20 Mart 2023

7 Oscar’lı filmin gizemi ve ardında yatan gerçekler

Son dönemin her açıdan değişik, çarpıcı, hatta irkiltici ve itici gözüken, ama aslında önemli şeyler söyleyen ve değişik mesajlar veren filmlerinin başta gelenlerinden biri..

HER ŞEY, HER YERDE, AYNI ANDA   

X  X  X  X

(Everything, Everywhere, All At  Once)

Yönetmen ve senaryo: Daniel Kwan, Daniel Scheinert
Görüntü
: Larkin Seiple
Müzik
: Son Lux
Oyuncular: Michelle Yeoh, Stephanie Hsu, Jamie Lee Curtis, Ke Huy Kuan, James Hong. Tallie Medel, Jenny Slate, Harry Shum Jr, Biff Wiff, Sunita Mani

Amerikan filmi, 2022 

Son dönemin her açıdan değişik, çarpıcı, hatta irkiltici ve itici gözüken, ama aslında önemli şeyler söyleyen ve değişik mesajlar veren filmlerinin başta gelenlerinden biri... Son Oscar’larda tam 7 ödül almasıyla birçok kişiyi şaşırttı; bizde bile en hoşgörülü kimi dostlarımın bunu çok ciddi biçimde eleştirdiğine tanık oldum. Evet, bu yılın ödül dağıtımını tümüyle onaylıyor değilim. En azından Inisherin’de Ölüm Perileri gibi önemli bir filmi tümüyle elleri boş göndermelerine hoşgörüyle bakamadım. Ama bu, karşımızdaki yenilikçi filmi reddetmemizi de gerektirmez.

Önce bir açılış. Çin kökenli Evelyn Wang, uzun zaman önce ABD’ye göç etmiştir, bir çamaşırhane işleterek yaşamaktadır. Babasıyla başı derttedir; kocası Waymong’dan da bir boşanma talebi almıştır. Zaten karı-kocanın araları iyi değildir. Kızları Becky ise lezbiyendir ve bu durumu kabul ettirmeye uğraşır.

Sonra birinci bölüm başlar: Her Yerde. Ve birden olaylar ciddileşir. Artık karşımızda insanlık üzerine temel sorunlarla uğraşan bir tür fantastik uzay masalı vardır. Ana tema ‘sonsuz çoklu evren’dir. Herşeyin merkezini dünya olarak alan bir anlayıştan sayısız evrenlere geçiş. Yani ‘evren sıçraması’.... Unutmayın: Her karar değişik bir evreni yaratır!”... Ya da, yine filmde söylendiği gibi “Bedenlerimiz başka evrenlerin kontrolü altındadır!...

Bu evrenlerin en önemlisi Alfa Evreni’dir. Ve başta kocası Waymond, orayı keşfeden herkes Alfa ünvanıyla süslenir. Ama tüm bu ciddiyetin yanı sıra, film aslında amaçladığı bir başka yöne, komediye doğru da kayar. Bu alandaki bir başka öge de başarıyla gerçekleştirilmiş Uzak Doğu döğüşleridir: Kung Fu veya Jiu Jitsu gibi... Ki bunlar bazen belli bir estetik içeren bale sahnelerine dönüşür!...

Böylece film komediyle fantastik arasında gidip gelir. Arada ‘Raslantısal yol algoritmaları’ ya da Zihin suç dolu toprak bir kap gibidir” türünden laflar duyulur. Filmdeki en komik ögelerden biri de kahramanımız Evelyn’in yasalar icabı bir kadın vergi bürokratını ziyaretidir. İsmi bile bir garabet örneği olan: Deirdre Beaubeirdre... Ve Evelyn’i işlettiği çamaşırhanenin gelir-gideri konusunda sorgular...Bu roldeki Jamie Lee Curtis filmin sonuna dek Evelyn’in acımasız bir düşmanı olur: tam bir canavar!...  

Bu arada ikinci bölüm başlar: Her Yerde. Orada Evelyn’in kızıyla mücadelesi ve ailenin en azından üç kişi olarak yeniden kuruluşu anlatılır. “Hiçbir şey beceremediğin için her şeye muktedirsin” ya da “Hepimiz küçük ve aptalız” gibi sözler edilir. O sorada dışarıda dünyaya yağan dev taşlarla yeni bir kıyamet yaşanır. Üçüncü bölüm Aynı Anda ise neredeyse başladığı gibi biter.  

