16 Mart 2024

Arkeolojiye dayanan kendine özgü bir aşk ve aile filmi

Kusursuz olmayan, ama yine de görülmeye değer bir film...

AİLE ÇIKMAZI

X X ½

Yönetmen: Emre Bahadır Çırakoğlu
Senaryo: Özgür Akçay
Görüntü: Hakkı Topçu
Müzik: Saki Çimen 
Oyuncular: Ferit Aktuğ, Bihter Dincel, Ruhi Sarı, Muharrem Türksever, Mlis İşiten, A lper Baytekin, Sercan Gülbahar, Sarp Bozkurt

CGV Mars yapımı, 2024

İşte birden çoğalan Türk usulü komedi filmlerine bir başka örnek... Gösterişli bir galayla sunulan film, kendine özgü birçok şey içeriyor. Bir başyapıt olmasa da...

Öncelikle filmin bir bölümü Mısır'da çekilmiş. Evet, belki çok eskilerin dışında hiç başvurulmamış bir dekor... Ve de ana teması arkeoloji... Kabul ediniz ki, bu da bizde pek gözde bir tema sayılmaz. Ve de her şeyiyle biraz abartılı duran, ilginç olması uğuna ayakları yere basmamayı göze almış bir film....

Basın toplantısında sanatçılar filmi çekerken ne kadar eğlendiklerinden dem vurdular. Ne kadar doğru!.. Sürekli kendi aralarında gülüp oynuyorlardı sanki!.. Herhalde çekimlerde de öyle olmuştur.

Evet, filmimiz 2010'larda Mısır'da arkeoloji çalışması yapan bir ekiple açılıyor. İçlerinde başarılı bir arkeolog olan Perihan da vardır ve kardeşi Fedai'yi de yanına almıştır. Ama Fedai, ablasına duyurmadan yakın arkadaşı Ali Kemal'i de oraya çağırmıştır. Bu arada bir erkekle kadının sürekli bakıştığını görüyoruz. Perihan kazı görevlisi Şevket'le kesişmiştir ve bu kısa zamanda aşka dönüşür. Sanki çöl sıcağında aşk daha kolay patlak veriyor!... O sıralarda bir lahit bulunuyor. Tüm ekip neredeyse zil takıp oynayacak!... Öylesine mutlu oluyorlar. Hele içindeki bir heykelciğin hepsinden değerli olduğu anlaşılınca...

Ama görülüyor ki bu tür işlerde soyguncular da var. Ekibe nasılsa karışmış, ama aslında ceplerini doldurmaya çalışan... Ve en azından bir heykelciğin gözlerindeki iki değerli taş birinin eline geçiveriyor.

Uzun zaman sonra, 2023 yılında İstanbul'dayız. Arada Perihan'la Şevket evlenmişler, iki çocuk sahibi olmuşlardır. Şevket'in gözü profesör titrine erişmektedir. Kardeşi Fedai biri kız öbür erkek iki çocukları için ideal bir dayı olmuştur. Fedai ve Ali Kemal ise alabildiğine matrak bir ikilidir: öylesine birbirlerine düşkündürler ki, sanki bir gay çifti akla getirirler!... Arada son derece kötücül bir başka karakter çıkagelir: iyi oyuncu Ruh Sarı'nın dört başı mamur biçimde canlandırdığı... O da yıllar öncesinin o esrarlı arkeolojik keşfinin peşindedir. Ve ekip bu kez güzel İstanbul görüntüleri içinde (hele o gece çekimleri!) yeniden bir araya gelirler.

Ama o ilk büyük keşfin heyecanı bitmiş değildir. Cemil hoca adlı zat bunu kurcalarken, Mısır'dan da kendilerinden çalınmış değerli objeler için sorular ve talepler yağar. Tıpkı bizim bizden çalınanlar için yapageldiğimiz gibi... Ve o gerilim sürer.

Dediğim gibi, birçok açıdan rahatça izlenen bir film... Çekimleri harika, kamerası yeterince kaygan... Kalabalık otobüslerde geçen sahneler gayet matrak...  Kadın kadına dövüş sahnesi ya da kişilerin ikide bir "Hadi Yau!" demesi sempatik... Ve içerdiği tek aşk şarkısı da kocanın yatak sahnesine eşlik eden... Genelde hepsi iyi olan oyuncular arasında özellikle ergenleri oynayanların başarısı da anılmalı. Bir de Perihan'ın bana ne kadar Hümeyra'yı hatırlattığını eklemeliyim.

Ama öte yandan, karakterlerin birçoğu aşırı karikatürize edilmiş. Ayrıntılar eksik, oyun tarzları çok abartılı. Demek ki kusursuz olmayan, ama yine de görülmeye değer bir film...

Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay. 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

10 yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966'da başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle, "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında, (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Dorsay, 2013'ten beri, "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de, hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar, son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlatıyor.

Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de yayımlandı.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak T24 Yazıları -Pandemi Günlerine Doğru: Sanat ve Siyaset Ekim 2023'te okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bir kadın casusun inanılmaz marifetleri ve gerisi

Temposuyla ve kadıncıl yanıyla olduğu kadar içerdiği teknoloji, giysilerin özenli zenginliği ve teknolojisinin gücüyle göz dolduran bir film...

Roma tarihine ‘Güç ve Onur’ sloganı eşliğinde yolculuk

Film, belki çok uzun (148 dakika), çok karmaşık, aşırı dramatik gözüküyor. Ama yine de görmeye değer...  

İstanbul güzellikleri önünde özel bir motorla tanışmak

Rahat ve olgun bir kamerayla çekilmiş, müziğe başvurmayan bir film. Belki çok akışkanlığı olmayan, sakin ve özgün bir yapım. Ama bu özgünlüğün birçok sinefili çekeceğine inanıyorum

"
"