24 Mayıs 2019

Çirkinler dünyasındaki garip ve irkiltici ilişkiler

Bu ilginç filmin temel bir kusuru var: Belli bir sadeliğe, birkaç ana temaya odaklanmayı bilmiyor

     SINIR     
X  X  X  ½
(Grans/ The Border)

Yönetmen: Ali Abbasi
Senaryo: A. Abbasi, Isabelal Eklof, John Ajvide Lindqvist
Görüntü: Nadim Carlsen
Müzik: Christoffer Berg, Martin Dirkov
Oyuncular: Eva Melander, Eero Milenoff, Jorgen Thorsson, Ann Petren

İsveç- Danimarka yapımı

Herhalde uzun zamandır gördüğümüz en tuhaf, farklı, irkiltici ve şaşırtıcı film. Ve yakın zamanda bu özellikleri taşıyan bir başkası da kolay kolay çıkmaz!..

Film son derece itici bir görünüme sahip, hadi adını koyalım, inanılmaz çirkin bir kadın kahramanla açılıyor: Gümrük görevlisi Tina. Bu kuzey Avrupa ülkesinde sınırdaki gümrükte çalışan Tina, sanki bir köpek ya da fare suratı taşıyan, ama kendine özgü marifetleri olan bir kadındır. Özel yetiştirilmiş köpekler kadar, hatta daha da güçlü biçimde insanların en gizli yanlarının, özellikle de korku, panik ve suçluluk duygularının kokusunu alır: Birden oynamaya başlayan burun kanatlarıyla...

Böylece gümrükten yasa dışı bir şeyler geçirmek isteyen herkesi tanır, bulur ve malına el koyar. Hatta genç bir adamın telefonunda gizli çocuk pornosu filmine bile!..

Ama Tina çok mutsuzdur. Çirkinliğinin bilincindedir, kendisini insanlık-dışı bir yaratık olarak görür. Hastanede yatan alzheimerlı yaşlı babasını ziyaret eder; evine aldığı yakışıklı ve köpek meraklısı Roland’la adam istese bile sevişmeyi kabul etmez: Çünkü, sonradan öğreneceğimiz gibi, cinsel organları da sorunludur.

Ve kendisini çevredeki ormana atar: Olabildiğince sık...Böylece tilki, fare, geyik gibi hayvanlarla ilişki kurar, çeşitli böceklerin tadına bakar!.. Ve bir gün yine gümrükte bir ruh eşine rastlar: Yine son derece çirkin, hayvansı, kaba ve ürkünç Vore... Onunla hem kadın hem erkek, hem insan hem hayvan olan iki yaratık olarak, çok özel bir ilişkiye girecektir. Seks yapmayı başardıklarında bile orgazmları cinselden çok ruhsal ve zihinsel bir doyumla sonuçlanan...

Bu garip film o tipik Kuzey Avrupa (İsveç, Norveç, Danimarka, Finlandiya) kültüründen mi kaynaklanıyor? Elbette öyle. Çünkü yaratıcıları o ülkelerden geliyor, dekor orası ve de son dönemde ‘kuzey polisiyesi’ denen ve çok da popüler olan kara-film (ya da roman) örneklerinin açıkça izini sürüyor.

Ama bu ilginç filmin temel bir kusuru var. Belli bir sadeliğe, birkaç ana temaya odaklanmayı bilmiyor. Ve birçok türü bir arada barındırmaya sıvanıyor. Siyasal bir allegori, cinsel bir araştırma, bir kara-film, bir fantastik hikâye, bir polisiye, bir doğa övgüsü, hatta tapınması...

Ve de özellikle o ülkelerde yaygınlaşan bir toplum belası olan çocuk pornografisine de şöyle bir değinme... Hepsi bir arada kolay olmuyor; en azından gerekli doz dengesi sağlananamış gözüküyor.  

  

Yine de yenilik ve özgünlük tutkunları görmeli. O iki çirkin suratın aslında öyle olmayan normal insanlar olduklarını bilirseniz, Eva Melander ve Eero Milonoff’un oyunculuklarına daha da hayran olabilirsiniz. Shelley (2016) adlı ilginç filmi gördüyseniz, İran kökenli yönetmen Ali Abbasi’nin üslup sahibi bir  yeni yönetmen olduğuna inanabilirsiniz. Tomas Alfredson imzalı Gir Kanıma (2008) filmini izlediyseniz, o film gibi bunun da hikâyesini yazan ve senaryosuna katılan John Ajvide Lindqvist’i bundan sonra da izlemek istiyebilirsiniz. Nadim Carlsen’in enfes görüntülerinin de tadını çıkarabilirsiniz.

Ve de filmin son Cannes şenliğinde gösterildiği Un Certain  Regard- Belirli Bir Bakış adlı saygın bölümün en iyi filmi seçildiğini de bilirseniz...Belki bir göz atma tutkunuz büyüyebilir.


Yarın: ALADDİN

Yazarın Diğer Yazıları

Son olup bitenlerin ışığında: Filmler, gösterimler, kayıplar, kazançlar

Belki ülkemizdeki en zengin DVD ve de CD koleksiyonu bendeydi. İşte ben, artık bu yaşta, tüm bunları bir elde toparlamak istiyorum. Bir tür müzede... Ki insanlar gelsin, izlesin veya dinlesin... Ve bu sanatsal arşiv gelecek kuşaklara da kalsın...

Bir imparatorluk acaba ne zaman çöker?

Büyük bütçesine ve yönetmenin kesin özgürlüğüne rağmen, film gerçek bir dinamizme de kavuşamamış. Coppola’nın yapmak istediği “ABD devleti ebediyen var olabilir mi?” sorusu ise, bunu bir ölçüde başarmış

Paris’te aşk, seks ve romans

Sürekli konuşmalar normalle kitabi olmak arasında gidip geliyor. Arada biraz canlanıyor. Evet, burası Fransa’dır, yani “L’amour, cest toujours l’amour” diyen; metres ya da ‘amant’ (yasal olmayan aşık) gibi terimleri icat etmiş ülke...

"
"