İstanbul şöyle rahat bir nefes alamıyor. Gün geçmiyor ki, yeni bir projeyle karşı karşıya kalsın. Proje lafını sorun olarak da okuyabilirsiniz. Sadece yenileri olsa iyi. Bu yeni projelerin üstüne eskiden beri var olan, bir an için üstesinden gelindiği düşünülen sorunlar tekrar hortlayıp, İstanbulluların karşına dikiliveriyor.
Bu sefer konu Kuzguncuk’taki ‘kahraman’ bostan.
Hatırlarsanız, son 20 yılda İstanbul’da ses getiren iki tane semt hareketi meydana gelmişti. Bunlardan birincisi, Arnavutköy’de başlayan 3. köprü karşıtı hareket. Diğeri ise, Kuzguncuk’taki bostanının yapılaşmaya açılmasına karşı çıkan hareket.
Her iki hareket de birçok yönden başarılıydı. Yürüttükleri kampanyaları boyunca, medyada geniş yer almışlardı. Böylelikle, yaşadıkları küçük mahallelerinden çıkarak, sorunlarını İstanbullulara ve hatta Türkiye kamuoyuna aktarabilmişlerdi. Hem de bana dokunmayan yılan bin yaşasın anlayışına saplanmadan.
Aslında dünyadaki birçok benzer hareket İngilizce’de Not-In-My-Backyard diye adlandırılan bir yaklaşıma sahiptir. Özellikle Amerika’daki birçok yerel hareketin özelliği olan bu yaklaşım “Kendi arka bahçemde olmaz” diye tercüme edilebilir. B u hareketler, kendi yörelerinde, mahallelerinde yapılması planlanan baraj, köprü, fabrika veya yol gibi büyük sanayi projelerine veya kentsel dönüşüm projelerine çevresel ve toplumsal nedenlerle karşı çıkarlar. Ama bu projelerin başka bölgelere kaydırılması hakkında seslerini çıkarmazlar. Ya da bu projelerin geniş ölçekli nedenlerinden ve etkilerinden pek bahsetmezler. Kısaca, kendi kısıtlı yaşam alanlarını ‘kurtardıkları’ sürece, sen sağ ben selamet diye düşünürler.
Ancak, Arnavutköy ve Kuzguncuk’taki semt hareketleri bunun tam tersini yaptılar. Tekil, bencil ve kısıtlı bir yaklaşıma sahip olmadan dertlerini anlatmaya çalışmışlardı.
Nasıl mı?
Mesela, Arnavutköylüler 3. köprünün Arnavutköy’ün dokusunu bozacağını savundular. Ama aynı zamanda, köprünün boğazın herhangi bir başka noktasında yapılmasına da karşı çıktılar. İstanbulluları daha da büyüyecek çevre, trafik ve yerleşim sorunlarıyla karşı karşıya bırakacağını söyleyerek.
Aynı şekilde Kuzguncuklular da, kendi bostanlarına sahip çıkarken, hızla betonlaşan kentin içinde yok olan yeşil alanlara sahip çıkma çağrısını yaptılar. Kentin genelinin ranta teslim edilmesine itiraz ettiler.
Üstelik, boğazın iki ayrı yakasında yürüyen iki hareket dönem dönem birbirlerinin davasına destek vermekten imtina etmediler.
Bu semt hareketleri sonuç elde etme konusunda da başarılıydı. Bir ayağı Arnavutköy’e dikilecek 3. Köprü projesi rafa kalkmıştı. Kuzguncuk’taki bostan ise beton yığınına dönüşmekten kurtarılmıştı.
En azından kamuoyunun büyük bir bölümünün öyle zannetmişti. Önce 3. Köprü meselesi –Arnavutköy’den uzaklarda bir yerde olsa da- hortladı. Sıra şimdi de Kuzguncuk’a geldi.
***
‘İlya’nın Bostanı’ olarak da bilinen Kuzguncuk’taki yaklaşık 17 dönümlük alan bostan olma vasfını aslında çoktan yitirmiş durumda. Ancak hâlâ yeşil. Çölde vaha misali, İstanbul’un geriye kalan az sayıda ağaçlık alanlarından biri. Üstelik deprem durumunda semt halkının toplanabileceği yegâne açıklık alan.
