CYRANO DE BERGERAC
X X X X
Yönetmen: Joe Wright Senaryo: Erica Schmidt Görüntü: Seamus MacGarvey Müzik: Aaaron ve Bryce Dessner Oyuncular: Peter Dinklage, Haley Bennett, Kelvin Harrison Jr., Ben Mendelsohn, Monica Dolan, Bashir Salahuddin, Joshua James, Anjana Vasan, Ruth Sheen
İngiliz filmi, 2022.
|
Tanınmış Fransız yazarı Edmond Rostand'ın (1868- 1918) 1897 yılında yazdığı Cyrano de Bergerac oyunu tarihin en ilgi toplayan tiyatro eserlerinden bir oldu. Öylesine ilginç ve özgün bir ana temaya dayalıydı ki... Sonra anlatacağımız...
Oyun sinemada da ilgi gördü. 1950 yılında Michael Gordon'un yönettiği filmde dönemin Oscarlı oyuncusu Jose Ferrer'in oyununu hâlâ hatırlarım. 1990 yılında ise kahramanımızın vatandaşı Jean-Paul Rappeneau'nun yönettiği filmde, bu kez efsanevi Gerard Depardieu oynamıştı: ikisi de usta birer makyajla eklenen upuzun birer burun taşıyarak... Çünkü konu gereği Cyrano'nun çok çirkin olması gerekiyordu ve takma bir burun bunun için en iyi yol olarak görülmüştü.
Ama tiyatro da oyuna sık sık başvurdu. En son 2019 yılında Erica Schmith adlı yazar buna 'off -Broadrway / Broadway dışı' diye tabir edilen bir uyarlama yazdı. İlginç olan, Erica'nın ünlü 'cüce oyuncu', en çok Game of Thrones adlı TV dizisiyle ün yapmış olan Peter Dinklage'in eşi olmasıydı. Temsiller çok tutunca, filminin de çekilmesi kararlaştırıldı. Ve olay ünlü İngiliz yönetmeni Joe Wright'ın önüne geldi. Ve işte hayli parlak gözüken sonuç.
Sözünü ettiğim o özgün ana tema şöyle: Önceki yüzyılın telaşlı dünyasında, savaş en yoğun biçimde sürmektedir. Gerçek bir cüce olan, ama hem kılıç kullanma, hem de şiir yazma yeteneklerine sahip çirkin Cyrano, bir zamandır tanıdığı sarışın dilber, bir çocuk kadar naif gözüken Roxanne'a tutulmuştur. Ama bu konuda hiç şansı olmadığını bilecek kadar da akıllıdır.
Roxanne'ın saf güzelliği birden çok kişinin aklını çelmiştir. Bunlar arasında De Guiche Dükü de vardır; kıza evlenme teklif eden... Ama Roxanne'ın gönlü birden kalabalıkta (o kalabalık sahnelerin kolay anlatılamaz bir güzelliği var!) kendisine hayranlıkla bakan ve Latin-siyahi karması bir çekiciliği olan Christian'ı seçer. Ve ona tutulduğunu hisseder.
Christian yakışıklıdır. Ama okumuş romantik genç kızın o güzel söz düşkünlüğü ve şiir merakı onda yoktur. Etrafı üç çok farklı erkek tarafından çevrilmiş olan Roxanne, en çok güzel sözlerle tavlanabileceğini belli edince... Takdir edersiniz ki, iş Cyrano'ya düşer. Ve giderek Cyrano kendi sesiyle söyleyemediklerini Christian'ın sesiyle söyleyip onun amacına ulaşmasına çalışır. Yalnız sözlerle değil... Kızgın Dük'ün o öfkesi içinde Roxanne'ın tüm talipleri kendilerini süregelen savaşın ön cephesinde bulunca... Sık sık (aslında her gün) sevgiliye bir aşk mektubu yazmak da yine Cyrano'nun görevi olacaktır.
Bu klasik oyunun aslında tam bir fanteziye yaslandığını görmemek mümkün eğil. Ama ne gam!.. Aşkın çok farklı yüzlerini, aşk uğruna rekabetin korkunçluğunu anlatan film, öte yandan savaş denen şeyin her daim ne kadar korkunç ve acımasız olduğunu da sergiler.
Ve üstelik tüm bunları anlatan bu film, bir müzikaldir!.. Şaşırtıcı değil mi? Böylesine 'ciddi' temaları bir müzikale yerleştirmek... Kolay iş olabilir mi? / Ama Aaaron ve Bryce Dessner'in şarkıları bir müzikal harikası değilse de, hikâyeye çok iyi yerleştirilmelerinin de katkısıyla göze de kulağa da çok hoş gelir. Seamus MacGarvey'in görüntüleri filme özellikle başlardaki kalabalık sahnelerde filme baş döndüren bir görsellik sağlar.
Ve de elbette oyuncular... Perdenin (şimdilik) tek cüce starı olan Peter Dinklage, tek sözcükle iç burucudur. Bu rolüyle sanırım sinemada da gerçekten yükseklere çıkmayı bilmiştir. Haley Bennett'in masumiyet timsali yüzü kadar şarkılardaki kendi sesi de çekicidir. Bunu demişken, aslında tüm oyuncuların kendi sesleriyle şarkı söylediklerini de hatırlatmalı. Christian'da Kelvin Harrison Jr., Dük'te Ben Mendelsohn da görevlerini yerine getirirler.
Ve film, yönetmeni Joe Wright için yeni başarı olur çıkar. Kariyerinde Pride and Prejudice - Aşk ve Gurur, Atonement - Kefaret, Hana, Anna Karenina, The Darkest Hour - En Karanlık Saat, Woman on the Window- Penceredeki Kadın gibi daha çok edebi uyarlamalar olan İngiliz yönetmen, bu filmde de klasik düzeyini korumuş ve çok farklı, ama yine çok ilginç bir film sunmuştur.
Sevgili okurlar,
Pazar günü 16.20'de KRT kanalında (Digiturk 'de 62. kanal) son kitaplarım ve Yılmaz Güney üzerine uzun bir söyleşiye katılacağım.