05 Ocak 2024

Taşrada siyaset ve yerel yönetimler üzerine bir komedi

Film, eski bir deyimle cevval denebilecek, kıpır kıpır bir anlatıma sahiptir. Kimi zaman biraz aşırı ve özellikle oyuncular düzeyinde abartılmış gözükse de... Taşrada siyaset ya da yerel yönetim denebilecek temalara ilginç bir eğilme de denebilir

BAŞKAN

X X X

Yönetim ve senaryo: Ulaş Bahadır
Görüntü: Aydın Sarıoğlu
Müzik: Saki Çimen
Oyuncular: Diren Polatoğulları, Necip Memilli, Büşra Pekin, Nursel Köse, Şerif Sezer, Füsun Demirel, Bülent Çolak, Salih Kalyon, Sinan Demirer, Muttalip Müjdeci, Sadık Gürbüz

The Moments Entertainment (Türkiye) yapımı, 2024

Son dönemde sinemamızda komedi filmleri artış gösterdi, göstermeye de devam ediyor. Başkan filmi, belediye başkanlarından memnun olmayan ve yerel seçimlerde değiştirmek isteyen bir kasaba halkının yaşadıklarını ele alıyor. Ve hayli de başarılı olduğu söylenebilir.

Ülkemizin doğusunda, Tunceli'ye yakın Ovacık denen yeşil bir kasabada geçiyor olaylar... Buranın tabir yerindeyse çılgın bir halkı vardır. Sürekli hareket halinde; habire şaka yapan, şarkı-türkü çağıran, birbirine sataşıp duran...

Ama yönetim bize özgüdür. Başkanla göbekli müteahhitin tam işbirliğiyle, rüşvetin ve haksızlığın egemenliği; gerçek insan haklarının, sosyal adaletin ve modern şehirciliğin bilinmezden gelinmesi... Buranın çocukları bile bir tuhaftır: alabildiğine geveze ve çıkarcı!...

Bir cenazenin kaldırılması bile tuhaf biçimde yapılır. Munzur Kıraathanesi kasabanın sosyal merkezidir. Eski başkan ne denli üçkağıtçı ve sevimsizse, yeni başkan adayı Zeynel Korkmaz, o kadar sempatiktir. Necip Memilli'nin hafiften Cihan Ünal'ı andıran fiziğiyle yeni bir anlayış getirmeye girişir. Eşi Sakine deli-dolu sempatik bir kadındır, kendisini ailesine ve çocuklarına adamış... Bu rolde son dönemin gözdelerinden Büşra Pekin'in köylü şivesi harikadır. Eski başkanın eşiyse, altın dişleriyle biraz korku saçar. Bu rolde de "Alamanyalı" Nursel Köse müthiştir.

Arada Şerif Sezer'in Pakize ablası dikkat çeker. Ve bu özlediğimiz oyuncumuz filme ağırlığını koyar. Yine değişik bi şiveyle; ki aynı şey tıpatıp sevgili Füsun Demirel için de söylenebilir.

Bir ara hikâyenin sevimli genç ikizleri, bir küçük kaza sonucu una bulanırlar ve bu kasaba halkını güldüren sahnelere yol açar... Saçsız kalmış birkaç kişi berberde toplanıp saç edinmeye çabalar: türlü-çeşitli biçimlerde...

Belki en komiği eski başkanın soyadının resmen "Donsuz" olmasıdır!... Bu artık alayın zirvesidir; ama filmin genel havası içine cuk oturur. Ve bu ad muhaliflerin koyduğu afişlerde koskocaman yazılır... Bu arada cenaze arabasıyla kız istemeye gidilir: Livaneli şarkısı Ey Özgürlük çalınır, Yunus Emre'den iki mısra okunur... Yeni yönetimce bir açık hava sineması açma sözü verilir. Ve seçimlere gidilir. Sonucu artık siz kestirin!...

Film, eski bir deyimle cevval denebilecek, kıpır kıpır bir anlatıma sahiptir. Kimi zaman biraz aşırı ve özellikle oyuncular düzeyinde abartılmış gözükse de... Taşrada siyaset ya da yerel yönetim denebilecek temalara ilginç bir eğilme de denebilir. Ulaş Bahadır'ın hemen her şeyiyle yüklendiği filmde, eski başkan rolünde yanına tüm ailesini (yani çocuklarını) alarak oynayan Diren Polatoğulları'nı da kutlamak gerekir.

Evet, işte böyle bir film... Bizde de yerel seçimlerin iyice yaklaştığı şu günlerde, ayrıca ilgi çekmeye aday olabilir.


YARIN: ATAN KAZANIR


Not: Bu ayın Milliyet-Sanat'ında Sinemanın Hazineleri bölümünde yazdığım film, 1952 yapımı Rancho Notorious - Yaylaların Fahişesi. Alman dehası Fritz Lang'ın yönettiği bu renkli filmde Marlene Dietrich, Arthur Kennedy, Mel Ferrer gibi efsane isimler var. Ve film "barok, romantik ve özgün bir western" olarak anılıyor.

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

Yazarın Diğer Yazıları

Film yok... Onun yerine, şundan bundan!..

Sevgili gazetem Cumhuriyet tam 100. yılını kutlamış. Cemal Reşit Rey kongre salonunda ve görkemli bir geceyle... ‘Mış’lı konuşuyorum, çünkü tam 27 yılımı verdiğim, bana öğrettiği gazeteciliği, kafama yerleştirdiği tüm ilkelerimi bugün T24’teki barış, hak, adalet, hukuk aramaya çabalayan muhalif yazılarımda kullandığım halde... Evet, tüm bunlara karşın; oradaki birçok ‘dostuma’ rağmen... Belki de ‘düşmanlarım’ buna engel oldu

İstanbul'da yaşamanın artı ve eksileri üzerine

Bu yazıyı yazmamın baş nedeni İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin çıkardığı aylık derginin Nisan sayısı oldu. İstanbul Bülteni adını taşıyan ve AVM'ler ya da metro istasyonlarında bulunan bu dergide, İmamoğlu'nun sevgili kentimize kattığı güzellikler öylesine iyi anlatılmıştı ki...

Kaderin elinde sönüp giden bir şarkıcının dramı

Özellikle müzikseverler için kaçırılmaması gereken filmlerden...