15 Şubat 2020

Kadınlara bir bakış: 19. yüzyıldan günümüze...

O görkemli sinema bölümleri. İlk baloları; Meg'in yanan saçları; kıyıda yüzme ve uçurtma uçurma; Amy'nin göle düşme sahneleri... Kolay unutulacak sahneler değil

KÜÇÜK KADINLAR

X X X X

(Little Women)

Yönetim ve senaryo: Greta Gerwig
Görüntü: Yorick Le Sau
Müzik: Alexandre Desplat
Oyuncular: Saoirse Ronan, Emma Watson, Timothée Chalamet, Florence Pugh, Eliza Scanlen, Laura Dern, Meryl Streep, Bob Odenkirk, James Norton, Louis Garrel, Chris Cooper, Jayne Houdyschell

Columbia filmi.

Küçük kadınlar... Küçük, hatta küçücük olsalar da, erkek hayatlarımıza bir anlam veren; onları dolduran, besleyen ve zenginleştiren o zarif, kırılgan yaratıklar.

Ve aynı adı taşıyan bir roman... Amerikalı kadın yazar Louisa May Alcott'ın 1868 ve 1869'da iki cilt halinde yayınladığı, o ünlü 'kadınlar romanı'.

Ki sinema öylesine ilgi duymuş ki... Sessiz dönemden başlayarak birçok film ve diziye kaynaklık etmiş. En çok da 1933'deki George Cukor, 1949'daki Mervyn Leroy, 1994'daki Gillian Armstrong uyarlamaları hatırlanıyor.

Bu kez proje Greta Gerwig'in eline geçmiş. Yaratıcı yönetmen Noah Baumbach'ın eşi; onun unutulmaz filmi Frances Ha'nın oyuncusu; çok sevilmiş Lady Bird'ün yazar-yönetmeni. Ve sonuç oldukça parlak...

Film ABD iç savaşının vahşi yıllarında geçiyor. Ve doktor March'ın kalabalık ailesini tanıyoruz. Baba cephede savaşmaktadır. 'Marmee' lakaplı anne dört kızına ve evin sorunlarına yetişme çabasındadır. Bunlardan Jo lakaplı Josephine yazar olma sevdasındadır. Hatta bunun için New York'a gitmiş ve yazılarını bir yayıncıya kabul ettirmeyi başarmıştır.

Diğer kardeşlerden Amy resme meraklıdır ve bunun için Paris'e dek uzanır. Meg ilk evlenenleridir; bir öğretmenle... Ama adamın maaşı evi geçindirmeye yetmemektedir. Diğer kardeşleri Beth'in hastalığıysa onları yeniden bir araya getirir. İyice yaşlanmış halalarının ve vefalı birkaç hizmetkarın gözetimi altında...

Araya giren erkekleri de unutmadan: zengin komşu ailenin sempatik ve deli-dolu mirasçısı Laurie; yakışıklı ve gizemli Friedrich. Ve başkaları...

Bu yeni film yaşlı kuşaklara ve sinema tarihçilerine o Katharine Hepburn, Joan Bennett, Elizabeth Taylor, June Allyson, Winona Ryder, Susan Sarandon'lu o eski filmleri unutturabilir mi? Doğrusu bilmiyorum. Ama kendi içinde gayet tutarlı ve inandırıcı olduğu kadar, hikâyeye çağdaş bir yorum getirdiği de kesin.

Gerwig altı dalda Oscar adayı olmayı başaran filminde (ki yalnız kostüm dalında alabildi), öncelikle romanın kronolojik anlatımını bozuyor ve yer yer zamansal sıçramalar yapıyor. Bu bazen bizi şaşırtsa da, sonunda belki bütüne daha iyi yaklaşmış oluyoruz. Biçim olarak canlı bir tempo, hareketli bir görsellik var. Örneğin başlarda New York bölümlerindeki o travelling-kaydırmalar enfes

Öze geçersek... Ana konu o olmasa da, ikiye bölünmüş bir ülkede, Güney-Kuzey arasındaki iç savaşın acısı duyruluyor. Hele o yaşlı adamın dramı: dört oğlundan ikisi ölmüş, biri hapishanede, öbürü hastanede! İşte size savaşın korkunçluğu...

Ayrıca o çağda kadının yeri, rolü, yapıp yapamayacakları... Özellikle ana kişilik Jo, iki temel ve vazgeçilmez tutkusuyla buna örnek: yazmak ve koşulsuz özgürlük. Ki ikincisi ona belki tek ve asıl aşkını kaybettirecektir.

Ve o görkemli sinema bölümleri. İlk baloları; Meg'in yanan saçları; kıyıda yüzme ve uçurtma uçurma; Amy'nin göle düşme sahneleri... Kolay unutulacak sahneler değil. Bu çekimlerde adını hiç bilmediğimiz görüntü yönetmeni Yorick Le Sau'lu överken, müzikte de Alexandre Desplat ustaya bir kez daha şapka çıkaralım.

Ya oyuncular? Orada da bir rüya takımı var. Kızkardeşlerde başta Jo rolünde Saoirse Ronan (Oscar adayı idi) olmak üzere Emma Watson, Florence Pugh, Eliza Scanlen... Annede Laura Dern (ki Oscar'ı Marriage Story ile aldı). Halada Meryl Streep; babada Bob Odenkirk... Laurie'de sinemanın genç prensi Timothée Chalamet; Friedrich'de Fransızlardan ödünç alınmış Louis Garrel; öğretmende James Norton; zengin büyükbabada Chris Cooper. Dedim ya: tam bir rüya kadrosu...

Kısacası yılın görülmesi gereken filmlerinden biri. Elbette özellikle ve öncelikle kadınlar tarafından...

BUGÜN KADIKÖY'DEYİM...

Sevgili okurlarım. Bugün (Cumartesi) Kadıköy'de THİNK HOUSE adlı kafenin "Nitelikli Sohbetler" programının konuğuyum. Söyleşi ve kitap imzası için... Saat 17.00'den itibaren... Adres: Acıbadem Caddesi/ No 24. Bekleriz efendim!..


Yarın: KİRPİ SONİK 

Yazarın Diğer Yazıları

Aksiyon sinemasında çekici ve modern bir zirve

'Avcı Kraven'de pek uyum sağlamayan, karmaşık ve biraz zıt motifler olduğunu biliyorum. Ama belki bu filmin gücünü oluşturan asıl öge. Bunca tema içinde böylesine çekici bir filme ulaşmak... Kolay olabilir mi?

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

"
"