Film sonuç olarak görkemli bir uzay fantezisi gibidir. Ama fantezi, yani komedi yanı ağır basar. Ne de olsa bu 2001- Bir Uzay Yolu Efsanesi değildir (Stanley Kubrick’in başyapıtı). Ama bu bilim-kurgusal egzersiz Daniel ikilisi (Daniel Kwan, Daniel Scheinert) tarafından öyle bir ustalıkla yazılmış ve yönetilmiştir ki... Birlikte daha önce Swiss Army Man adlı filmi yapmış olan ikili, görüntü yönetmeni Larkin Seiple’in desteğiyle şaşırtıcı bir görsellik yaratır. Hele o Michelle Yeoh’a odaklanan ve onu değişik çekimlerini üst üste getirerek kullanan sahneler... Bunda kuşkusuz değerli sanatçının geçmişteki filmlerinden veya festival ziyaretlerinden özenle seçilmiş görüntülerinin ustalıkla kullanması da rol oynamıştır.

Filmin 7 Oscar’ı (ki adaylıkları 10’u bulmuştu) şöyle dağıldı: En iyi film, yönetmen, özgün senaryo, baş kadın- Michelle Yeoh, yardımcı kadın- Jamie Lee Curtis, yardımcı erkek- Ke Huy Kuan, kurgu... Michelle Yeoh’un üzerinde biraz daha duralım. 1962 doğumu Malezyalı oyuncu, bale dersleri aldı. 1984’de Çin’de başladığı kariyerini 2000’lerden itibaren ABD’de sürdürdü. Yarın Asla Ölmez, Bir Geyşanın Anıları, Günışığı, Mumya serisi, Babil, Kung Fu Panda, Marco Polo TV dizisi, Çılgın Zengin Asyalılıar, Star Trek TV dizisi gibi toplam 60 yapımla... Bu rol belki sinema tarihinde Asyalı (hem de Uzak Asyalı) bir kadın oyuncuya sunulan en büyük fırsattı. O da bunu değerlendirdi. 

Elbette Jamie Lee Curtis’e de değinmek gerekir. 1958 doğumlu oyuncu, efsanevi Tony Curtis- Janet Leigh çiftinin kızlarıydı. O da doğrusu çok hoş çizilmiş rolünü öylesine bir enerjiyle öyle iyi oynadı ki, ödülü hak etti. 

Daha genel bakarsak... Bu filmin aldığı ödüllerin anlamını filmi görmeden de yazmıştım. Şimdi bunu daha açık biçimde yineleyebilirim. Özetle, bu Hollywood’un artık dünya sinemasına verdiği önemin bir göstergesiydi. Kendisini sinemanın yadsınamaz merkezi olarak gören gururlu ve kibirli bir sinema, artık adına ulusal sinemalar denen olgunun da bilincine varıyordu. Koronavirüsün, artan savaşların, çoğalan düşmanlıkların ve füze gibi fırlayan Yeni-Irkçılık akımlarının karşısına çıkmak için gerekli bir tavırdı bu...

Aynı zamanda, dev ülke ABD’nin göçmenlere verdiği (ya da vermesi gereken) önemin bir yansıması... Ayrıca sinema ve sinemacılık alanlarının yaşadığı bunalımların da bir tür tedavi süreci... Bu filme ve ödüllerine biraz da böyle bakmak gerekir sanıyorum.   

Atilla Dorsay’ın Övgüler, Yergiler, Atışmalar adlı kitabı Remzi Kitabevi’nden çıktı 

Atillâ Dorsay’ın Övgüler, Yergiler, Atışmalar adlı yeni kitabı Remzi Kitabevi tarafından yayınlandı. Dorsay bu kez 2000 – 2014 arasına eğiliyor. Ve yine sayısız atışmalar yaşıyor. Kimi ana temalara da uğrayarak ülkemizde kadının konumu; siyaset ve sanat arası bağlar; önemli TV yapımları ve dizileri; yaşadığı birkaç trajik olay… Hep varolan linç kültürü; Galatasaray’lı ve Cumhuriyet’li olmak; Türkan Şoray tutkusu; müzik sevgisi ve ‘Sezen aşkı’… Doğan Hızlan, İbrahim Tatlıses, Nuri Bilge Ceylan, Semih Kaplanoğlu, Mahsun Kırmızıgül tartışmaları; Yıldız Kenter, Haldun Dormen, Cem Yılmaz gibi ikonlar. Emek olayı ve gazeteciliği bırakması. Ve daha neler neler.

Sadi Çilingir


Atilla Dorsay kimdir?

Atilla Dorsay 1939 İzmir, Karşıyaka'da doğdu. Çocukluğu zor savaş yıllarında geçti. O yıllardan her şeyin karneyle alındığını, radyolardan yayılan savaş haberlerini ve ilk sinema deneyimlerini oluşturan savaş üzerine filmleri hatırlıyor.

