27 Aralık 2019

Bu esrarlı çiçekler mutluluk mu getirecek, felaket mi?

Bir yandan Frankenstein'dan beri sinemanın gözdesi olan, o dehşet yüklü ve korkunç sonuçlara yol açan bilimsel araştırmalar temasının yeni ve farklı bir örneği. Öte yandan aile kurumunun, insan ilişkilerinin, iş ve özel yaşam ikileminin yeni kıvrımları

KÜÇÜK JOE    

X  X  X

(Little Joe)

Yönetmen: Jessica Hausner 
Senaryo: J. Hausner, Geraldine Bajard
Görüntü: Martin Gschlacht 
Müzik: Teiji Ito 
Oyuncular: Emily BeechamBen Whishaw, Kit Connor, Leanne Best, Lindsay Duncan, Kerry Fox, David Wilmot, Sebastian Hülk

Avusturya-Alman ilmi.

İşte festivallerde dolaşıp ilgi gören (bizde Film Ekimi'nde oynamıştı) kendine özgü bir film. Yandaşları da var, sevmeyenleri de... Ben bu kez sevenlerden yanayım.

Bu çağdaş bilim-kurgusal ve psikolojik gerilim, bir büyük şirketin insanlığı değiştirecek yatırımlarından birini anlatıyor. Şöyle ki, yeni bir cins çiçek yetiştirmek ve bununla insanoğlunu yepyeni ufuklara götürmek...

Tasarı şu: Bu yeni çiçekler hem ısı, hem gübre açısından en iyi koşullarda bakılıp büyütülecek, ayrıca da bakıcılarından onlarla düzenli biçimde konuşmaları istenecektir. Böylece yalnızca hayvanların değil, bitkilerin de onlarla konuşarak daha iyi geliştirilebileceği ve aradaki sınırların aşılabileceği teorisi dev bir adım atmış olacaktır.

Ama insanoğlu hiçbir şeyi karşılıksız yapar mı? Bunun karşılığı da bu çiçeklerin bir tür özel ve 'anti-depresan' kokuyla, insanları mutlu etme harekâtına girişmesidir. Bu işlerin başında da kurama gönülden inanmış, boşanmış ve bir çocuk annesi doktor Alice vardır.

Operasyon yavaş yavaş gelişir. Ve birkaç tür/renk çiçek büyütülür. Kimileri yarı yolda sararıp solsalar da kendine özgü bir kırmızı rengi olan biri direnir. Ve Alice ona oğlunun adını verir: Küçük Joe.

Ama her şey o denli iyi gitmez. Çiçeklerle yakın temas kuranların giderek gerçek kimliklerini yitirdiği ve yozlaştığı görülür. Mutluluk vermek için özenle yetiştirilen bu bitkiler, insanlara (ve de hayvanlara) tuhaf bir ilgisizlik ve acımasızlık aşılamaktadır.

Belki en hazin örneği, yaşlı bilim kadını Bella'nın tek varlığı olan köpeği Bello'nun aniden gelen ve sahibini ısırmaya dek giden öfkesidir. Öylesine ki, yaşlı kadın artık tanıyamadığı sevgili yoldaşını 'uyutmak' zorunda kalır. Ama kendisi de tüm hayatını sarsan bu olaydan sonra iflah olmayacaktır. 

Ve sıra belki de Alice'e gelir. O da acaba biricik oğlu Joe'nun ve de kendisine içten bir ilgi gösteren genç doktor Chris'in sevgisini yitirecek midir, onca inandığı bu deneylerin ihanetine uğrayarak?

Aslında ilginç bir kadro kadar o kah diri, kah boynu bükük çiçeklerin de önemli rol oynadığı bu garip hikaye, daha önce de Lovely Rita, Lourdes, Amour Fou, Hotel gibi filmleriyle dikkat çekmiş olan Avusturyalı kadın yönetmen Jessica Hause'ın elinde yeterince değerlendiriliyor mu? Bu, filmin ilk gösterildiği Cannes 2019'dan beri tartışılıyor. Örneğin bir Fransız eleştirmeni hikâyenin bir David Lynch ya da David Cronenberg'in elinde çok daha etkili olabileceğini yazmış.

Gizemin ve fantastiğin o iki büyük ustasına saygımızı biz de belirtelim. Yine de filmin kendine özgü bir çekiciliği olduğu kesin. Bir yandan Frankenstein'dan beri sinemanın gözdesi olan, o dehşet yüklü ve korkunç sonuçlara yol açan bilimsel araştırmalar temasının yeni ve farklı bir örneği. Öte yandan aile kurumunun, insan ilişkilerinin, iş ve özel yaşam ikileminin yeni kıvrımları. Az ilginç malzeme değil...

Ve genelde hikayeye uygun, mesafeli, modern bir oyun tarzını iyi tutturmuş oyuncular. Alice'de Emily Beecham, Chris'de Ben Wishaw, Bella'da Kerry Fox. Ve kadın psikiyatrda yıllar öncesinden çıkıp gelen Lindsay Duncan...

Öte yanda, Martin Gschlacht' in keskin görüntüleri. Ve de Japon besteci Teiji Ito'nun melodi kadar, hatta daha çok gürültüler, ıslıklar, fısıltılardan oluşan tuhaf ve tedirgin edici müziği.

Evet, anladınız. Gizem ve gerilim düşkünü her sinemaseverin görmesi gereken ilginç ve farklı bir film.


Yarın: Kara Noel

Yazarın Diğer Yazıları

Son günlerin acıları ve hayat devam ediyor

Ülkenin içler acısı siyasal manevraları, ortak vicdanımızı mahveden gelişmeleri içinde, aslında belki bizler için en büyük teselli olabilen ya da olabilecek sanat ve bilim insanları birer ikişer çekip gidiyorlar

İran’dan gelen şaşırtıcı ve sürprizli bir yapım

Kutsal İncirin Tohumu, ne yazık ki ilk yarıdaki etkisini giderek yitiriyor. Uzunluğundan değil sadece... Başka yollara sapmasından... Örneğin bir polisiyeye dönüşmesi gerekli miydi? Yeterince polisiye izlemiyor muyuz?

Sinemaya görkemli bir ilk adım

Fidan filminin birçok açıdan özellikleri var. Doğayı güzel ve çekici kılmak bunlardan biri. Çok ilginç bir aile sorununu işlemesi ve adına eğitim denen şeye farklı ve ilginç bir açıdan bakması ayrı birer meziyet

"
"