03 Mayıs 2023
Hiçbir zaman yalnız ve yürüyerek yaptığım seyahatlerdeki kadar düşünmedim, var olmadım, yaşamadım, kendim olmadım. Bütün doğaya efendisiymişim gibi hükmediyorum; manzaralar arasında aylak aylak dolaşan yüreğim, çarpmasına vesile olanlarla birleşip özdeşleşiyor, büyüleyici hayallere sarmalıyor kendini,
nefis duygularla sarhoş oluyor.
J.J. Rousseau
Aslında bu yazı, "Kendi Kendinize Konuşanlardan mısınız?" yazısının ikinci bölümü olarak, 8. Şubat 2023 tarihinde yayımlanacaktı. İlk bölümde, modern dünya insanının akıl sağlığını korumak için kendine özgü yollar bulması gerektiğini, benim yöntemlerimin kendi kendime konuşmak, hiçbir şey yapmadan durmak ve yürümek olduğunu yazmış, ilk iki maddeyi açıklamış "yürümek" konusunu da bir sonraki haftaya bırakmıştım. Birkaç dakika içinde bile insanların hayatlarının geri dönülemeyecek bir şekilde değişebildiği bir coğrafyada bir sonraki haftanın yazısını düşünmek ne saf bir yaklaşım. Nitekim 6 Şubat tarihinde sadece ülkemizin değil, yaşadığımız yüzyılın en büyük felaketlerinden biri gerçekleşti. Hâlâ bu felaketin boyutlarını ve etkilerini tartışıyor, yazabildiğimiz her konuda yazıyoruz. Bir yandan seçim kapıya dayandı. Onu da sürekli konuşuyor ve yazıyoruz. Önümüzdeki iki hafta boyunca da seçim yazacağımı şimdiden öngörüyorum. Dersimi almamış gibi, haftanın ve önümüzdeki haftanın seçimle ilgili yazacağım konuları kafamda belli.
Ancak müsaadenizle, bu hafta hepimiz hayattan bir mola alalım, kendimizi zorlu seçim sürecinden önce şarj edelim. Bu yazıyı okumanız yaklaşık bir 5 dakika, yürümeniz ise 1 saat alsa, kendi akıl sağlığınız için bir 65 dakika ayırabileceğinizi umuyorum. Yaşadığım Britanya Kolumbiyası Bölgesi'nin ormanları, zorlu yürüyüş parkurları dünyaca meşhur. Memleketimizin doğası da ayrı şahane ama belki bu şahane yerler yakınınızda olmayabilir. Doğayla iç içe olmak her zaman artı olsa da, şart değil. Herhangi bir bahçe, park, sokak, şehir içi, nerede olursa olsun, 1 saat yürüdükten sonra inanın kendinizi çok daha iyi hissedeceksiniz. Hem zihniniz, hem bedeniniz daha aktif çalışacak. "Ülkemiz gündeminde "Yürümek" başlıklı bir yazının bile lüks kaldığını düşünenler varsa şimdiden affola," diyerek yazıya geçiyorum.
Kanadalılaştıramadıklarımızdan mısınız? isimli kitabım dünyanın en zor ve dik yürüyüş parkurlarından biri olan Grouse Dağı'na tırmanmamla biter. Bir başkaldırıştı bu tırmanma. Gözümü görmediğim zirveye dikmekti, zaman kavramını kaybetmek, telaşsızlığın tadına varmaktı, ayaklarımın altında hissettiğim toprağın yumuşaklığından, sık dalların arasından yüzüme vuran güneşin ısısından keyif almaktı, kendimle olmaktı, kendimi doğanın karşısında toz tanesi kadar bulmak, vahşi hayatın içinde ne kadar kırılgan olduğumu fark etmekti, dik yamaçların tepesinden geriye baktığımda ardımda bıraktıklarımın küçücük kaldığını görmekti, bir süre sonra ardıma bakmadan ilerlemek, önümde uzanan yoldan korkmamaktı, harcadığım enerjiden gözlerim kararıp, bacaklarım zangır zangır titrerken bir sonraki adımı atabilecek gücü içimde bulmamdı, yerden 800 metre yüksekteyken başarmak istediğim hiçbir şeyin imkansız olmadığını fark etmekti, kendimi hiç olmadığım kadar güçlü, bir o kadar da bir çocuk gibi mutlu ve kaygısız hissetmekti, başımın üstünde kartallar uçarken İstanbul martılarının kalbimde kanat çırpmasıydı, bilmediğim ve bir türlü alışamadığım ülkenin dik yamaçlarında tutunabilmek, bir bitki gibi köklerimden binlerce kilometre uzakta tekrar yeşerebilmek, bu maceranın öğrettiklerine müteşekkir olmaktı. Ve daha birçok şeydi. Birçok şey...
