şubesi'nin Muhasebe Müdürü olan dedem Muhittin Erker'le başlamıştım, onunla bitireyim. Muhittin Erker 1979 yılında, Türkiye ekonomisi ağır bir krizin ortasındayken ani bir hastalıkla hayatını kaybetti. Bankadaki son dönemi, krizi aşmak için "Dövize çevrilebilir mevduat" gibi şapkadan tavşan çıkarma arayışlarıyla geçmişti. Bugünleri görse ne derdi acaba? Bana öyle geliyor ki, şapkadan tavşan çıkarma arayışlarının sürmesine bakıp aradan geçen 40 yılda pek bir şeyin değişmediğini düşünürdü…

Bu yazı dizini ona ve onun şahsında Merkez Bankası'nın fedakarca çalışan tüm personeline adıyorum…

TIKLAYIN | Kapalı kapılar arkasında Merkez Bankası'nın 7 yılı (1): Başçı dönemi; rezervler eriyor

TIKLAYIN | Kapalı kapılar arkasında Merkez Bankası (2): Kamu bankalarının döviz satışları

Yazarın Diğer Yazıları

Helalleşme yazısı

Helalleşelim. Ama ayrılmayalım

Cumhurbaşkanı Erdoğan faiz indirimi konusunda neden ısrarcı? Kafasındaki plan ne?  

Muhtemelen (İki aydır olduğu gibi) kur akışa bırakılacak, faiz indirimleri sürecek, seçim öncesi olası atakları karşı rezerv açığı kapatılmaya çalışılacak, inançla yola devam edilecek.

Anadolu burjuvazisi şimdi ne düşünüyor?

2018’e kadar amasız, fakatsız destekledikleri AKP’nin arkasında dimdik duruyorlar mı hâlâ? Yoksa ekonomideki, dış politikadaki maceracılıktan, beceriksizlikten bezdiler mi?