02 Eylül 2022

'Aslan Kral'ın pençesine düşmüş bir ailenin öyküsü

Filmin en büyük özeliklerinden biri, birkaç çekim dışında tüm aslanların filme üstün bir teknolojiyle dahil edilmesi. Ama bu yapaylık öylesine iyi yapılmış ki, hiç anlaşılmıyor. Tıpkı tüm o ünlü Jurassic Park serisinde olduğu gibi...

CANAVAR   X  X  X

(Beast)

Yönetmen: Baltasar Kormakur
Senaryo: Ryan Engle
Görüntü: Philippe Rousselot
Müzik: Steven Price
Oyuncular: İdris Elba, Sharlto Copley, İyana Halley, Leah Jeffries, Chris Langa, Thapelo Sebogodi, Martin Munro, Liyabuya Gongo

Universal filmi, 2022.

Jaime Primak Sullivan adlı yazarın romanından uyarlanmış bu film, önemli bir yönetmenin imzasını taşıyor, dönüşünü haberliyor: Baltasar Kormakur.

Kurmakur 1966 doğumlu ve İzlanda kökenli bir yazar, yönetmen, oyuncu. 2000 yılında ilk ününü yapan 101 Reykjavik'ten sonra A Little Trip to Heaven, Jar City, özellikle 2010'larda Contraband, The Deep, Everest, Adrift  gibi filmleri geldi. Yönetmen bu filmiyle de ana temalarına dönüyor: insanoğlunun doğa içinde kaybolması, karşılaştığı tehditler ve hayatta kalma savaşımı.

Doktor Nate Samuels birzamanlar yaşadığı Güney Afrika'ya dönüş yapıyor. İki kızıyla birlikte... Aslında bu onun için bir hüzün nedenidir, çünkü sonradan kaybettiği eşini vaktiyle orada tanımıştır. Aslında ailenin dramı oldukça dramatiktir. Bu siyahi ailenin karı-kocası iyi anlaşamamış ve boşanmaya gitmiştir. Kadının kansere tutulup ölmesi (ve filmde dendiği gibi "New York'ta beton bir mezara gömülmesi") iki kızı için en kötü bir anı olmuştur.

Yıllar sonra, Londra'dan yola çıkan Nate Samuels, artık yetişkin kızları Mere(dith) ve Norah'la birlikte yeniden Afrika'ya döner... Çok eski dostu, yaban hayatı uzmanı Martin Battles'ın yönettiği doğal yaşam çiftliğinde kalırlar. Kıtanın zürafadan file, gergedandan timsaha, antiloptan akbabaya en 'sevimli' hayvanlarını görürler, hem de yakından. Özellikle ırkının son temsilcilerinden biri olan ve garip bir intikam içgüdüsüyle yüklü olduğu anlaşılan devasa bir aslan, ailenin peşine düşecektir. Yasadışı, izinsiz avcıların neden olduğu ve ırkına yönelik bir soykırımın intikamını sanki tüm insanlardan  almaya kararlı gözükerek... Ve kolay rastlanmayan ölümcül bir savaşa yol açarak...

Filmin en büyük özeliklerinden biri, birkaç çekim dışında tüm aslanların filme üstün bir teknolojiyle dahil edilmesi. Ama bu yapaylık öylesine iyi yapılmış ki, hiç anlaşılmıyor. Tıpkı tüm o ünlü Jurassic Park serisinde olduğu gibi... Hele bunlardan biri, doktor Nate'in aslanlardan biriyle kurduğu 'yakın dostluk' bölümü parmak ısırtıyor.

Bir diğer üstün nokta kızlara verilen önem ve onların birer karaktere dönüşümündeki ustalık. Geçmişlerinden sadece acı anılar edinmiş, sayısız sorun yaşamış ve yaşayan iki kardeş, giderek tam bir savaşçıya dönüşüyor. Ve oyunculardan tek tanıdığımız olan İdris Elba'nın Nate kişiliğinin yanında, onlar da filme büyük katkıda bulunuyorlar.

Belki biraz uzatmalı bölümlerden, tekrarlardan söz edilebilir. Ama temelde sağlam ve özgün bir film bu... Hep birbirine benzeyen son dönemin birkaç temel türünün dışında özellikle doğaya dönüklüğüyle izlenmeyi hak eden...



Not: Bu hafta yeniden gösterime çıkan Örümcek Adam - Eve Dönüş Yok filmini aylar önce yazmıştım. Bu linke tıklayarak okuyabilirsiniz.

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

On yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966 yılında başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Atilla Dorsay, 2013 yılından beri "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Atilla Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlattıyor.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Sonbaharda Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adıyla yeni kitabı okurla buluşacak. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

Yazarın Diğer Yazıları

Canlandırma sinemasına Disney el atarsa ne olur?

'Mufasa Aslan Kral' filminde; canlandırma hayvanların yüzlerinde, insan yüzlerinde görmeye alıştığımız tüm o ifade zenginliği vardır. İşte bu belki de o eskimeyen Disney damgasıdır ve filmin değerini bu yapar

Gizemli bir ‘sanat filmi’: Sevsek mi sevmesek mi?

"On Saniye" filmi sadece iki kadının bitmeyen diyalogları üzerine kuruludur. Bir sanat filmi için bile tam bir handikap! Kendi adıma şunu söyleyebilirim: Bunca lafı etmem bile, filme özel nitelikler kazandırmıyor mu?

Aksiyon sinemasında çekici ve modern bir zirve

'Avcı Kraven'de pek uyum sağlamayan, karmaşık ve biraz zıt motifler olduğunu biliyorum. Ama belki bu filmin gücünü oluşturan asıl öge. Bunca tema içinde böylesine çekici bir filme ulaşmak... Kolay olabilir mi?

"
"