On yaşındayken ailesi sırf onu Galatasaray Lisesinde okutabilmek için İstanbul'la göç etti. Böylece Fransız kültürüyle yetişti.

Güzel Sanatlar Akademisi'nde (şimdiki Mimar Sinan Üniversitesi) mimarlık okudu. Hayatta her koşulda koruduğu estetik bakışını bu temele borçlu olduğunu söyler.

Rehberlik, gazetecilik ve eleştirmenlik yaptı.

1966 yılında başladığı Cumhuriyet gazetesindeki yazılarını 27 yıl boyunca sürdürdü.

Bu aralıkta Leman Dorsay'la evlendi. İki çocuk ve üç torunu oldu.

Sonraki yıllarda Cumhuriyet'ten kendi isteğiyle ayrıldı. Kısa bir süre için Milliyet'te devam eden ve hâlâ süren dergi yazarlığı yaptı.

Yeni Yüzyıl'da yepyeni bir gazeteyi yaratmanın keyfini yaşadı. Daha sonra Sabah gazetesinde devam etti. Buradan kendi deyimiyle "ilkesel bir tavırla" ayrıldı: Bir yazısında (Emek Yoksa Ben De Yokum) okuruna Emek sineması üzerine verdiği bir sözü tutmak için.

Atilla Dorsay, 2013 yılından beri "Özgür, serbest, hiçbir konu, yer ve zaman kısıtlamasına tabi olmadan... Ama artık maaşsız!.. Ve çok yakında tam on yılını dolduracak olan..." sözleriyle işaret ettiği T24'te yazıyor.

Atilla Dorsay'ın kültür-sanata dair birçok alanda çabaları oldu. İKSV'de çalışıp yıllar boyu İstanbul Sinema Festivali'nin kadrosunda yer aldı. Dünya çapında sayısız ünlüyü basın toplantılarında sundu, söyleşiler yaptı, fotoğraflarını çekti.

TRT'de hem haftalık müzik programları yaptı, hem de filmler sundu. Özellikle sinemanın 100. yılının kutlandığı 1995 yılı ve sonrasında sayısız klasiği Murat Özer, Alin Taşçıyan, Müjde Işıl gibi genç meslektaşlarıyla birlikte tanıttı.

Sinema Yazarları Derneği'ni (SİYAD) kurdu ve uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Ödül gecelerini özenle seçilmiş sunucular ve müzisyenlerle sundu. Yine kendi sözleriyle; "zamanı geldiğinde tüm bu görevleri genç arkadaşlarına bırakmayı da ihmal etmedi".

Dorsay'ın en büyük üretimleri kitapları. 1970'lerden itibaren eleştirisini yazdığı tüm filmleri Türk ve yabancı sinema olarak tasnif ederek pek çok kitapta topladı. Bu kitaplar son 50 yılın bir dökümü niteliği taşıyor.

Aynı zamanda İstanbul, Beyoğlu, şehircilik; biyografiler (özellikle Türkan Şoray ve Yılmaz Güney), söyleşiler, seyahat notları, hikâye, hatta şiirler de yazdı.

Müzik merakını görkemli bir arşivle birlikte sunduğu bir eser yayımladı. Ne Şurup Şeker Şarkılardı Onlar adıyla yayımlanan bu kitap, 20. yüzyıl pop-müzik tarihini anlattıyor.

Kitaplarının sayısı şimdilerde 60'ı aştı, ama daha sayısız projesi var. Son olarak Tartışmalar, Polemikler, Kavgalar adı kitabı Eylül 2022'de okurla buluştu. Ardından daha birçoğu da gelecek. Kendisinin dediği gibi "Allah kısmet ederse!"...

Yazarın Diğer Yazıları

Roma tarihine ‘Güç ve Onur’ sloganı eşliğinde yolculuk

Film, belki çok uzun (148 dakika), çok karmaşık, aşırı dramatik gözüküyor. Ama yine de görmeye değer...  

İstanbul güzellikleri önünde özel bir motorla tanışmak

Rahat ve olgun bir kamerayla çekilmiş, müziğe başvurmayan bir film. Belki çok akışkanlığı olmayan, sakin ve özgün bir yapım. Ama bu özgünlüğün birçok sinefili çekeceğine inanıyorum

Din üzerine söylenebilecek ne varsa

Rüya görmek bir anlamda kelebek görmek midir? Tek gerçek varsa, o nedir? Ve sonunda acaba din bir kontrol sisteminden başka bir şey değil midir?

"
"