30 Ağustos 2023

Avustralya kültüründen gelen çok farklı bir korku öyküsü

"İddialı ve özgün bir film, herkese göre olmasa da meraklıları görmeli"

KONUŞ  BENİMLE  

X  X  X

(Talk to Me)

Yönetmen: Danny Philippou, Michael Philippou
Senaryo: Danny Philippou, Bill Hinzman
Görüntü: Aaron Mc Lisky
Müzik: Cornel Wilczec
Oyuncular: Sophie Wilde, Art McCarhy, Hamish Phillips, Joe Bird, Otis Dhanji, Kit Erhart-Bruce, Sarah Brokensha, Jalden Davison, Sunny Johnson, Marcus Johnson, Alexandra Jensen, Miranda Otto, Zoe Terakes

Avustralya filmi, 2022.

Cuma günü sinemalara gelecek filmlerin belki en ilginci. Bu kendine özgü garip proje, aslında son derece modern, ayni ölçüde de iddialı bir gerilim/korku filmi yapmayı amaçlıyor. Bu konuda ne denli başarılı olduğu uzun uzun tartışılabilir. Ama herkesin ya da çoğunluğun belli bir noktada birleşmesi imkansız gözüküyor.

Film, öncelikle çok karmaşık ve karışık biçimde açılıyor. Bir partide kendisini bir odaya kilitlemiş bir genç, kardeşinin kapıyı kırmasıyla bulunuyor. Ama bunun ardından bir çifte cinayet geliyor, bir de korkunç intihar barındıran...

Bu "hayırlı" açılıştan sonra filmin asıl kahramanı olan 17 yaşlarındaki siyahi Mia ile tanışıyoruz: Annesi iki yıl önce intihar etmiş, babasıyla çok mesafeli, bir parça neşeyi yakın arkadaşı Jade ve onun küçük kardeşi Riley’de bulan... Bu topluluk belki baş eğlenceyi eski bir medyumun eli olduğu söylenen, normalden büyük bir ‘beş parmak’ta bulacaktır: Ona klasik anahtar cümle olarak ‘konuş Benimle’yi söyleyip sonrasında olup bitecek garip, giderek ürkünç ölümlere tanık olarak...

Bu kendine özgü cemaat gitgide daha korkunç olaylarla beslenecek ve özellikle gencecik üyelerine dehşeti adeta bir oyun gibi sunacaktır. Konuş Benimle’den sonra gelen ‘Beni içine al’ ricası(!) 10 saniye içinde, her şeyi oyun sayan, biraz da uyuşturucu meraklısı genç kuşağı getirdiği kesin. Belki en ilginç yanı, kimi eleştirmenlerin belirttiği gibi, çok farklı ve kanlı olayları uzak bir kültürün gündelik yaşam biçimi çerçevesine ustaca oturtmuş olması... Daley Pearson adlı bir yazarın bir fikrinden yola çıkan filmi Avustralyalı ikiz yönetmenler Danny ve Michael Philippou belli bir ustalıkla çekmişler.

Oyunculardan en beğendiğim kuşkusuz Mia rolündeki Sophie Wilde oldu. Ama tanımadığımız birçoğu da gayet iyiler. Benim adını bildiğim tek oyuncu ise Miranda Otto. 1986’dan (yani 18 yaşından) beri film çeviren oyuncu, filmdeki annelerden Sue olarak dikkat çekiyor.

 Evet, dediğim gibi iddialı ve özgün bir film. Herkese göre olmasa da meraklıları görmeli.

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

On yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966 yılında başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Atilla Dorsay, 2013 yılından beri "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Atilla Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak 2022'de Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar, onu tamamlayan Övgüler, Yergiler, Atışmalar ise 2023'de çıktı. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

 

Yazarın Diğer Yazıları

Tenis, rekabet, cinsellik ve eşcinsellik

Filmin cinsellikle eşcinselliği birleştirdiği, giderek sinemada sporla seksi inceliklerle sunan filmlerin başına geçtiği açık

Sinemanın unutulmuş bir yan dalına görkemli dalış

Dublör, belki biraz fazla uzun; ama görmeye değer bir yapım