Erdoğan-Trump
Türkiye açısından Joe Biden ile Donald Trump arasındaki en büyük fark Biden’ın kulaklarının Erdoğan’ın mesajlarına kapalı olması idi. Yok yaşlılıktan değil, değer vermediği, “kızdırsam da kaybım büyük olmaz” dediği için.
Zaten Biden’a ulaşmak da sıkıntılı oldu. Trump ise ihtimal Erdoğan her aradığında telefonuna çıktı.
Ve Trump’ın kulakları Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a açıktı. Dikkat süresi iki dakikayla sınırlı diyenlere rağmen can kulağıyla dinlediğini ve Ankara’nın tezlerini “satın aldığını” gösteren iki net örnek var.
Birincisi, S-400’ler. 2018’deki G20 zirvesinde Erdoğan’la buluşan Trump, “Türkiye ABD’den Patriot satın almak istedi ama Obama Patriotları satmadı. Ne zaman ki öteki sistem (S-400) satın alındı o zaman (ABD) “Tamam, satalım” dedi. Böyle pazarlık olmaz. NATO müttefiki Türkiye’ye adil davranılmadı” diye konuştu.
Tabii Erdoğan hikâyeyi eksik anlattı. Ankara Patriotları pahalı bulduğu ve teknoloji transferine yeşil ışık yakılmadığı için almadı. S-400’ler daha ucuzdu ama teknoloji transferi içermiyordu.
Trump’ın bu sözlerine rağmen Türkiye F-35 programından onun döneminde çıkarıldı. Çevresindekilerin “Eğer NATO müttefiki Türkiye Rusya’dan alım yaparsa, başkaları da yapar, pazar kaydederiz” diye ikna etmiş olması mümkündür. Ancak ABD’den askeri alımları kısıtlayan CAATSA yaptırımlarını gider ayak, yani son anda imzalaması da Kongre’den gelen bir yılı aşkın baskı sonrasında oldu. Yani konuyu bilenlerin iddiasına göre Trump imzalamamak için bir süre ayak sürüdü.
Trump PKK’ya desteği keser mi?
Kamuoyunun daha iyi hatırlayacağı örnek ise Erdoğan’la yaptığı telefon görüşmesi sonrasında “Bundan sonra Suriye’yle en ufak işimiz olmaz” diyerek ABD askerinin çekilmesi kararını alması.
Trump Erdoğan’ın IŞİD’lE mücadele sözüne dayanarak, “Madem bu mücadeleyi benim askerim yapar diyor, o zaman ben niye askerimi riske atayım ki” diyerek aldı bu kararı. O dönem “YPG (Kürt) kozunu kaybederim, İsrail de buna tepki gösterir” türünden bir tezi olmadı. Kaldı ki o zaman da Türk-İsrail ilişkileri, özellikle Trump’ın Amerika’nın büyükelçiliğini Kudüs’ten Tel Aviv’e çekme kararı nedeniyle gerilmişti.
Ama malum Amerikan müesses nizamı bu kararı ona uygulatmadı.
Erdoğan-Trump
Asla “Asla” deme
Bugüne gelirsek, Trump’ın Beyaz Saray’a adımını atar atmaz dış politika anlamında karar vermesi gereken ilk konulardan biri belki de Suriye olacak.
Trump’ın ikinci döneminde de etrafında Türkiye’den hoşlanmayan bir ekip var.
Ama Trump bu kez Beyaz Saray’a her dediğini yapacak bir ekiple giriyor. Yani son sözü Trump söyleyecek.
Ancak Ak Parti cenahında umarım “ekibini aştık mı, bir telefon görüşmesine bakar. Zaten baştan beri Suriye’den asker çekmek istiyor. PKK’ya desteği kesmesi için de ikna ederiz” kolaycılığı yoktur.
Atılacak yanlış bir adımda hele de damarına basılınca Trump’ın tepkisinin sınır tanımadığını Rahip Branson meselesinde de Suriye’ye askeri operasyon konusunda da gördük. Erdoğan’ın siyasi hayatında en ağır hakareti hem de kamu önünde Trump’tan yediğini unutmak mümkün mü?
Öte yandan, zıt kutupta ise “ABD ve İsrail asla PKK’yı bırakmaz” korosu var.
Büyük pazarlığa hazırlık
Trump’ın öngörülemezliğine dair en öngörülebilir nokta asla, “asla” dememektir.
Suriye ve PKK konusunda Trump’ı cezbetmek “masaya ne koyacağınıza” bakar.
Bu nedenle ben Ankara ile Washington arasında ikinci çemberde Rusya ve İsrail’in olduğu bir büyük pazarlık dönemi beklerim.
Trump, güçlü liderle iş yapmayı, büyük ordusu olan büyük devletlerle çalışmayı tercih ediyor. İş adamı kimliği nedeniyle iş bitirici bir yapısı var. Uzun vadeye bakmayabilir.
Dört sene sonra başkanlık görevini bırakacağı için devlet insanı refleksi ile “Ben ilelebet PKK kartını elimde tutayım” der mi?
Neye karşı PKK kartından vazgeçer.
Bu soruların yanıtları Türkiye’nin masaya ne koyacağı ve pazarlıkları nasıl bir al-verci ve diplomatik akılla yürüteceğine bağlı.
Barçın Yinanç kimdir?
Barçın Yinanç, 1968 yılında doğdu, ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü'nü bitirdi. 1990'da stajyer olarak başladığı Milliyet Ankara Bürosu'nda 10 yılı aşkın bir süre diplomasi muhabirliği yaptı. Ardından televizyon haberciliğine geçerek önce TV8, sonra CNN Türk Ankara Bürosu'nda çalıştı.
Türkiye-ABD, Türkiye-AB ilişkilerinin yanı sıra Kafkaslar'dan Ortadoğu'ya, geniş bir coğrafyada Türk dış politikasıyla ilgili gelişmeleri takip etti. Çok sayıda yabancı hükümet yetkilisiyle söyleşiler yaptı, BM, NATO ve AB gibi uluslararası kuruluşların zirvelerini, perde arkası gelişmeleri yerinden haberleştirdi.
2004 yılında İstanbul'a yerleşti, CNN Türk ve Referans gazetesinin ardından İngilizce yayımlanan Hürriyet Daily News'da (HDN) çalışmaya başladı. Haber koordinatörü, yorum sayfası editörü olarak çeşitli görevler aldı; 2010'dan başlayarak on yıl boyunca gazetenin pazartesi söyleşilerini gerçekleştirdi. Bu süre boyunca dış politika analizlerini yazmaya devam etti.
Pek çok uluslararası düşünce kuruluşunun toplantılarına konuşmacı, kolaylaştırıcı olarak katılıyor, yabancı yayın organlarının yayınları için yorumlar yapıyor. AtlatmaHaber adlı podcast serisini hazırlayan Yinanç Diplomasi Muhabirleri Derneği, Uluslararası Kayak Kayan Gazeteciler Derneği (Ski Club of International Journalist) ve Dış Politikada Kadınlar platformunun üyesi.
Son yayını; Women, Peace and Security Agenda in Turkey and Women in Diplomacy: How to Integrate the WPS Agenda in Turkish Foreign Policy (Türkiye'de Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası-Diplomaside Kadın: Türk Dış Politikası'na Kadın, Barış ve Güvenlik Ajandası nasıl dahil edilir) başlığını taşıyor.
Aralık 2020'den itibaren T24'te yazan Barçın Yinanç, T24 ekranında da, her hafta "Dış Politika ile İçli Dışlı" adlı programı yapıyor.
|