01 Ekim 2024

Türkiye BRICS’i istiyor da BRICS Türkiye’yi istiyor mu?

BRICS'e üye olmak isteyenler arasında en hevesli olanı Türkiye olsa gerek. Ancak AK Parti iktidarının hevesi kursağında kalacak gibi duruyor. Rus Dışişleri Bakanı, bu aşamada genişlemeye sıcak bakılmadığını açıkladı

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, 25 Eylül'de Kremlin'de görüştü

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, BRICS üyesi ülkelerin "şu aşamada" genişlemeye sıcak bakmadığını söyledi.

Lavrov hafta sonu New York'ta gazetecilerin sorularını yanıtlarken, "Şu aşamada tüm üye ülkeler yeni bir genişleme kararı almamayı uygun buluyor" dedi.

Rus Dışişleri Bakanı, tüm üye ülkelerin bu konuda mutabık olduklarını ileri sürerek, özel olarak Türkiye’nin üyeliğini spesifik olarak hangi ülkenin istemediği sorusunun yanıtını da havada bırakmış oldu. 

Rus haber ajansı TASS’ın aktardığına göre, 20’den fazla ülke örgüte üyelik konusunda istekli.

Bu ülkeler arasında en hevesli olanı Türkiye olsa gerek. Ancak AK Parti iktidarının hevesi kursağında kalacak gibi duruyor.

Halbuki daha yeni, TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş resmi bir ziyaret için gittiği Moskova’da Rus lider Vladimir Putin’le görüştü. Bu konunun gündeme gelmemiş olması düşünülemez. Hatta Kurtulmuş TASS ajansına verdiği demeçte Türkiye’nin BRICS’e katılımının ne kadar yararlı olacağını anlattı.

Verdiği demeç ve Putin’le yaptığı görüşme ikna edici olmamış ki, Lavrov’dan genişlemeye ara verildiğine dönük açıklama geldi.

Diplomatik acemilik mi?

Bu kadar hevesli görünüp, kapıda kalmak, AB ile yaşanan travma göz önüne alınırsa diplomatik bir hezimettir. Tabii diplomatik acemilik olarak da tanımlanabilir.

Zira Rusya, genişleme konusundaki “tereddütleri” ilk kez gündeme getirmiyor.

Lavrov, geçen ay başında Türkiye’nin BRICS’e katılım isteğiyle ilgili bir soruyu yanıtlarken, Türkiye’nin NATO üyeliği ve AB adaylık sürecine dikkat çekerek, BRICS’e üyelik için kriterin “ortak değerleri paylaşmak” olduğunu söyledi.

Bu değerlerin ne olduğuna ilişkin olarak ise “AB’nin, Ukrayna’nın Avrupa değerlerini savunduğunu ileri sürerek, Ukrayna’da savunduğu değerler değil...” diye konuştu.

Yani diğer bir deyişle Türkiye’ye “Sen bir yandan Ukrayna’ya silah yolla, NATO’yla ortak tatbikatlar yap, Rusya’ya yaptırımların büyük bölümüne uy; sonra da bizim tüm bunların gözardı edip BRICS’e üye olmanı kabullenmemizi mi bekliyorsun” diye sormuş oldu.

Üyelik yerine ortaklık statüsü mü?

Ortak ülkeler gibi yeni bir statüden bahseden Lavrov New York’ta yaptığı son açıklamasında BRICS’in 22 Ekim’de Kazan’daki zirvesinde kimlerin ortak üye olabileceğine dair karar alınabileceğini söyledi. Yani Türkiye tam üyelik yerine ortaklık statüsüyle yetinmek durumunda kalabilir.

Aslına bakarsanız; biz hiçbir noktada hiçbir Türk yetkiliden kameralar önünde “BRICS’e üye olmak için resmen başvurduk” cümlesini duymadık. Konuyla ilgili sorular hiçbir zaman “Türkiye resmen üye olmak için başvurdu mu” diye formüle edilmedi. Sorular hep “Türkiye’nin üyeliğiyle ilgili olarak” diye başladı. Korkarım bunun nedeni bir noktada, “Biz aslında tam üyelik için başvurmamıştık, ortak üyelikten bahsediyorduk” diye kıvırmak olabilir.

Üyelik için bir kriter bazı konularda, özellikle de Batı’nın hakimiyetine karşı aynı telden çalmaksa, bir diğeri de kuşkusuz, üyeler arasında mutabakat sağlanması.

Malum, Brezilya, Rusya, Hindistan ve Çin gibi kurucu ülkelere 2011'de Güney Afrika katıldı.

Bu üyeler arasından Hindistan’ın, Türkiye’nin Pakistan’la yakınlığı nedeniyle üyeliğe çok sıcak bakmayacağı tahmin edilebilir. Güney Afrika’nın da Ankara’ya ilişkileri çok sıcak olmamıştır.

Bu yıl başında üye olan Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan’la ilişkiler daha yeni yumuşuyor, Türkiye konusunda nazlanmaları beklenebilir. İran Türkiye’ye zaten her daim mesafeli. Etiyopya da, Türkiye - Somali yakınlaşması nedeniyle hassas olabilir.

Tabii tüm bu ülkeler Rusya-Çin-Hindistan’ın ağırlığı karşısında yanlarına Türkiye’yi de almak isteyebilirlerdi. Lavrov’un söylediklerinden böyle bir durumun oluşmadığını anlıyoruz.

Peki Türkiye’nin BRİCS üyeliği için uzattığı el neden şimdilik havada kalmış durumda?

