01 Aralık 2023

Vahşetle entrikanın birleştiği ürkünç bir yapım

Film aşırı vahşetiyle türünün görsel açıdan kaba bir örneği sayılmaz mı?

KARA CUMA

X X X

(Thanksgiving)

Yönetmen: Eli Roth
Senaryo: Jeff Rendell, Eli Roth
Görüntü: Milan Chaima
Müzik: Brandon Roberts
Oyuncular: Patrick Dempsey, Neil Verlaque, Ty Olsson, Gina Gershon, Gabriel Davenport, Karen Cliche, Rick Hoffman, Derek McGrath, Katherine Trowell, Jalen Thomas Brooks, Mika Amonsen Amanda Barker, Shailyn Griffin, Tim Dillon, Chris Sandiford, Addison Rae, Tomaso Sanelli, Jenna Warren

Tristar Films yapım, 2023.

İşte karşımızda korku filmi denen türün en etkileyici örneklerinden  biri. Bir özelliği birçok açıdan çok tipik Amerikan geleneklerine dayanması. Bir diğeri, vahşetin ve şiddetin zirvesine tırmanmada hiç duraksamaması. Demek ki kimilerini hayli rahatsız edebilir (özellikle çocuklar uzak tutulmalı). Ama türün has meraklıları gerçekten iyi bir 100 dakika geçirebilirler.

Film ABD'de Thanksgiving denen o Muhteşem Cuma bayramında açılıyor. Dekor Massachusetts eyaletinin Plymouth kentidir. Ve burası zaten o geleneğin eskilerden beri merkezi olmuştur.

Burada adı Right Mart olan büyük bir AVM görürüz. Gelenek icabı belli bir saatte açılacak ve müşterilerine büyük sürprizler sunacaktır. Ama öylesine büyük bir kalabalık bu açılışı bekliyordur ki... Sanki tüm Amerika oradadır. Sonunda insanlar birbirlerini çiğneyerek içeri dalar ve birçok kişi ezilip can verir; ki bunlardan biri de yaşı geçkin, ama hâlâ güzel Amanda'dır: yörenin şerifinin eşi... Ve onun ölümü finali bile etkileyecek bir olaydır.

Aradan tam bir yıl geçer. Bu korkunç olay ABD adaletinin yeterince sahip çıkarak cezalandırdığı bir adli skandala dönüşür. (Bu bana bir başka ülkeyi hatırlatmıyor değil gerçi!) Right Mart mağazası yeniden açılmak üzeredir. Ve zaman da tam Muhteşem Cuma zamanıdır. Giderek Kara, hatta Kapkara Cuma'ya dönüşecek olan!...

Ve böylece öyle bir katliam, yeni dille kıyım başlar ki... Görmeden inanamazsınız... Özellikle gençlerin ön planda olduğu, ama ana-babaların, hatta dedelerin bile ortada dolaştığı bu dünyada genç-yaşlı, kadın-erkek demeden herkes öldürülmeye başlanır. Hem de en vahşi biçimde...

Giderek katili de görürüz. Ama sürekli suratına geçirdiği o ürkünç maskesiyle... İki çocuklu ailesiyle hikâyenin belki temel kahramanı Jessica maskeli katili uzaktan seçer. Genç kahramanlar, özellikle de adları Bobby, Lonnie, Evan, Manny veya Scuba olan gençler birer-ikişer kurban olmaya başlarlar. Ve film o klasik "whodunit - katil kim?" türüne dönüşür.

Ama belki biraz abartarak... Film aşırı vahşetiyle türünün görsel açıdan kaba bir örneği de sayılmaz mı? Özellikle o bedenlerin bölünmüş parçalara ayrılması; o kafaların kopması... Giderek kurbanların ikişer ikişer yok edilmesi... Tüm bunlar bir dönemin o çok daha zarif, ölümlerin korkunçluğundan çok entrikaların zekâ düzeyine dayalı filmlerini aratmaz mı?

Ancak ne olursa olsun, film insanı etkiliyor. 2000'lerde sinemaya başlayan, yazar, yönetmen, yapımcı, oyuncu olarak kartlarını kullanan, kendisi de Massachusetts'li olan Eli Roth yönetmenliği açısından Cabin Fever - Dehşetin Gözleri veya Grindhouse- Dehşet Gezegeni (Robert Rodriguez ve Quentin Tarantino'yla birlikte) filmleriyle anılıyor.

Filmin genç oyuncularını hemen hepsi iyi. Gereğinde o küfürleri rahatça savuruyor, gözlerini dehşetle açıyor veya ölüp gidiyorlar!... Biz yine yaşlılara bakalım. Şerifte emektar Patrick Dempsey, Amanda'da hikâyeden çabucak çıkıp gitse de hatırlanan Gina Gershon... Ve gençlerden Jessica'da da Neil Verlaque anılmaya değer.


YARIN: DİLEK

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

 

Yazarın Diğer Yazıları

Film yok... Onun yerine, şundan bundan!..

Sevgili gazetem Cumhuriyet tam 100. yılını kutlamış. Cemal Reşit Rey kongre salonunda ve görkemli bir geceyle... ‘Mış’lı konuşuyorum, çünkü tam 27 yılımı verdiğim, bana öğrettiği gazeteciliği, kafama yerleştirdiği tüm ilkelerimi bugün T24’teki barış, hak, adalet, hukuk aramaya çabalayan muhalif yazılarımda kullandığım halde... Evet, tüm bunlara karşın; oradaki birçok ‘dostuma’ rağmen... Belki de ‘düşmanlarım’ buna engel oldu

İstanbul'da yaşamanın artı ve eksileri üzerine

Bu yazıyı yazmamın baş nedeni İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin çıkardığı aylık derginin Nisan sayısı oldu. İstanbul Bülteni adını taşıyan ve AVM'ler ya da metro istasyonlarında bulunan bu dergide, İmamoğlu'nun sevgili kentimize kattığı güzellikler öylesine iyi anlatılmıştı ki...

Kaderin elinde sönüp giden bir şarkıcının dramı

Özellikle müzikseverler için kaçırılmaması gereken filmlerden...