30 Eylül 2022

Brecht'vari bir komedi-dram karışımı

Çevredeki bağ bozumu dekoru içinde ve sık sık nefis 'country' şarkıları eşliğinde süregelen bu film bence rahatça izlenebilir

YALNIZ BİR EVİN KAHKAHASI

X X X

(The Good House)

Yönetim: Maya Forbes, Wallace Wolodarsky
Senaryo: Thomas Bezucha, M. Forbes, W. Wolodarsky
Görüntü: Andrei Bowden Schwartz
Müzik: Theodore Shapiro
Oyuncular: Sigourney Weaver, Kevin Kline, Morena Baccarin, Rob Delaney, David Rasche, Rebecca Henderson, Molly Brown, Kathryn Erbe, Kelly AuCoin, Beverly d'Angelo

Dreamwork yapımı, 2021.

Pek tanınmayan bir yazar/yönetmen takımının elinden çıkma bu film, iş oyunculara gelince tam tersini yapmış ve bir dönemin iki büyük starına başvurmuş: Sigourney Weaver ve Kevin Kline. Onlar da öylesine uyumlu bir çift oluşturmuşlar ki... Gerçi film aslında hemen tümüyle Sigourney'in omuzlarında duruyor...

Anne Leary adlı yazarın çok satan romanından uyarlanmış film, ABD'nin New England denen yöresinde kadın emlakçı Hildy Good'un serüvenini anlatıyor. Wendover kentinde işini yıllardır başarıyla yürütmüş, aile dengesi eski kocasının bir erkeğe (evet, bir erkeğe!) kaçmasıyla çökünce kendini içkiye vermiş ve bu yüzden 'rehab-rehabilitation' cezasına çarptırılmış Hildy, 'kuzey kıyısının en iyi emlakçısı', bulunduğu Massachutes yöresininse en büyük 50'si arasına girmiştir. Ve kötüleşen ünü kadar karşısına çıkan rakipler (daha çok rakibeler) ile çarpışmak zorundadır.

Lollipop adlı bir dönemin ünlü şarkısıyla açılan filmde geç kalan ödemeler, amansız firma rekabetleri, elleriyle yetiştirdiği genç kadının işini elinden kalması gibi ABD ekonomisinden ilginç saptamalar var. Araya giren falcı ve kahinler, Hildy'nin tek tesellisi olan iki köpeğiyle ilişkileri de birer komedi unsuru.

Bu arada kendisinden aldığı mülke yerleşmek için alkolik kocasıyla birlikte Wendover'e gelen güzel Rebecca onun yeni kankası olmaya adaydır. Ama o kötücül çevrede bu da bir dedikodu konusu olunca, o dostluk da incinir. Tek tesellisi yıllar öncesi tanıştığı, hatta bir ilişki yaşadığı Frank Getchell'le yeniden görüşmeye başlaması olur. Oldukça serseri bir hayat süren, hatta kasabada 'smelly garbage man- pis kokan çöpçü' diye tarif edilen adam önce ondan biraz kaçar; ama sonra cazibesine teslim olur. Acaba bu ilişki çöken iki yaşamı yeniden mutluluğa döndürebilecek midir?

Bir süre önce iki büyük oyuncunun, Julia Roberts ile George Clooney'in filmi Cennete Bilet yazımda, yakında yine iki eski starın bir filmlerinin geleceğini yazmıştım. İşte o film de bu... Geçmişte de bir araya gelen, özellikle Dave (1973) The Ice Storm (1997) filmleriyle hatırlanan Sigourney Weaver ve Kevin Kline doğrusu bu buluşmayı ve bu dönüşü hak etmişler. Özellikle Weaver için söylenebilir bu... Öylesine rahat, öylesine kendi doğasını ve geçmiş hayatını yeniden bulmuş gibi duruyor ki...

Elbette bunda belki filmin en büyük özelliği olan o 'Brecht'vari' atmosfer var. Yani Sigourney/ Hildy'nin klasik dramatürjiyi paramparça ederek ve çok kalabalık sahnelerde bile kameraya, yani seyirciye dönüp konuşması ve dertleşmesi etkin olmuş. Az filmde görülen, ama burada çok iyi uygulanmış bir yöntem... Diğer oyuncular da iyi. Ben aralarında gerçekten küçük bir rolde, kasabanın kadın alkoliği Mamie Lang olarak dönüş yapan Beverly D'Angelo'ya dikkat çekmek isterim.

Çevredeki bağ bozumu dekoru içinde ve sık sık nefis 'country' şarkıları eşliğinde süregelen bu film bence rahatça izlenebilir.

Sevgili dostlar. Son kitabımın ilk imzasını 1 Ekim Cumartesi günü saat 15.00 - 17.00 saatleri aarsında Akmerkez'deki Remzi Kitabevinde yapacağım.

Pazar günü ise saat 18.00'de Oda TV'de hoş bir söyleşimiz var. Yayına internetten ve telefonunuzdan da ulaşabilirsiniz.

 

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

On yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966 yılında başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Atilla Dorsay, 2013 yılından beri "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Atilla Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlattıyor.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

 

Yazarın Diğer Yazıları

Özel bir kahramanın son ve en şaşırtıcı filmi

Asıl tema belki de şudur: Arthur Fleck tam anlamıyla iki yüzlü bir adamdır. Sanki korku klasiği Dr. Jekyll ve Mr. Hyde gibi... O sanki kötülükle iyilik arasında sıkışıp kalmıştır

Son olup bitenlerin ışığında: Filmler, gösterimler, kayıplar, kazançlar

Belki ülkemizdeki en zengin DVD ve de CD koleksiyonu bendeydi. İşte ben, artık bu yaşta, tüm bunları bir elde toparlamak istiyorum. Bir tür müzede... Ki insanlar gelsin, izlesin veya dinlesin... Ve bu sanatsal arşiv gelecek kuşaklara da kalsın...

Bir imparatorluk acaba ne zaman çöker?

Büyük bütçesine ve yönetmenin kesin özgürlüğüne rağmen, film gerçek bir dinamizme de kavuşamamış. Coppola’nın yapmak istediği “ABD devleti ebediyen var olabilir mi?” sorusu ise, bunu bir ölçüde başarmış

"
"