21 Kasım 2018

Poşetin içinde bir hayat…

Belki de geride kalanlara artık öfke ile bakmak yerine el birliğiyle o canları kurtarmak için çabalamalıyız…

Bir çift beyaz eldiven, içi eşya dolu poşetin ağzını kapatıyor. Poşetin orta yerinde ‘Kriminal Daire…’ diye yazıyor. Emniyet amblemi tanıdık. Yağmurlu bir İzmir sabahında Muğla’dan ajanslara düşen haberin fotoğrafı bu. Gözüme ilişiyor.   

Fotoğrafa kısa başlık atılmış: Göçmenleri taşıyan tekne battı: 1 kişi öldü, 10 kişi kurtarıldı!

Haber ise: Muğla'nın Bodrum ilçesi açıklarında göçmenleri taşıyan teknenin batması sonucu 1 kişi hayatını kaybetti. Ölen kişinin üzerinden çıkanlar muhafaza altına alındı. Ceset, otopsi için Muğla Adli Tıp Kurumu’na gönderildi.

Poşetin içinde; sanırım bu bir bel çantası, bir kalem ve bir tarak var. Bir de birkaç kağıt parçası, telefon şarj cihazı… Islanmışlar biraz. Sahibini düşünüyorum, içim acıyor. Buz gibi sularda kocaman “1” can yitip gitti mi şimdi?

“Acıya aşina olmak” diye bir söz vardır insanın insanlıktan çıktığını anlatan.

Sadece sayı mı oldular bu insanlar bizim için? 

Onlarca göçmen dramı yaşanıyor bu topraklarda artık. Her geçen gün ölü-yaralı sayıları geliyor kulağımıza; 1, 2, 3, 5, 9 ölü… Sayılar kadar kelimelere de alıştık; umut yolculuğuna çıkmışlardı, bir aile yok oldu ve geride kalanlar…

O poşetin içinde bir yaşamın izlerini arıyorum. Biri vardı az bir zaman önce. Doğdu, büyüdü, ağladı, güldü, umut etti, sevdikleri vardı onun da, anne, babası, kardeşleri, çocukları vardı belki ve korkuları vardı hayata dair hepimiz gibi, sıkıntıları, endişeleri vardı. Ve her şeye inat umutları vardı bir de… Ta ki o karanlık sularda boğulana kadar…

Peki, kim bunun sorumlusu? Sadece insan tacirleri mi? O savaşı başlatanlar mı, bitiremeyenler mi? Yoksa bitirmeyenler mi?

Peki, kim ödüyor bedelini yitip giden canların?

Şu hayatta fakirsen eğer her türlü şey sana müstahak yani!

Hani siyasilerin ağız dolusu söyledikleri şu ‘sosyal devlet’ nerede? Yoksa o poşetin içinde mi?  

Bence bir müze kurulmalı göçmenlerden arda kalan eşyalardan. İbret Müzesi. Unutmamak, unutturmamak, ısrarla ‘kader’ denilen acı olayların önüne geçmek için.

Arkadaşım Mehmet Emin Al, bu olaydan birkaç gün önce bana Selçuk R. Şirin’in TEDxİstanbul’da yaptığı “İtiraz Et, Hayal Kur, İlerle” başlıklı konuşmasının videosunu göndermişti. Fotoğrafı görünce o aklıma geldi.

Amerika’da hocalık yapan Şirin, çocuklarımızın hayal kurmadığından bahsediyordu. Ve konu ülkemizde yaşayan göçmenlere geldiğinde de, “Eğer bu çocuklar, gençler, umutları olmaz ve hayal kurmazlarsa kötü emeller için kullanılırlar. Asıl tehlike o zaman başlar” diye de uyarıyordu.

Ne kadar da haklı…

Belki de geride kalanlara artık öfke ile bakmak yerine el birliğiyle o canları kurtarmak için çabalamalıyız…

Yakınlarıyla birlikte hayallerini de buz gibi sularda yitiren tek bir çocuğa bile umudunu geri verebilirsek eğer bir geleceği de, hatta bir ülkenin geleceğini de kurtarmış oluruz.

 

 

 

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Seçimin kazananı: BELLA!

“Söz Veriyorum” protokolüne imza atan tüm başkanlar; kısırlaştırma, barınma ve rehabitasyon gibi faaliyetlerde HAYTAP ile işbirliğinde çalışacağını beyan etti

Şimdi moda: Balkonda bahçe

 Yeryüzü Derneği, bugüne kadar 1500 kişiye ücretsiz olarak tohum ulaştırdı

Para mutluluk getirmiyor!

Otoriter, sıkı kontrol, gelişmeye açık olmama, kısıtlı üretim ve depresif yönetim biçimi, başarıyı ve motivasyonu düşürüyor