Leyla dizisinden bir sahne
NOW dizisi Leyla, “Çocuklara yönelik her türlü istismarın önlenmesi için mücadele etmek […] hepimizin ortak sorumluluğudur. Hayatlarımızdan zamansız ve hoyratça çalınan tüm evlatlarımıza… Unutmayacağız!” mesajıyla başlar. Fakat çocuklara uygulanan şiddeti kınayan dizide ilk tanıştığımız karakter, neden çöplüğe atılan Leyla değil de Leyla’nın babasını arabasıyla çarpıp öldüren futbolcu olsun?
Oysa geçen yıl erken final yapan Bir Derdim Var dizisi, çocukları korumak olan “ortak sorumluluğumuzu” senaryosuyla üstlendi. Bir klinikte geçen dizi, “duymaz,” “hissetmez” zannettiğimiz çocuklara ses verdi. Doktor Nilüfer (Birce Akalay) ve Savcı Ömer (Mert Fırat) ergenlerin yaralarını sarmak için var gücüyle çalıştı. Fakat ebeveynleri kendi hatalarıyla yüzleştiren dizi izlenmedi.
Bir Derdim Var, aşk temasına dayalı bir dramatik yapıdan beklenen kırılmaları sunmadığı için final yaptı. Leyla’nın izlenmesinin en büyük sebebi, Leyla (Cemre Baysel) Mecnun’a kavuşacak mı beklentisi. Babası öldükten sonra üvey annesi Nur (Gonca Vuslateri) tarafından çöplüğe bırakılan Leyla, Civan/Cino sayesinde hayata tutunur. Bu öyle unutulmaz bir aşktır ki çocuklar ayrılsalar da birbirlerini öldü bilseler de sevgileri baki kalır. Bu sebeple Leyla’nın asıl derdi çocuklar değil, aşk.
Leyla dizisinden bir sahne
Aşk, şiddet sahnelerini yumuşatır. İkilinin yıllar sonra bir havuzda karşılaşmasından hemen önce çöplüğün hâkimi Neco’nun küçük Leyla’yı boğarak öldürmeye çalıştığını izleriz. “Madem işime yaramayacaksın geber o zaman” diyerek bir küvete attığı kızın boğazına yapışır. Cino’nun “Leyla” haykırışlarıyla dizi günümüze döndüğünde ise çocukluk travmalarıyla boğuşan Leyla, bir havuzun dibine oturmuştur. Küçük Leyla’yı kurtaramamış Civan (Alperen Duymaz), boğulduğu sandığı kadını havuzdan çıkarmak ister. Havuz kenarındaki flörtleşme sahnesi, hemen öncesinde izlediğimiz trajediyi hafifletir.
Çöplük toplumsal kokuşmuşluğun bir metaforu olsa da dizide gerçeklikten uzak bir masal diyarına dönüşmüş. Kendi büyüdüğü çöplüğe geri dönen Nur, “Pis koku genzimi yakıyor” dese de ben daha çok deniz kokusu duyuyorum. Güneşli bir kumsal, sayfiyeye benziyor. Kamera sadece denize odaklandığında ise arka planda yaşanan şiddet dalgalarla birlikte yok olup gidiyor. Şefkatli arkadaşı Cino ve çocukları koruyan Güzide ile çöplük, Leyla’nın ayrılmak istemediği bir “eve” dönüşür.
Leyla dizisinden bir sahne
Neredeyse her hikâyede mevcut temaları buluşturan Leyla: Hayat… Aşk… Adalet… ismi, dizinin hangi yönde ilerleyeceğini bilmediğinin işareti. Romanlardaki üç noktaları yorumlarımızla doldurur ve metni zenginleştiririz. Oysa dizi başlığındaki üç noktalar, bana dizinin isminin ne olacağı konusunda bir kararsızlık yaşandığını hissettiriyor.
Deha gibi Leyla da intikam hikayesine yeni bir soluk getiremiyor. Komik intikam senaryoları izliyoruz: Kıskanç Nur, kocasının eski nişanlısının kuaför salonundaki şampuanlara siğil ilacı koyar. Leyla ise yanında çalıştığı üvey annesi Nur’un bir davette rezil olması için ona özellikle demode bir kıyafet aldırtır. Çöplük, villa ve mezarlık arasında gidip gelen dizi, intikam meselesine farklı bir boyut kazandırmaz.
Leyla dizisinden bir sahne
Fakat adalete olan inanç diziyi izletiyor. Çocuklar çöplüğe atılsa da dövülse de ileride sağlıklı birer yetişkin olacakları hayali var. Çöplükte her türlü zorbalığa birlikte göğüs geren Cino ve Leyla şimdi bir villada. Onları koruyup kollayan anneleri var. İkisi de meslek sahibi. Aşk da kapıda… Fiziksel ve psikolojik şiddet görmüş kaç çocuk bu hayatı yaşar?
Çocuklara uygulanan şiddet ekrana yansımalı. Fakat hepimizi derinden yaralayan bu toplumsal mesele, hep aynı ifadeyle kameraya bakan tek boyutlu karakterlerle ve duygu sömürüsü işlevini gören flashback tekniği ile derinlemesine işlenemez. Aynı ritmi sürekli tekrarlayan müziğin de diziye pek katkısı yok.
“Aşıklar kavuşacak mı?” sorusuyla ilerleyen senaryo ile dizinin “sorumluluk” mesajını bağdaştırabilir miyiz?
Naz Bulamur kimdir?
Prof. Dr. Ayşe Naz Bulamur, Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları bölümünden mezun oldu ve Yeditepe Üniversitesinde İngiliz Tiyatrosu üzerine yüksek lisans yaptı. University of Wisconsin-Milwaukee'de Edebiyat Çalışmaları dalında doktorasını tamamladıktan sonra akademik kariyerine Boğaziçi'nde başladı.
Çağdaş romanda İstanbul temsillerini incelediği Tales of Istanbul in Contemporary Fiction (2011) adlı doktora tezi, Edwin Mellen Press tarafından yayımlandı. Victorian Murderesses: The Politics of Female Violence (Cambridge Scholars, 2016) başlıklı kitabı, 19. yüzyıl İngiliz romanlarında kadın katillere odaklanır ve kadınların ekonomik ve kanuni hakları olmadığı için şiddete başvurduğunu savunur.
Amerikalı, İngiliz, Türk yazarlar (Elif Şafak, Julia Kristeva, Orhan Pamuk, A. S. Byatt, Edith Wharton, Elizabeth Gaskell, Erendiz Atasü, Theresa Cha, Martin Amis) üzerine yazdığı makaleler, uluslararası akademik dergilerde yer aldı. Boğaziçi Üniversitesinde roman, tiyatro, edebiyat teorisi dersleri veren Bulamur, feminizm, oryantalizm ve kültürel çalışmalar ışığında kitap, film, dizi eleştirileri yazıyor.
|