16 Ağustos 2024

Bir taksinin içinde başlayıp biten bir duygusal hikâye

Daha ilk filminde kendi yazdığı bir hikâyeyi ustaca perdeye yansıtmış bir kadın yönetmen... Ve unutulmuş iki başarılı oyuncuya yeniden kavuşma.... Daha ne istenir!...

NEW YORK’TA BİR GECE

X X X ½

(Daddio)

Yönetim ve senaryo: Christy Hall
Görüntü: Phedon Papamichael
Müzik: Dickon Hinchliffe
Oyuncular: Sean Penn, Dakota Johnson, Marcos A. Gonzales, Zola Lloyd, Shennon Gannon

Amerikan filmi, 2023

Son derece kendine özgü bir film....Amerikan sinemasının gücü galiba asıl burada: Bir yandan son derece fantastik, teknolojik ve uçarı filmlere kucak açıyor. Öte yandan kendine özgü sanatsal çabalara girişiyor.

Ve bunu yaparken de o inanılmaz zenginliğini, yani oyuncu birikimini de kullanıyor. Özellikle de biraz unutulmuş, köşede-bucakta kalmış, ama gerçek bir dönüşü hak eden yıldızlara baş vurarak....Tıpkı yarın yazacağım "Bizimle Başladı, Bizimle Bitti" filminde olduğu gibi...

Evet bu filme bakarsak.... Uçaktan inmiş bir genç kadın New York’un JFK Havaalanı'ndan taksiye biniyor. Anlaşılan yeni adet olan fiks ödemeyi yüklenerek... Önce sadece kadını görüyoruz: O unutulmuşlardan Dakota Johnson... Sürekli telefonunda konuşuyor; sevgilisi olduğu, üstelik kendisinden hayli büyük olduğu anlaşılan adamla dertleşiyor. Aslen Oklahoma’lıdır; ama dokuz yıldır New York’ta yaşamaktadır. Bilgisayar uzmanıdır ve duygusal yaşamı hayli karmaşıktır.

Yavaş yavaş şoför de işin içine girer. Sürekli sakız çiğneyen, adı Clark olan (yoksa Vinny mi?), ama kızın ağzından gerçek adını alamadığı için ona Girlie diye seslenmek zorunda kalan geveze bir karakter... Kredi kartlarıyla ödemeden şoförlüğün sorunlarına her şeyden konuşurlar. Uzun süre ana yollarda giderler ve sonunda şehre girerler. Ama bu kez de olmuş bir kaza yollarını tıkamasın mı!... Aralarında öylesine bir diyalog başlamıştır ki.... Evlere şenlik!.. Yakın planlarla onları iyice tanırız: 1960 doğumlu, Yahudi kökenli Sean Penn’in oynadığı Clark....Ve 1989 doğumlu Girlie, yani Dakota Johnson.... Demek ki aralarında 30 kadar yaş farkı olan...

Ama bu öylesine bir diyalog, öylesine kurulan bir dostluktur ki... Girlie çocuk yaşta çekip giden ve onu kardeşiyle bırakan annesini; sonra 11 yaş büyük ablası ve onunla birlikte evi terk edişini hatırlar. Telefondaki sevgilisi ise neredeyse babası yaşındadır. Evli ve üç çocuk sahibi olarak... Onun için Daddio diye hitap eder. "Babam bir kovboydu" der; hep swing yapmak istediğini anlatır.

Clark da ona iyice açılır. Tipik bir erkek mantalitesiyle bol küfürlü bir tartışma... Bol bol ‘bullshit” lafı... Şehirdeki trafiğe girdikten sonra artık zamanları öylesine bollaşır ki... Hayatın binbir sorununa dalarlar. Clark evliliğini ve ilk karısının hikâyesini anlatır. Ve boşanma sonrası gelen diğer ilişkilerini.... Arada kusup duran bir sarhoş; üçlü bir dans; birden düşen yağmura "beni temizliyor" diye sevinme... Sonra otele geliş. Ve elbette bol bahşiş....

Upuzun bir diyalog, sadece bir taksi dekorunda geçen –ve söylenene göre tümü kronolojik olarak çekilen- bir hikâye.... Daha ilk filminde kendi yazdığı bir hikâyeyi ustaca perdeye yansıtmış bir kadın yönetmen... Ve unutulmuş iki başarılı oyuncuya yeniden kavuşma.... Daha ne istenir!...

YARIN: BİZİMLE BAŞLADI, BİZİMLE BİTTİ

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te, "Unutulmaz İnsanlarımızla Konuşmalar" 2024'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!.."

Yazarın Diğer Yazıları

Safiyetle şeytanlığın bir tür savaşımı

Film; aynı kültürden, Anglo-Saxon kültüründen gelseler de iki ailenin nasıl alabildiğine zıt olabileceğini gösterir

Çok tartışmalı ama o kadar da özgün bir film

Filmin ana teması bence ana-kız ilişkisi sayılmalı. Öylesine bir bağlılık var ki aralarında... O umutsuz biçimde hasta, çokluk koltuğundan kalkamayan, ‘benim kurbağam’ diye seslendiği kızını iyileştirmek, anne için hayatın tek gayesi olmuş

Bu yılki yaz okumalarımdan seçmeler (3) ve Genco Erkal

Eskiler olsa “İnşallah başlarına Genco kadar taş düşsün!” derlerdi. Ben de öyle mi yapsam? Aklımdan çok daha ağır şeyler söylemek geçse de!.. Ne diyeyim, umarım şu garabet dünyada herkes layığını bulur...

"
"