09 Aralık 2022

Türk usulü ilginç bir absürt komedi

Film oldukça modern, özgün, hatta fırlama bir mizah içeren kendine özgü bir güldürü olmayı başarıyor

HER ŞEY DAHİL

X X X

Yönetmen: Hakan Eser
Senaryo: Şeyda Delibaşı, Hakan Eser 
Görüntü: Mahir Gül
Müzik: Saki Çimen
Oyuncular: Gonca Vuslateri, Gürgen Öz, Hakan Bilgin, Tuncay Beyazıt, Yağmur Ün, Nikki Wild, Hazal Erişkin, Asli Bankoğlu, Kaan yılmaz, Özgün Bayraktar, Rüya Coric , Gülnihal Demir

Sacro Film Yapımı, 2022.

Türk komedi sineması bazen gerçek sürprizler yapabiliyor. En bayağılığın dibine inebildiği kadar, farklı yollara da gidebiliyor: kara komedi, absürt komedi, dramatik komedi gibi... Bu filmin en azından absürt komedi olarak hayli yükseklerde uçtuğunu düşünüyorum. Belki en çok hem senaryoyu yazan iki kişiden biri olan, ayrıca da yöneten Hakan Eser sayesinde... Ama iyi seçilmiş enfes bir kadronun da büyük katkısıyla...

Gösterimi uzun zamandır ertelenen bu filmde, üç kardeşe tam anlamıyla tanımadıkları dedelerinden değerli bir miras kalır. Ki aslında onların kardeşliği de tuhaftır. Faruk, Ayhan ve Kasım, vaktiyle Danimarka'daki 'kriyo bankası'nda, farklı donörlerden dünyaya gelmiş üç kardeştir!.. Evet, bu tek cümledeki absürtlüğün zirvesini aklınızda tutun, çünkü bütün film boyunca bu devam edecek!..

Kalan değerli şeye gelince... Bu Ege kıyılarındaki iki koydur. Yani yan yana uzanan iki kumsal... Ancak ona kavuşmaları için, babanın kalmış son iki taksidini ödemek zorundadırlar. Bunun üzerine pratik, ama aynı ölçüde çılgın bir karar alırlar: Orada Paradise Tatil Köyü'nü açacak, yeterince kişiyi de alıp götüreceklerdir.

Böylece aslında hiçbir uyumu olmayan insanlar, birlikte yola çıkar. Özellikle kadınlarının tuhaflığıyla öne çıkan bir büyük aile; bir kızlar gurubu. Bir tür Lorel-Hardi ikilisi; bir-iki şişman çocuk. Ve de üç marifetli, ama ayrı telden çalan kardeşlerimiz...

Ve de, Fulden Biricik. Ki o içlerindeki belki en kendine özgü kişiliktir. Bana yer yer Sezen Aksu'yu hatırlatan fiziği, kısa kesik saçları, düşük çenesi, kolayca kullandığı küfürleriyle, bir kitap yazmaya çalışan, bir tür Demir Lady... Örneğin şöyle diyen: "Adam mı var ortada? Kime aşık olayım ben?"

Böylece bu 'organik tatil'in peşinde güneye inilir. Ama orada hiçbir şeyin altyapısı, hazırlığı ve pratiği yoktur. Beceriksiz kardeşler her biri kendi yönünde maceraya katılır. Bu arada biri de bizlere devamlı 'kapitalizmin günahları' teması üzerine nutuk çeker!... Fulden Biricik herkese bağırıp çağırmayı sürdürür. O arada -bize gösterilmez ama- yolcuların bir bölümünü taşıyan bir teknenin battığı haberi gelir. Denize dökülenler güç-bela kıyıya çıkarlar.

Böylece o sözümona modern tatil köyünde, öncelikle tam bir açlık başlar. Öylesine ki, bulunan bir tür yerel mantara grup halinde saldırılır!.. Ve her konuda çekişme ve rekabet başlar. Ama öte yandan giderek sosyalleşilir; dostça tavırlar edinilir. Hatta bir 'bekarlığa veda partisi' bile verilir; bir çiftin evlenmeye karar vermesiyle...

Sonuç olarak film oldukça modern, özgün, hatta fırlama bir mizah içeren kendine özgü bir güldürü olmayı başarıyor. Oyuncuların tümü iyi; hangi birinden başlayayım? Ben kendi adıma hep bir fantezi ustası saydığım Gonca Vuslateri'ne bayıldım. (Galaya niye katılmadığını ise anlamış değilim!) Ayrıca ihmal edilmiş bir komedi ustası olan Gürgen Öz'ü de çok tuttum. Ve de tüm o kadroyu...

Belki herkese göre değil; belki biraz fazla absürt... Ama havasına girenlerin büyük keyifle izleyeceğini düşünüyorum.


Not: Bu ay Milliyet-Sanat dergisindeki klasik filmim, Alman dehası Rainer Werner Fassbinder'in Petra Von Kant'ın Acı Gözyaşları başyapıtı. (1972)

Sevgili dostlar,

Bu cumartesi 12.00'den itibaren önce konuşma, sonra Puslu Yayıncılık standında imzayla TÜYAP fuarında olacağım.

Yeni kitabım HEPSİ SENİN İÇİN (hikâyeler) de olacak.

Bekleriz...

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

On yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966 yılında başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Atilla Dorsay, 2013 yılından beri "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Atilla Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlattıyor.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

Yazarın Diğer Yazıları

Özel bir kahramanın son ve en şaşırtıcı filmi

Asıl tema belki de şudur: Arthur Fleck tam anlamıyla iki yüzlü bir adamdır. Sanki korku klasiği Dr. Jekyll ve Mr. Hyde gibi... O sanki kötülükle iyilik arasında sıkışıp kalmıştır

Son olup bitenlerin ışığında: Filmler, gösterimler, kayıplar, kazançlar

Belki ülkemizdeki en zengin DVD ve de CD koleksiyonu bendeydi. İşte ben, artık bu yaşta, tüm bunları bir elde toparlamak istiyorum. Bir tür müzede... Ki insanlar gelsin, izlesin veya dinlesin... Ve bu sanatsal arşiv gelecek kuşaklara da kalsın...

Bir imparatorluk acaba ne zaman çöker?

Büyük bütçesine ve yönetmenin kesin özgürlüğüne rağmen, film gerçek bir dinamizme de kavuşamamış. Coppola’nın yapmak istediği “ABD devleti ebediyen var olabilir mi?” sorusu ise, bunu bir ölçüde başarmış

"
"