Kitabımı okuyan bir arkadaşımın bana Frederic Gros'un Yürümenin Felsefesi kitabını hediye etmesiyle o gün hissettiğim tüm duygularımın ve çok daha fazlasını Nietczsche'nin, Rimbaud'un, J.J. Rousseau'nun, Thoreau'nun, Kant'ın deneyimlediğini, yürüyüş üzerine bir felsefe kurduklarını, en büyük mutluluklarını, düşlerini, aylaklıklarını, anlam arayışlarını yürürken yaşadıklarını öğreniyorum. Bedenleri hareket halindeyken, bugün bizlere bıraktıkları birbirinden değerli eserleri zihinlerinde yazmaya başladıklarını bilmek beni çok heyecanlandırıyor.
Henry David Thoreau'nun söylediği gibi, "Yaşamak için ayağa kalkmamışken, yazmak için oturmak nasıl da beyhudedir."
Bu hafta "kendi kendime konuşma ve hiçbir şey yapmadan durmak"dan sonra gelen akıl sağlığımı koruma yöntemi olan "yürümek'i, hem kendi deneyimlerimden yola çıkarak, hem de Yürümenin Felsefesi kitabından ilham alarak yazıyorum. Umarım tüm duygularımı tek bir yazıda toplayabilirim.
Ayşe Acar kimdir?Ayşe Acar 10 Ağustos 1974'de doğdu. İstanbul Teknik Üniversitesi Fizik Mühendisliği bölümünü bitirdikten sonra 1996 yılında Sabah Gazetesi'nin reklam departmanında işe başladı. Sonraki yıllarda NTV ve Vatan Gazetesi'nin reklam departmanlarında yönetici olarak çalıştı. Kariyerini değiştirmesine yol açan olay, 2004 yılında ikizlerine hamile kalmasıyla gerçekleşti. Yazı işlerindeki arkadaşlarına hamilelik maceralarını anlatırken, kendini hafta sonu eklerinde köşe yazarı olarak buldu. Ayşe'nin İkizleri'nin ilk yazısı Vatan Gazetesi'nde 11 Eylül 2004'de yayımlandı ve çocukları Defne ile Ege'nin ilkokula başladığı 2011 yılına kadar sürdü. Nisan 2009'da "Anneee! Anne oluyorum!" isimli ilk kitabı yayımlandı. Bu süre zarfında Vatan Gazetesi'nin hafta sonu eklerinde spor, sanat, siyaset, iş, moda dünyasının etkili isimleriyle röportajlar yaptı. Ayşe 2017'de, ikizleri ve dört ayaklı çocuğu Mişka ile Kanada'nın Vancouver şehrine göçtü. Kanada'nın iklimine, kültürüne ve farklı bir dilde yaşamaya alışırken ortaya göç sürecinde yaşadığı zorlukları ve düştüğü gülünç durumları esprili bir dille anlattığı ikinci kitabı "Kanadalılaştıramadıklarımızdan mısınız?" (2019-Kara Karga Yayınları) çıktı. 2019 yılında T24'te Göç Hikâyeleri köşesini yazmaya başladı. Yeniden başlamanın gücünü anlattığı ve Kanada'da yaşam ile ilgili ipuçları verdiği yazıları, birçok yeni göçmen için rehber niteliğinde oldu. Ayşe Acar aynı zamanda Oksijen Gazetesi için yurt dışında yaşayan başarılı göçmenlerle röportajlar yapıyor ve Vancouver'da çok dilli kampanyalar yürüten bir reklam ajansında müşteri ilişkilerini yönetiyor. |
Başkan Trump’ın tehditleri ve 4 Mart itibariyle gümrük vergilerini yürürlüğe sokacağını açıklaması yalnızca ABD-Kanada ilişkilerini bozmakla kalmadı, Kanadalıların milliyetçi damarlarını da kabarttı. Bu durum yaklaşan seçimlerin sonuçlarını da etkileyecek
Bu hafta kaçıngan-kaygılı kapanında yaşanan bir aşkın gel-gitli, acılı, mutlu, korkutucu, güven sağlamayan, aşure gibi karışık duygulu hikayesini yazdım
Sekiz yıldır Vancouver’da yaşayan bir göçmen olarak, Netflix dizilerinden Adsız Aşıklar’da geçen “Türkiye mutsuzlar için şahane bir yer” cümlesinin neler hissettirdiğini yazdım
© Tüm hakları saklıdır.