26 Mayıs 2023

Deprem ülkesi Japonya'dan modern bir masal

‘Sonsuz Diyar’ arayışı; aynı zamanda bir aile dramı, umutsuz bir aşk hikayesi...

SUZUME                                                                      

 X X X

Yönetmim ve senaryo: Makato Shinkai
Görüntü: Ryosuke Tusuda
Müzik: Kazuma Jinnouchi, Radwimps
Sesler: Nanoka Hara, Hokuto Matsumura, Eri Fukatsu

Japon filmi, 2023

Japon sineması kuşkusuz kendine özgü bir sinemadır. Tıpkı kültürünün de hiçbir ülkeye benzemeyen farklı bir kültür oluşu gibi…Elbette bu panorama içinde canlandırma sineması da farklı olacaktı. İşte bu alanda isim yapmış yönetmen Makato Shinkai’nin elinden çıkma bir film. Dün eleştirisini verdiğimiz Küçük Deniz Kızı gibi bu hafta gösterime giriyor. Ve haftayı tam bir animasyon şöleni haline getiriyor.  

Film 17 yaşındaki Suzumi’nin öyküsü. Annesini bizim gibi depremler ülkesi olan Japonya’daki tarihi depremlerden birinde (2011 depreminde) kaybetmiştir; teyzesi Takami’yle yaşamaktadır ve annesini rüyalarında sürekli görüp hatırlamaktan kaçınamaz.

Suzumi okulundaki yaramaz gençler arasında Souta’yla dost olur. Ve günün birinde sahile doğru gidip bir kalıntıyı aramasında ona yoldaşlık eder. Buldukları, sahilde tek başına duran esrarengiz bir kapıdır: içinden geçerseniz sizi bambaşka bir aleme sürükleyen...

O kapıyı koruduğu anlaşılan güç birden bir kediye dönüşür, ortalığa felaket saçan bir yaratık...Örneğin gökyüzünü boydan boya kesen devasa bir alev; sanki birden insanlığa hâkim olan bir solucan...

Bu arada neler neler olur...Bu lanet artık gönlünü kaptırdığı Souta’yı üzerine oturmayı pek sevdiği alçak bir tabureye dönüştürür!.. Evet, aynen öyle...Ama Suzumi onu asla terk etmez; nereye giderse götürür. Gerçi bu çok zor da değildir: Çünkü Souta kendi kendine yürür, koşar, konuşur...Böylece tüm ülkeyi dolaşırlar: Miyazaki’den yola çıkıp bir bölümü yemyeşil bir doğa kadar, artık New York’la aşık atan Tokyo’yu da...

İşte böyle bir film var karşımızda… Belki Walt Disney’in Küçük Deniz Kızı kadar değil; ne o kadar iddialı ne de türleri karıştırma ve oyuncularla animasyonu birlikte kullanma gibi apayrı bir yöne gidiyor...

Ama kendi tarzında tutarlı, özgün bir film... Filmde dendiği gibi bir ‘Sonsuz Diyar’ arayışı; aynı zamanda bir aile dramı, umutsuz bir aşk hikayesi...Tüm bu temalar pastel renklerle; sade, ama estetik bir dünya yaratmayı başarıyor.

Ve dün Küçük Deniz Kızı için dediğim gibi, deprem bu filmin de önemli bir motifi. Çok daha sık anılıyor; hatta kahramanların kimisi için hayatlarının bir parçası; geçmişlerinin bir büyük dramı oluyor. Doğrusu Japonya’da da depremler olduğunu biliyordum; ama böylesine toplumu ve hayatı etkilemiş olduğu konusunda bilgisizdim.

Ve en önemlisi, kendi alanında büyük usta sayılan, ama bizim hiç tanımadığımız Makato Shinkai gibi bir ustayı bize tanıtıyor. Bunun için bile görmeye değer...


NOT: Dün daha uzun yazmıştım (O yazıya bakabilirsiniz). Ama burada da yineleyeyim. Elbette T24 okurları için belki gereksizdir. Ama ben yine de çok genel biçimde, ülkemizin kaderini büyük ölçüde etkileyeceğini düşündüğüm, hepsi ayaklar altına alınmış yasa, adalet, demokrasi, insan hakları, kadın hakları gibi kavramları topluma yeniden kazandırma fırsatını bize verebilecek olan gerekli değişim için buluşmak ve bu şansı ziyan etmemek zorundayız. Öyleyse, pazar günü, herkes sandık başına!..

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

On yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966 yılında başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Atilla Dorsay, 2013 yılından beri "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Atilla Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak 2022'de Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar, onu tamamlayan Övgüler, Yergiler, Atışmalar ise 2023'de çıktı. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

 

Yazarın Diğer Yazıları

Roma tarihine ‘Güç ve Onur’ sloganı eşliğinde yolculuk

Film, belki çok uzun (148 dakika), çok karmaşık, aşırı dramatik gözüküyor. Ama yine de görmeye değer...  

İstanbul güzellikleri önünde özel bir motorla tanışmak

Rahat ve olgun bir kamerayla çekilmiş, müziğe başvurmayan bir film. Belki çok akışkanlığı olmayan, sakin ve özgün bir yapım. Ama bu özgünlüğün birçok sinefili çekeceğine inanıyorum

Din üzerine söylenebilecek ne varsa

Rüya görmek bir anlamda kelebek görmek midir? Tek gerçek varsa, o nedir? Ve sonunda acaba din bir kontrol sisteminden başka bir şey değil midir?

"
"