Acaba AK Parti iktidarı, Rusya ile Çin’i kafalarsak, gerisi kendiliğinden gelir diye mi düşündü. Rusya siz bir başvurun gerisini sonra düşünürüz mü dedi. Moskova önce yeşil ışık yaktı, şimdi pazarlıkta elini yükseltmek için kırmızıya mı bastı?

Her hâl ve kârda suçu başkasında aramamak gerek. Eğer birileri Türkiye’yi yarı yolda bıraktıysa, Ankara’dakilerin görevi bu olasılığı hesaba katmak, verilen mesajlardaki ikircikliği görmek, son dakika sürprizlerine imkan tanımamaktır.

Yok eğer şimdi Moskova pazarlıkta el yükseltiyorsa, yine suçu Ankara’da aramak gerekir. Baştan bu kadar hevesli olursan, karşı taraf elini o oranda yükseltir.

AB’ye karşı kullanılacak koz elde mi patladı?

Cumhurbaşkanı’nın Kazan’daki zirveye katılımı bekleniyordu. Giderse eli boş dönmemesi için, Moskova’ya bazı tavizler vermek durumunda kalacak mı? Moskova’yı ikna yeterli olmazsa, diğer ülkelerle de mi taviz karşılığı pazarlığa mı oturulacak?

Bu arada malum, Ankara başta Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın ağzından AB’ye, “Bizi üye yapmadınız, biz de başka arayışlara girdik” mesajı veriyordu. BRICS üyeliği Batı’nın üzerinde etkili olabilecek bir koz görünüyordu.

Ankara Kazan’da kapıda kalırsa; Batılı ülkelere karşı da zor duruma düşmüş olacak. Avrupa başkentleri kıs kıs gülecek.

20 küsur yıllık iktidar AK Parti’ye diplomaside ne kadar az şey öğretmiş. Her şeyin er doğrusunu ben bilirim kibri, yanlış yaptırmaya devam ettiriyor.

Barçın Yinanç kimdir?

Barçın Yinanç, 1968 yılında doğdu, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. 1990'da stajyer olarak başladığı Milliyet Ankara Bürosu'nda 10 yılı aşkın bir süre diplomasi muhabirliği yaptı. Ardından televizyon haberciliğine geçerek önce TV8, sonra CNN Türk Ankara Bürosu'nda çalıştı.

Türkiye-ABD, Türkiye-AB ilişkilerinin yanı sıra Kafkaslar'dan Ortadoğu'ya, geniş bir coğrafyada Türk dış politikasıyla ilgili gelişmeleri takip etti. Çok sayıda yabancı hükümet yetkilisiyle söyleşiler yaptı, BM, NATO ve AB gibi uluslararası kuruluşların zirvelerini, perde arkası gelişmeleri yerinden haberleştirdi.

2004 yılında İstanbul'a yerleşti, CNN Türk ve Referans gazetesinin ardından İngilizce yayımlanan Hürriyet Daily News'da (HDN) çalışmaya başladı. Haber koordinatörü, yorum sayfası editörü olarak çeşitli görevler aldı; 2010'dan başlayarak on yıl boyunca gazetenin pazartesi söyleşilerini gerçekleştirdi. Bu süre boyunca dış politika analizlerini yazmaya devam etti.

Pek çok uluslararası düşünce kuruluşunun toplantılarına konuşmacı, kolaylaştırıcı olarak katılıyor, yabancı yayın organlarının yayınları için yorumlar yapıyor. AtlatmaHaber adlı podcast serisini hazırlayan Yinanç Diplomasi Muhabirleri Derneği, Uluslararası Kayak Kayan Gazeteciler Derneği (Ski Club of International Journalist) ve Dış Politikada Kadınlar platformunun üyesi.

Son yayını; Women, Peace and Security Agenda in Turkey and Women in Diplomacy: How to Integrate the WPS Agenda in Turkish Foreign Policy (Türkiye'de Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası-Diplomaside Kadın: Türk Dış Politikası'na Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası nasıl dahil edilir) başlığını taşıyor.

Aralık 2020'den itibaren T24'te yazan Barçın Yinanç, T24 ekranında da, her hafta Metin Kaan Kurtuluş'la birlikte "Dış Politika ile İçli Dışlı" adlı programı yapıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye kazançlı mı; İsrail ne yapıyor, gidişat ne yönde?

Mevcut durumun en büyük kazananı (şimdilik) İsrail. Suriye’deki tüm askerî altyapı tesislerini bombaladı. Ülkedeki tapu dairelerini, her tür evrak bulunduran devlet kurumlarının binalarını bombaladığına dair duyumlar da ayrıca dikkat çekici. Bir kaynağım bu durumu, İsrail’in Suriye’yi “sıfırlaması” olarak yorumladı

Esad gitti diye üzülen yok, başarı öyküsü içinse erken

Kimse Esad düştü diye ağlayacak değil. Ancak mevcut durumdan bir başarı hikâyesi üretmek için de erken. Suriye’nin normalleşmesi için bir fırsat penceresi açıldı. Ancak süreç büyük risklerle dolu

Trump’ın dış politikası: Öyle de yapabiliiir, böyle de yapabiliiiir…

Suriye’de olan gelişmeler de hem Ukrayna savaşı hem Gazze savaşı hem de Trump’ın ikinci dönemiyle doğrudan bağlantılı. İhtimal aktörler, Trump başkanlık koltuğuna oturmadan pozisyon alıyorlar

"
"