19 Ocak 2025

Uzak Şehir neden uzak?

Tarihi konaklarda zengin bir hayat sürme ve kanunsuz bir dünyada kan bağı tanımayan aşklar yaşama hayallerini dolaylı olarak tatmin ediyor. Çok kültürlü Mardin’i aşirete indirgeyen Uzak Şehir bana uzak

Güneydoğu Anadolu’ya ilk seyahat etmek istediğimde çevremden “Çok uzak değil mi?” sorusuyla karşılaşmıştım. Suriye ile komşu olan Mardin’in, Batı ile özdeşleştirilen uygarlıktan uzak olduğu düşünülür. Avrupa ve Asya’yı birleştiren İstanbul ne kadar “modernse” Güneydoğu güya bir o kadar “çağ dışıdır.”

Kanal D dizisi Uzak Şehir’in ilk sahnesinde, “Burası dağ başı değil sonuçta” repliğini, vasiyeti üzerine kocasının cenazesini Kanada’dan Mardin’e getirmiş Alya’dan ve onun avukatından duyarız. Tekrarlanan “dağ başı” terimi, sonrasında gelen “değil” kelimesini ekarte eder. Takım elbise giymiş sakallı erkeklerin boş arazilerde birbirlerini arabayla takip edip ateş ettiği bir Mardin ile tanışırız. Alya’nın kayınbiraderi Cihan Albora (Ozan Akbaba), düşmanını silahla kovaladığı için cenazeyi almaya gelmez. Kurşunların yeri göğü dumana kattığı Mardin, adaletten uzak bir şehir olarak gösterilir.

Silahların konuştuğu Güneydoğu temsilleri bizdeki oryantalizmin örnekleri. Sandık Kokusu dizisinde Filiz’in, İstanbul’da bir kebapçı işleten Urfalı kocası Hasan mafyatik. Hasan’ın kız kardeşi, Karsu’yu rahatsız eden eski kocasının “ayağına iki tane sıktıralım kendine gelir” dediğinde “Eşkıya mıyız biz?” cevabını alır. En azından dizi, Urfa’da kültür şoku yaşayan Filiz ve aşiret dünürleriyle eşit derecede dalga geçer. Netflix dizisi Şahmaran’ın suç ve kebapla özdeşleşmiş Adana’sı da bir başka “uzak şehir.”

Uzak Şehir, “Nikahta keramet vardır” inancını da körükler. Dizilerde aşk genelde kavgadan doğar. Atışmalarla başlayan ilişkilerin çoğunda, hırçın kızı ehlileştirmek fantezisi vardır. Bir kadın ne kadar zeki olursa olsun güçlü kuvvetli bir erkeğin himayesine girmelidir. Uzak Şehir ve Gizli Bahçe dizilerinin tahsilli kadınları, onları evlatlarından ayırmaya çalışan bilmiş erkeklere zamanla aşık olur. Alya’nın, zorla evlendiği ve hastanede çalışmasını istemeyen kayınbiraderine tutulacağı daha ilk bölümden belli.

Dizi şimdilik Doktor Alya’nın (Sinem Ünsal) neden başka bir ülkeden değil de Kanada’dan geldiği sorusunu cevaplamıyor. Belki de Kanada, klişeleştirilemeyecek kadar “uzak” bir ülke olduğu için. Fransızca ve İngilizcenin konuşulduğu çok kültürlü bir ülkede yaşamış olsa da Alya tek yabancı kelime zikretmez. Yurt dışında büyüttüğü oğluna “annecim” demesi de çok Türk usulü. Ve bir Kanadalının çocuğunu Mardin’de bırakıp gitmeye zorlanması ve bu kadar mağdur olması bana pek inandırıcı gelmedi.

Alya’nın beş yaşındaki oğlu Deniz’i canlandıran Kuzey Gezer çok sevimli olsa da bu role uymamış. Mesela Leyla dizisini izlenebilir kılan, Leyla ve Civan’ın bir çöplükte geçen küçüklüklerini canlandıran ödüllü çocuk oyuncuları. Fakat Deniz’in oyunculuğu kadar replikleri de bana uzak. Sanki İngilizce aksan verilmeye çalışılmış ama pek olmamış. Yurt dışında doğup büyüyen çocuğun Türkçesi ne kadar iyi! Ve “Konakta mı kalacaksın anne ile mi gideceksin?” kararı bir çocuğa bırakılır mı?

