21 Ekim 2022

Yüzlerce yıla yayılan gösterişli ve çılgın bir aksiyon

Filmin belki en büyük başarısı, kendisini ciddiye almaması, hatta sürekli kendi kendisiyle alay etmesidir!.. Ve de o çok zengin oyuncu kadrosu

BLACK ADAM

X X X

Yönetmen: Jaume Collet-Serra
Senaryo: Adam Sztykiel, Rory Haines, Schrab Noshirvani
Görüntü: Lawrence Sher
Müzik: Lorne Balfe
Oyuncular: Dwayne Johnson, Sarah Shahi, Viola Davis, Pierce Brosnan, Noah Centineo, Aldis Hodge, Quintessa Swindell, Odelya Halevi, Mohamed Amer, Jalon Christian/ Warner Bros filmi, 2022.

Marvel efsanesinin başlıca rakibi DC şirketinin Warner Bros'la işbirliğinden çıkan bu iki saatlik film, doğrusu daha çok gençlere sesleniyor. Ama kendine göre bir anlatım, aksiyon ve alışılmamış kahramanlar yaratma özelliği var. Bu yanıyla biraz çocuk ruhlu kalmışları da cezbedebilir.

Hikaye M. Ö. 2500 yıl öncesinde başlıyor. Kahndaq adlı bir kentte kral Akh-ton diye zalim bir kral ve de tam tersine, bir an önce daha özgürce yaşamayı isteyen bir halk vardır. Babasına karşı çıkan gencecik Hurut ise başlıbaşına bir silahşördür.

Efsanelerle yaşayan bu ülkede, kral Akh-ton özellikle Orta Doğu masallarında (başta 1001 Gece Masalları) çok adı geçen Shazam sözcüğünü kullanarak, efsanevi bir tacı yeniden yaratmaya çabalar. Bu amaç için de doğada zor bulunan eternium adlı bir taşı bulmaları için askerlerini ve tebaasını zorlar. Ama bu zorlama ölümlere neden olur.

Ve aradan sıyrılan Black Adam, namı diğer Teth Adam araya girerek kral taraftarlarını, giderek tüm kötüleri yok etmeye girişir. Perdede görülmüş tüm üstün-adamların sanki birleşimi olan bu siyahi dev, tüm fizik kurallarına karşı çıkmak için yaratılmıştır sanki... Sürekli uçar, zıplar, koşar, atlar... Ve tüm o öteki üstün-adamların tersine, öldürmeyi sever. Yeter ki karşısındaki bunu hak etmiş olsun!.. Ama sonu acılı olacak, tüm gücüne karşın ölecek ve bir mezara gömülecektir.

Aradan uzun yıllar, daha doğrusu yüzyıllar geçer. Mimarisi Orta Çağ'la modern zaman, Orta Doğu ile ABD, Hristiyanla İslam arasında bir karmaşa içeren, ama galiba bir Orta Doğu (ya da bir yerde yazdığı gibi Mısır) kenti olan Kahndaq'ın bugününe geliriz. Kent bu kez paralı askerler ve suç çeteleri istilası altındadır. O yüzyıllar öncesinin küçük, cesur çocuğu sanki yine oradadır. Halkın umutsuzluğu onca zaman sonra aynı biçimde sürmektedir. Oysa, dedikleri gibi "bir halkın mutlaka umudu olmalıdır".

Böylece özgürlükçü bir gurupla paralı askerler, hepsine meydan okuyan bir Adalet Topluluğu karşı karşıya gelirler.

Ayrıca yine niyetleri şüpheli ve eylemleri kuşkulu bir Intergang gurubu da ortaya çıkar. Kahndaq'lı arkeolog ve savaşçı Adrianna, küçük oğlu ve şişman ağabeyiyle birlikte ilk iş olarak Black Adam'ı mezarından çıkarıp canlandırır. Bir süre oyun dışı kalır gibi olan dev adam yeniden işbaşı yapar. Ve araya 'nanobotlar'ın da karıştığı savaş başlar.

Film aslında bitmeyen bir enerjiyle, sürekli hareket halinde bir aksiyonla ve dur-durak bilmeyen bir tempoyla anlatılır. Öylesine ki, yer yer yorgunluk hissi uyandırdığı ve seyircinin perdeden koptuğu da söylenebilir. Üstelik filmin sık sık yinelenen kimi sloganları da doğrusu çocukçadır. Örneğin "ölüme giden tek yol hayattır"... Ki bunu tersine çevirip de kullanırlar: "Hayata giden yol ölümden geçer." diye... Artık hangisini beğenirseniz...

Ama hakkını bu kadar yemeyelim. Filmin belki en büyük başarısı, kendisini ciddiye almaması, hatta sürekli kendi kendisiyle alay etmesidir!.. Ve de o çok zengin oyuncu kadrosu. Öncelikle perdede aksiyonda sivrilmiş olsa da en çok Rock kişiliğiyle ve Fast and Furious serisiyle tanınan, böylesine bir 'comics' uyarlamasında bu denli fantastik bir kişiliği ilk kez oynayan Dwayne Johnson'un varlığı ve o alabildiğine abartılı kişiliğe belli bir yaşarlık getirme başarısı.

Ayrıca Kent ve Parker adlı karakterlerin sıra dışı dostluğu da dikkat çekecek kadar ilginçtir. Doktor Fate (Kader) rolünde bir dönemin James Bond'larından Pierce Brosnan ışıl ışıl parıldar. Kadınlar ise hayli ön plana geçmeyi başarır: özellikle Adriana'da Sarah Shahi, Amanda'da Viola Davis, Swindell'de Quintessa Swindell, Shiruta'da Odelya Halevi gibi... Ve de adını çıkaramadığım o küçük cocuklar: hem eski, hem de yakın çağdakiler...

Ve de bir final sürprizi... Eğer jeneriklerin sonunu beklerseniz, Black Adam'ı bir yakışıklıyla göreceksiniz. O -eğer yanılmıyorsam- perdede bir kez oynadığı bir rolle, Superman'le ilgi çeken Henry Cavill. Yakında yeni bir filmde ikisi bir araya gelebilir. Beklemeye değmez mi?


Edirne Valisi üzerine düzeltme

Geçen gün Edirne üzerine yayımlanan yazımda, Edirne Valisi olarak eski valinin adını yazmışım.

Yeni valinin Hüseyin Kürşat Kırbıyık olduğunu belirtir, özür dilerim.

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

On yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966 yılında başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Atilla Dorsay, 2013 yılından beri "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Atilla Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlattıyor.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

 

Yazarın Diğer Yazıları

Tenis, rekabet, cinsellik ve eşcinsellik

Filmin cinsellikle eşcinselliği birleştirdiği, giderek sinemada sporla seksi inceliklerle sunan filmlerin başına geçtiği açık

Sinemanın unutulmuş bir yan dalına görkemli dalış

Dublör, belki biraz fazla uzun; ama görmeye değer bir yapım