21 Aralık 2019

Aile, erotizm, yangın merakı ve müthiş bir kadın portresi

Eğer sabırlı olur ve hikâyeyi dansların, müziğin ve simgelerin arasından okumayı becerirseniz... Ne zevk! Hele kadınlar için...

EMA

X  X  X

Yönetmen: Pablo Larrain 
Senaryo: Guillermo Calderon, Alejandro Moreno 
Görüntü: Sergio Armstrong
Müzik: Nicolas Jaar
Oyuncular: Mariana di Girolamo, Gael Garcia Bernal, Santiago Cabrera, Josefina Fiebelkorn, Giannina Fruttero, Paola Giannini, Antonia Giesen

Şili filmi.

Şili'li tanınmış yönetmen Pablo Larrain 2007'den beri, girdiği sinemada özellikle Tony Manero, No, El Club, Neruda, Jackie gibi filmleriyle hayli saygınlığa kavuşmuş bir sanatçı. Geçen Venedik şenliğinde dünya galasını yapan bu filmi de aynı çizgide gidiyor. Ama bu belki onun en kendine özgü, en 'tuhaf', en yadırgatıcı filmi olarak da tanımlanabilir.

Film üç ana öge üzerinden gidiyor. Tümüyle yeni baştan ele alınmış gibi duran aile kurumu. Bir anne ve çocuğu ilişkisinde yine radikal bir yorumlama. Ve de hemen tüm bireylerine bulaşmış gözüken bir 'yangın çıkarma' tutkusu!..

Bunlara bir öge daha eklenebilir: yoğun bir cinsellik. Öylesine ki, erotizm kimi zaman porno sınırlarına bile değiyor. Ve ayrıca kadın eşcinselliği (lezbiyenlik) de çok temel bir öge.

Böylece Ema'yı, içinde bulunduğu dans grubunu ve onların parlak gösterilerini izliyoruz. Ama klasik bir müzikalden çok gizemli bir tarikatın ayinleri havasında sürüp giden...

Hepsi kadınlardan oluşan bu dans grubu, Nicolas Jaar'ın en çok 'reggae' (ki Latinler buna reggaeton diyorlar) ritmi taşıyan müziğiyle, kimi zaman loş bir ışık içinde estetik olduğu kadar da kıştırıcı danslar yapıyorlar. Erkek koreograf, aynı zamanda Ema'nın eşi olan Gaston'un dikkatli yönetimi altında...

Ve giderek bu kişileri tanıyor, onların ne denli farklı ve özgün olduklarını görüyoruz. Ema başlı başına bir fenomen. Alabildiğine özgür, bağımsız, başına buyruk bir kişilik. Gaston'dan edinemediği çocuğu evlat edinmişler ve küçük Polo, anlaşılan onların mutluluk kaynağı olmuş. Bunları perdede görmesek de öğreniyoruz.

Ama yine ancak konuşmalardan öğrendiğimiz kadarıyla, Polo alabildiğine isyankar bir velet. Çıkardığı bir yangın, teyzesini ciddi biçimde yaralamış. Ve çift onu aldıkları kuruma geri vermişler.

Ama Ema tüm o bağımsızlık içgüdüsüne karşın bu hasrete dayanamıyor. Ve oğlunu geri almak istiyor. Araya yeni kişiler giriyor. Annesi, kızkardeşi, yeni tanıdığı bir kadın avukat, yakışıklı bir itfaiyeci. Ve Ema kocasıyla giderek büyüyen kavgaları sırasında, bu son ikisiyle yatağa girmekten de kaçınmıyor.

Film aslında izlenmesi kolay filmlerden değil. Hikâyesi klasik bir sinemayla değil, en kapalı biçimde anlatılıyor. Örneğin belki öykünün yüreğini oluşturan Polo'yu birazcık görüp tanımak için neredeyse filmin sonunu beklemeniz gerekiyor!

Ama eğer sabırlı olur ve hikâyeyi dansların, müziğin ve simgelerin arasından okumayı becerirseniz... Ne zevk! Hele kadınlar için... Çünkü böylesine bağımsız, güçlü, inatçı ve cesur bir kadın portresi uzun zamandır perdeye gelmemişti. Belki yine Larrain'in Jackie'de ustalıkla çizdiği Jackie Kennedy portresinden beri!..

Valpraiso kentinin kendine özgü sokaklarında (ki biraz bizim kentleri anımsatıyor) çekilmiş olan bu filmde, Larrain'in gözde oyuncusu Gael Garcia Bernal, artık daha olgunlaşmış olarak Gaston karakterine büyük canlılık getiriyor. Asıl yükü taşıyan genç oyuncu Mariana di Girolamo ise Ema'ya büyük inandırıcılık katıyor. Tüm aykırı, özel ve aşırı gözüken tavır ve eylemlerine karşın...


Yarın: Yıldız Savaşları - Skywalker'ın Yükselişi

Yazarın Diğer Yazıları

Son dönemin en büyük düş kırklığı getiren filmi

Her şeyin sonuç olarak bir özenti gibi durduğu "Hain"de, cesetler birbiri ardına geliyor. Sonu yok sanki... Sonunda bir tek başkan, yani Haldun Dormen sağ kalıyor. Acaba ona olan saygıdan mı dersiniz?

Kadın özgürlüğüne adanmış çok özgün bir komedi

Mukadderat; bir yandan yalnız bizde değil, tüm dünyada da var olan aile kurumunun miras denen olayla boğuşmasını ele alır. Öte yandan bu yaşlanmayı kabul etmeyen bir kadının portresidir

Belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi

Tümüyle sadizm ve sado-mazoşizm duygusu sinmiş "Barda 2", belki tüm zamanların en kanlı Türk filmi olmaya adaydır. Bu kıyımdan kurtulan pek azdır. Böyle bir filmin bir kadının elinden çıkması kendi başına bir olaydır bence...

"
"