Hafızaları tazelemek gerekirse: Mülkiyeti 1977 yılından beri Vakıflar Genel Müdürlüğü’nde olan bu bostan hakkında 1986 yılında Boğaziçi Kanunu’na aykırı olarak okul yapma izni verildi. Sonrasında arazi, Türkiye Organ Nakli ve Yanık Vakfı’na kiralandı. Arazide hastane yapma girişimleri Kuzguncukluların mücadeleleri sonucunda püskürtüldü. Daha sonra, bostana bir okul inşa etme projesi ortaya çıktı. 2000 yılında gerekli izinler olmadan yapılmaya çalışılan zemin etüt çalışmaları Kuzguncuklular tarafından engellendi. Şehir Plancıları Odası’nın, Koruma Kurulu’nun plan tadilatını iptali davası, yürütmeyi durdurma kararıyla sonuçlandı. Böylelik, bir süreliğine de olsa, Kuzguncuklular rahatlamış oldu.
Tüm bu kampanya boyunca, Kuzguncuklular imza kampanyası ve basın açıklaması gibi alışılmış yöntemler kadar, semtlerini bostan korkuluklarıyla donatmak ya da bostanın kullanımı için alternatif projeler üretmek gibi yenilikçi yollara da başvurdu.
Ancak, Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün gönlü bu alanın boş kalmasına gönlü elvermedi. Bu sefer, bostana bir ‘özel okul’ yapılması projesi gündeme geldi.
Ancak bu girişim, geçtiğimiz sene İstanbul 6. Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun Kuzguncukluları sevindiren kararıyla sekteye uğradı. Kurulun 28.06.2012 tarih ve 575 sayılı kararı, planlanan yapılaşmanın kütlesinin büyüklüğü nedeniyle Kuzguncuk mimari dokusuna uygun olmadığını belirtmekteydi. Ayrıca, aynı kararla, bostan havuzunun saptanan tarihi eser niteliğinden dolayı, bostan 2. grup koruma statüsüne alındı.
Kuzguncuk’taki bostanın şu an ki hâli ve projedeki yapının inşa edilmesi durumunda ortaya çıkacak muhtemel durumun temsili (Kaynak: http://www.kahramanbostan.org/index.asp)
***
Ancak, Vakıflar Genel Müdürlüğü bu işin peşini bırakmaya pek niyetli gözükmüyor. Vakıflar Genel Müdürlüğü, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu nezdinde bahsi geçen Koruma Kurulu kararına itirazda bulundu.
Yüksek Kurul da 27.02.2013 tarihinde 137 sayılı kararını verdi. Kararda, Kuzguncuk’taki bostana kondurulması planlanan binanın “gabari [azami yükseklik] ve silüet açısından çevresindeki kültür varlıklarını etkilemediği” görüşüne vardı. Öte yandan, ilan edilen 2. grup koruma statüsünün bahsi bile geçmemekte. Böylelikle, Boğaziçi Doğal ve Tarihi Sit Alanı içinde yer alan bu yeşil alanda yapılaşmanın yolunu açılmış oldu. Şimdi top Tabiat varlıklarını koruma Komisyonu’nda.
Her daim tetikte bulunan Kuzguncuk semti sakinleri, gelişmeler karşısında bir kez daha harekete geçti. Geçtiğimiz hafta içerisinde Kuzguncuklular Derneği, Yüksek Kurul kararına karşı idari mahkemede bir dava açtı.
Kuzguncuklular aynı zamanda, semt hareketini yeniden canlandırarak tekrar sokağa çıkmayı planlamaktalar. Bunun ilk aşaması da, Kuzguncuk bostanında yapılan bu yılki Hıdrellez şenliğinde son gelişmeler hakkında kamuoyunu bilgilendirme açıklaması yapmak oldu.
Bundan sonrası için bir tahminde bulunmak gerekirse; bostanlarını korumak için mücadeleden vazgeçmeyeceklerini ilan eden Kuzguncukluların daha önce edindikleri tecrübeleri ve oluşturdukları hareket ağları sayesinde yine etkin bir kampanyaya imza atmaları büyük ihtimal.
***
İstanbul’daki yıkıcı ve bozucu rant paylaşımına işaret etmeleri dışında, Kuzguncuklular ve onlara destek verenlerin belki de en önemli başarısı kentlilik bilincinin oluşmasına sağladıkları katkı. Yaşadığı kenti sevip, benimseyerek korumanın ve kamusal alanları içinde yaşayanlarının istek ve ihtiyaçlarına göre düzenlemenin gerekliliğini anlatmaktalar. Diğer bir deyişle, İstanbul’u korumanın lafla değil eylemle yapılacağını gösteriyorlar. Daha da ötesinde, yurttaş olarak karar verme mekanizmalarında yer alma çabalarının önemli bir örneğini sergiliyorlar.
İşte bu nedenlerle, o semtin yaşayanı olsun olmasın tüm İstanbulluların bu mücadeleye katkı vermeleri sadece İlya’nın Bostanı için değil, İstanbul’un kendisini kurtarmak için atılacak önemli adımlardan biri.