23 Şubat 2024

Aşk insanı uzaklara, hatta Avustralya'ya bile götürür!...

Yabancı eleştirmenler ya çok sevmiş, ya da açıkça nefret etmişler! Bendeniz ise...

SENDEN BAŞKA

X X X

(Anyone But You)

Yönetmen: Will Glück
Senaryo: Hana Volpert, Will Glück
Görüntü: Danny Ruhlman
Müzik: Este Haim, Christopher Stracey
Oyuncular: Sydney Sweeney, Glenn Powell, Mia Artemis, Nat Buchanan, Josh Bonello, Gata, Alexandre Shipp, Hadley Robinson, Dermot Mulroney, Rachel Griffiths

Columbia filmi, 2023

En klasik cinsinden bir duygusal komedi. Sinema meraklılarının kısaca rom-com (romantik komedi) dedikleri, klasik aşk kavramıyla komedi türünü birleştiren, yapımcılara çok büyük bütçelere mâl olmayan, kadın-erkek ilişkilerine değişik hikâye çerçeveleri içinde göz atan ve seyirciye genelde hoş vakit geçirten filmlerden biri. Bu kez bir özelliği var: Yabancı eleştirmenler ya çok sevmiş, ya da açıkça nefret etmişler!... Bendeniz ise -belki romantik yapımdan ötürü- ilk sınıftanım!...

İki ana kahramanımız, kısa adlarıyla Bea ve Ben'i önce bir kafede yaşadıkları tuvalet tartışmasında izleriz. Ve sahnenin gerçek komedi tonuna bayılırız... Sonra onları daha iyi tanırız. Bea Boston Üniversitesi'nde hukuk okuyup avukat olmaya çalışır. Ben ise tanınmış Goldman Sachs şirketindin bir çalışanıdır. Ve sanki ilk karşılaşmalarında aralarında bir duygu cereyanı başlar. Acaba bu gerçek bir aşk mıdır? Öyle olsa bile, ikisinin ortak bir özelliği inatçılık ve ödün vermemek olan kahramanlarımız, etraflarındaki geniş aile ve yapay dostluk çemberini yarıp birleşmeyi başarabilecekler midir?

Birçok kaynağa göre, hikâye temel esinini Shakespeare'in Much Ado About Nothing (en doğru çevrisi Yok Yere Yaygara olabilir) adlı komedisinden alır. Ve zengin bir karakterler grubu içerir. Öncelikle iki kahramanımız... Bea tam anlamıyla bir fırlamadır: alabildiğine şakacı, zeki, espri üstüne espri patlatan, sempatik bir geveze... Daha başta, tanıştığı Ben'e "Artık benimle çıkmayı teklif edecek misin?" diyebilen... Ama sonra onun kendisi üzerine söylediği edepsiz sözleri gizlice duyup şok geçiren Bea, çekip gitmeyi daha uygun bulur. Ve Zampara Sokak'ta (!) dolanır durur.

Arada birbirleriyle evlenmeye karar veren iki kadın: Bea'nın kızkardeşi Halle ve Ben'in çocukluk arkadaşı Claudia... Bu değişik çift, üstelik bunun için uzak bir yeri, Avustralya'yı ve onun rüya kenti Sidney'i seçmişlerdir. Ve tüm aile kalkıp oralara gidilir.

Ama olaylar öylesine gelişir ki; geniş aile asıl çiftimizi görünüşte de olsa birleştirmek ister: başka çiftlere iyi bir model olmaları için... Böylece bir dizi değişiklik, yalan-dolan, oyun-düzen birbirini izler. Ana kahramanlarımızı kah birbirine yaklaştıran, kah tümüyle uzaklaştıran... Araya Bea'nın ilk aşkı, genç ve yakışıklı Jonathan ve Ben'e tutulmuş çekici bir kadın da girer. Bu arada nefis sahneler art arda gelir: dev taşlarla oynanan satranç; gemideki unutulmaz dans sahnesi; yine gemide canlandırılan Titanik filminin ünlü finali... Ya da Bea'nın uçağın içindeki sıkışma sahnesi. Ki bu başlıbaşına bir komedi zirvesi sayılabilir.

Ve sonra, o enfes Sidney... Vaktiyle gidip görebildiğim için çok mutlu olduğum o mimarlık şaheseri Opera... Hele o gece görüntüleri. Ve o aralar gelen şu deyiş: "Mesele aşk olunca, hiçbir şeyin önemi yoktur!"

Ama filmin bir başka özelliğini de unutmayalım. O da bize sunduğu seks ve de çıplaklık sahneleri. Ve bunların cüretkârlığı... Üstelik bu hem kadın, hem de -neredeyse daha çok- erkek bedenlerini içeriyor. Ve iki cinsin de görülmedik yerleri kalmıyor!... Bu sahnelerin estetiği de var kuşkusuz. Ve iki dominant aşk: Bea ile Ben'inki. Ve de bir lezbiyen tutku...

İşte tümü iki yıla sığmış olan macera bu... Çok iyi oynanmış, yeterince iyi yönetilmiş. Sydney Sweene ve Glenn Powell iki aşıkta gayet doyurucu. Ayrıca Dermot Mulroney, Rachel Griffiths gibi eskiler de çok iyiler. Zaman zaman biraz fazla zeki olmaya kalkıştığı için yer yer seyirciyi yorsa da, sonuç olarak görmeye değer bir film.

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Roma tarihine ‘Güç ve Onur’ sloganı eşliğinde yolculuk

Film, belki çok uzun (148 dakika), çok karmaşık, aşırı dramatik gözüküyor. Ama yine de görmeye değer...  

İstanbul güzellikleri önünde özel bir motorla tanışmak

Rahat ve olgun bir kamerayla çekilmiş, müziğe başvurmayan bir film. Belki çok akışkanlığı olmayan, sakin ve özgün bir yapım. Ama bu özgünlüğün birçok sinefili çekeceğine inanıyorum

Din üzerine söylenebilecek ne varsa

Rüya görmek bir anlamda kelebek görmek midir? Tek gerçek varsa, o nedir? Ve sonunda acaba din bir kontrol sisteminden başka bir şey değil midir?

"
"