Film bitti, arabama bindim, karşıya geçtim, hâlâ gözümden yaşlar akıyor, derken o ne! Göztepe'ye varmadan ana caddede çöp toplayıcı bir çocuk yerde yatıyor. Durup koştum, küçücük boylu bir adammış, araba çarpmış kaçmış, ben öyle gece elbiseleri ile durunca vın vın geçen arabalar da durmaya başladı, ambulans, polis çağrıldı, yaralı taşındı, polis takip edeceklerine ‘kimsesiz muamelesi' yapılmayacağına ikna etti, dağıldık.
Dağılmıştım, göz yaşları ile başlayan gece Almodovar'a yakışır bir drama ile bitmişti.
Venedik'te büyük ödülü alırken küçük bir konuşma yapan İspanyol yönetmen, “Tilda Swinton ve Julianne Moore, ödül sizin. Film iki kadını konu alıyor ve ben her gün kamera önünde tekrarlanan mucizeye tanık olma ayrıcalığına sahip oldum” dedi.
‘The Next Room' (Yandaki Oda) yönetmeninin tanımı ile "ölmekte olan bir dünyada ölen bir kadının ve ona ölümüne kadar eşlik etmeye karar veren arkadaşının hikâyesi."
5 Aralık'ta gösterime girecek filmde ‘dayanışma' ve aynı zamanda bir insan hakkı olan kişinin hayatının sonuna karar verebilmesini konu alıyor.
The Next Room filminden bir kare
New York'taki Rizzoli Kitabevi'nde başlayan filmin fragmanında kapı açılıyor ve ölmeye yatan kadın arkadaşını şen şakrak taze meyvelerle dolu bir mutfakta, sıcak çay ile karşılıyor. Yani öyle içinizi gam kasavet basmasın ,yaşam tüm neşesi ve renkleri ile devam ediyor…
Pedro Almodovar, ödül sonrası ilk söyleşisini La Republica'ya verdi ve yükselen sağa dikkat çekti:
"- Sert ve kuru diyenler var.
- Bu önemli bir konu, duygusallıktan kaçınmak, derin ve sade bir film yapmak istedim, eylemci bir film de olsun istedim. Eylemi ile ötenaziye karar veren Martha hayatının efendisi.
Evet beş yıl önceye göre anlatımım değişti, daha kontrollü daha az barok oldum. Bugün bu anlatım ile daha özdeşleşiyorum. Gençliğimde çılgın filimler yaptım, bugün huzur içindeyim ve böyle bir film yaptım. Bu ayrıca ilk İngilizce filmim ve bu benim için yeni bir çağ başlatmak gibi bir şey.
- Ormandaki evdeki son günler önemli miydi?
- Bu film ölümle ilgili ama hayat dolu olmasını istedim, açık havada, doğa içinde, karakterin yaşama dair şeylerden keyif aldığı. Gezegenin de insanın da kıyamet sürecinde olduğu bir zamanda iyimserlikle yaşamak bir direnme biçimidir.
- Juianne Moore'un canlandırdığı karakter ölümü kabul edemiyor ama?
- Onun ve benim olgunlaşmamış olduğumuzu düşünüyorum. Ama Tilda'nın gücü Julianne'in ruhsal reenkarnasyonuna dönüşüyor. Bu filmi yaptıktan sonra rahatladığımı hissettim.
- Ötenaziye yüksek sesle destek veriyorsunuz?
- Tilda'nın hayranlık uyandıran karakteri, kendi kaderine karar vermesi durumunda kanserin kazanamayacağını söylüyor. O ve arkadaşı suçlu gibi davranmak zorunda kalıyor, oysa bu gibi seçimlerle karşı karşıya kaldığınızda destek önemli. Varoluşumuzun efendisi olmalıyız. Ötenazi İspanya'da var ama her yerde kabul görmesini isterim.
- Siyasi bir duruş sergiliyorsunuz.
- Aktivist değilim ama her zaman fikrimi açık söyledim. Bugün İspanya'da yürütülen siyasete karşı ise adeta saldırgan bir tutum içindeyim. Son 20 yılda sağ korkunç, karanlık, gaddar yüzü ile geri döndü. Kazanılan özgürlüklerin kaybedilme riski var. Siyasi hayatı kirleten bu nefret atmosferi ile mücadele etmeliyiz. Korku pompalıyorlar oysa korku ve demokrasi bir arada var olamayacak iki sözcüktür.
- İspanya'da sol bir hükümet var ama…
- Evet ama yönettirmemek için sağ her şeyi yapıyor, hakaretler, yalan haberler, vahşi tavırlar. Pedro Sanchez hep karşısındaki duvarı aşmak zorunda bırakılıyor. Göçmen sorunu örneğin, bir teknenin içinde tek başına denizi aşması beklenen çocuklar, sahilde işgalci muamelesi gören, üzerlerine donanma gönderilen yalnız çocuklar…
Diğer temel haklar, kürtaj, tarih hafızası, sağlık hizmetleri, eğitim tüm bu haklar tehlikede.
- Geçmişte ve bugün bir bedel ödeniniz mi filmlerinizden dolayı?
- Film yapmak benim için yaşamımın göstergesi. Öte yandan filmlerime gelen tepkileri her zaman kabul ettim. 1980'lerde çok başarılı filmler yaptım, skandal yaratan filmler, yasaklanan filimler. Ülkenin yarısı beğendi, yarısı karşı çıktı. Sorun yoktu yani. Ama zamanla özgürlüğümüzü kaybettik. Örneğin ‘Paralel Anneler'e verilen tepki çok güçlü. Çünkü İspanya tarihi hafızayı, İç Savaş sırasında kaybolanlar hakkında konuşmayı istemiyor. 1980'lerde daha birleşmiş bir toplum vardı, sağ bir köşeye sinmiş, saklanmış gibiydi. Şimdi Trump, aşırı sağın çeşitli biçimleri ile her şey değişti, sağ saldırıyor."