İkinci kez gelini olacak Alya’yı vuran Sadakat Hanım (Gonca Cilasun) ise erkek egemenliğine sadık. Kadınları ezerek güç gösterisi yapan bir anne. 19. yüzyılda İngiltere Kraliçesi Victoria bile erkek üstünlüğünü savunurdu. Günlüğüne, itaat etmeyen kadınların kırbaçlanmayı hak ettiğini yazmış. Dizinin kraliçesi ise kendisine karşı gelen kızını abilerinin yanında tokatlar. Gelinini çocuğundan ayırmakla tehdit eder. Alya’nın kariyerine ket vurur. Aşiret ailesini yöneten kadın, tarihteki birçok kadın lider gibi ataerkil sistemin devamını sağlar.

Dizinin en başarılı unsuru, sürükleyici bir senaryo izlediğimizi düşündürten heyecanlı müziği. Oysa ilk bölümler, Sadakat Hanım’ın Alya’ya “Çocuk kalıyor, sen gidiyorsun” emirleri ve gelininin “Hayır gitmiyorum” cevabı ile özetlenebilir. Dizide yüksek tempolu olan senaryo değil müzik.

Uzak Şehir neden birçok izleyiciye yakın? Fanilerin dergahında geçen güya “iç karartıcı” rakibi Kızıl Goncalar dizisinin aksine bize uzak ama davetkâr bir fantezi sunduğu için. Tarihi konaklarda zengin bir hayat sürme ve kanunsuz bir dünyada kan bağı tanımayan aşklar yaşama hayallerini dolaylı olarak tatmin ediyor.

Bir çocuğa kuşları vurmayı öğreten, kadınları ezen, kaçakçılık yapan Alboraların sosyal medyada “ideal aile” olarak övülmesi toplumsal yaralarımıza işaret ediyor. Çok kültürlü Mardin’i aşirete indirgeyen Uzak Şehir bana uzak.

Naz Bulamur kimdir?

Prof. Dr. Ayşe Naz Bulamur, Boğaziçi Üniversitesi Batı Dilleri ve Edebiyatları bölümünden mezun oldu ve Yeditepe Üniversitesinde İngiliz Tiyatrosu üzerine yüksek lisans yaptı. University of Wisconsin-Milwaukee'de Edebiyat Çalışmaları dalında doktorasını tamamladıktan sonra akademik kariyerine Boğaziçi'nde başladı.

Çağdaş romanda İstanbul temsillerini incelediği Tales of Istanbul in Contemporary Fiction (2011) adlı doktora tezi, Edwin Mellen Press tarafından yayımlandı. Victorian Murderesses: The Politics of Female Violence (Cambridge Scholars, 2016) başlıklı kitabı, 19. yüzyıl İngiliz romanlarında kadın katillere odaklanır ve kadınların ekonomik ve kanuni hakları olmadığı için şiddete başvurduğunu savunur.

Amerikalı, İngiliz, Türk yazarlar (Elif Şafak, Julia Kristeva, Orhan Pamuk, A. S. Byatt, Edith Wharton, Elizabeth Gaskell, Erendiz Atasü, Theresa Cha, Martin Amis) üzerine yazdığı makaleler, uluslararası akademik dergilerde yer aldı. Boğaziçi Üniversitesinde roman, tiyatro, edebiyat teorisi dersleri veren Bulamur, feminizm, oryantalizm ve kültürel çalışmalar ışığında kitap, film, dizi eleştirileri yazıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Kardeşliğe açan Kızıl Goncalar

Kızıl Goncalar, diğer renkleri bastıracak kızıllıkta değil. Öfke ve tutkunun kızıllığında açacak çiçekler ile Leventlerin ve Meryemlerin birbirlerini anlamaya çalıştığı bir toplum hayaline tutunuyoruz

Ankara’yı unutan Annem Ankara

Annem Ankara’da ülkenin ve karakterlerin tarihi bütünleşmemiş. Dizi günümüzde geçseydi sette kullanılan teknoloji değişirdi ama hikâye baki kalabilirdi. Şehrin ve tarihin ruhu diziye geçmedikten sonra biz karakterlerin başına gelen talihsiz olayları neden önemseyelim?

“KadınlarıMIZ”daki iyelik eki Mukadderat olmamalı

Tebessümle ayrıldığımız Mukadderat, cinsiyete ve yaşa dayalı ayrımcılıktan vazgeçmemiz gerektiğini üstüne basa basa öğretir. İçimizi ısıtan her dokunaklı sahnede bir mesaj kaygısı var. Cinsiyet eşitliği üzerine verilen dersler önemli olsa da hikâyenin çok katmanlı olmasını engeller

"
"