29 Kasım 2019

Hayatımızı yaratan küçük şeyler büyük şeylere dönüşürse...

Filmin özetlemeye çalıştığım hikayesinden çok daha önemlisi, bize gösterdiği çevre. Belli bir iş dünyası; büyük ya da orta şirketler, yeni moda olan meslekler... Bitmeyen iş, kariyer, başarı, mutluluk diyalogları...

KÜÇÜK ŞEYLER  

X X X X

Yönetim ve senaryo: Kıvanç Sezer
Görüntü: Hatip Karabudak
Oyuncular: Alican Yücesoy, Başak Özcan, Bülent Emrah Parlak, Seda Türkmen, Müfit Kayacan, Tuğçe Altuğ, Nihal Koldaş, Ece Dizdar, Zeynep Dinsel, Kubilay Tuncer

Asteros Film-Karaçelik Film- Zebra Productions yapımı.

Özellikle yurdiçi festivallerinde (Antalya, Adana, Malatya) birçok ödül alan, dünya galasını Karlovy Vary Uluslararası Film Festivali'nde yapan, bir başka dış festivaldeyse Alican Yücesoy'a bir ödül getiren film sonunda karşımızda. Ve doğrusu beklediğimizi fazlasıyla vererek...

Film çok kabaca orta sınıf (küçük burjuva da denebilecek) bir çiftin ve çevrelerinin öyküsünü anlatıyor. Ki bunun bir diğer adı da (tanıtım broşüründe söylendiği gibi) "beyaz yakalılar" olabilir!

Onur bir ilaç firmasınının bölge müdürüdür. Eşi Bahar ise bir okulda görevlidir. Beş yıllık evlilikleri sonunda gelip bir çıkmaza saplanmıştır. Onur işinden kovulmuştur, yeni bir iş arama çabasıysa bir sonuca varmaz: özellikle onun isteksizliği nedeniyle...

Günler geçer, işler düzelmez. Filmin başındaki uzun ve komik bir bölümde, ormanda bağlı gözlerle dolanan ve doğa üzerine espriler üreten grup yavaş yavaş birbirinden kopmaya başlamıştır. Tıpkı Onur'la Bahar gibi...

Oysa cinsellikten mizaha paylaştıkları çok şey vardır. Ah, keşke bir de çocuk yapabilmiş olsalardı... Ama olmamıştır. Kavgalı günler başlayınca Onur'un karısına 'psikolojik kısır' demesine yol açacak biçimde...

Toplam yedi bölümde anlatılan hikaye ilerledikçe, ilginç şeyler ortaya çıkar. Aslında sempatik bir adam olan Onur (hele mavi gözlerine uyan bir mavi kravat taktığında!) giderek tahammül edilmez biri olur çıkar. Ve TV'de belgesel izlemeye başlar: en çok zebralar üzerine! Zaten giderek bu hayvanı çok sevmeye başlayacak ve olur olmaz yerde onlardan söz edecektir.

Filmin özetlemeye çalıştığım hikayesinden çok daha önemlisi, bize gösterdiği çevre. Belli bir iş dünyası; büyük ya da orta şirketler, yeni moda olan meslekler... Bitmeyen iş, kariyer, başarı, mutluluk diyalogları...

Bir yandan büyük patron Cengiz bey için düzenlenen gösterişli bir törenin tam bir komediye dönüşmesi. Öte yandan, 'yaşam koçu' İsmet Beştaş'ın (kendisi bir hanımdır!) firma çalışanlarını birer YÖNDER'e (yani Yönetici Önder) dönüştürme çabaları... 

Bir yandan yaşını başını -iyice- almış yönetici Hikmet Bey'in Onur'a hayatının tek aşkını anlatması... Öte yandan ailenin hizmetkârı Meryem'in sorunlarını anlamakta zorlanması... Ve bu sahnelerin içerdikleri kaçınılmaz hüznün apaçık ve diri bir mizahla desteklenmesi. Az şey değil!..

Ve bu çevre hep aynı şeyleri konuşuyor. Araplardan şikayet... Ekmeği iyice azaltmak... Yeşil Karadeniz özlemi... Tatilde İtalya'ya mı Paris'e mi; sofrada sucuk mu enginar mı sorularını yanıtlamak... Yani hep o küçük şeyler...

Absürd'e varan komediyle hüzne yaslanmış dramın bu ilginç birleşimi, sinemamız için hayli büyük bir yenilik. Aynı biçimde, sinemamızda belki ilk kez, tanımlamaya çalıştığım o toplumsal çevrenin, o 'sınıfın' böylesine ustalıklı tasviri de...

Sonuç olarak önemsenmeye, gidip görmeye ve üzerinde durmaya değer bir film. Her ne kadar klasik sinema yargılarımızı ve 'ham hum şaralop' film değerlendirmelerimizi yerinden oynatıyorsa da...

Babamın Kanatları filmiyle çıkış yapan (ben ne yazık ki görememiştim) Kıvanç Sezer, bu kez işi daha ötelere götürüyor. Sineması, yapımcılar arasında bulunan Tolga Karaçelik'in sinemasına benziyor sanki... (Ondan son o enfes Kelebekler'i görmüştük).

Oyuncularsa kusursuza yakın bir ekip oluşturuyorlar. Başta biri yabancı tam dört festivalden birer oyuncu ödülü kapan Alican Yüce olmak üzere... Ayrıca Başak Özcan'ı da çok beğendiğimi söylemeliyim. Tüm karakter oyuncularını da... Son olarak Hatip Karabudak'ın görüntüleri de anılmaya değer.

Bu hafta neleri, nerede yazdım?

Bu hafta o kadar çok film çıktı ki... Ben çalışkanlık ettim, beşini görüp yazdım. Yine de göremediğim en azından iki ilginç film kaldı!

Burada yarın Charlie'nin Melekleri'ni, Pazar günüyse yerli Dilsiz'i yazacağım. O gün bir de Yıldız Tablosu vereceğim.

Ayrıca bugünden itibaren Sadi Çilingir'in sadibey.com sitesinde Monos, Nusret Şen'in ortakoltuk.com sitesindeyse Midway adlı ilginç filmleri benden okuyabilirsiniz. 




Yazarın Diğer Yazıları

Aksiyon sinemasında çekici ve modern bir zirve

'Avcı Kraven'de pek uyum sağlamayan, karmaşık ve biraz zıt motifler olduğunu biliyorum. Ama belki bu filmin gücünü oluşturan asıl öge. Bunca tema içinde böylesine çekici bir filme ulaşmak... Kolay olabilir mi?

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

"
"