Son zamanlarda Taksim'de bir aracın yanından geçerken ya da bir alışveriş merkezinin kapısından içeri girerken büyük bir patlama sesinin kulağıma gelmesinden korkar oldum... Ya da birinin 'tekbir' getirip elinde silahla birden ortalıkta belirmesinden... Bu korku önceleri gündelik hayatımı etkiledi. Mesela bana iyi gelen şeyleri yapmaktan kaçınmaya başlamıştım. Örneğin işyerine gidip gelirken bazen nefes almak için İstiklal Caddesi'nden Karaköy'e yürür ya da Gezi Parkı'nın içinden geçerdim. Ancak terör olaylarının hemen ardından kötü bir şey olacak düşüncesiyle buralardan uzak durmaya başladım. Sonra ihtiyacım olduğu halde alışveriş merkezlerine de gitmiyordum. Eğer bunu sürdürseydim bu ihtiyatlı davranma sinemaya, tiyatroya gitmeme, vapura, metroya binememeye kadar varabilirdi eminim... Tam da terör örgütünün yapmak istediği şey aslında; korkan, eve hapsolan bireyler ve bozulan düzen...
Yaşadığım şeyin adı sanırım anksiyete yani kaygı, korku, gerilim, sıkıntı haliydi... Geçenlerde bir arkadaşım "Panik atak rahatsızlığım geri geldi" dedi. Bir başkası ise sosyal medyada, "Bu zor günlerde size neler iyi geliyor yazar mısınız diye?" diye sordu. Çoğumuz sıraladık; müzik dinlemek, sinema, tiyatro izlemek ya da sevdiklerimize daha sıkı sarılmak...
Aslında bir yandan da nasıl oluyor da bu cümleleri kurduğuma da şaşırıyorum! Oysa bundan birkaç yıl öncesine kadar ne kadar da masum bir hayatımız varmış. Tıpkı işyerinden bir dostumun dediği gibi, "Biz çocukken ölüm; yaşlı teyze ya da amcaların hayatını kaybetmesi demekti en fazla... Bir de, biz Adana'daydık yazın barajda boğulan çocuk haberleri gelirdi kulağımıza..." Peki, ya şimdi?
Hayatta her şey güven üzerine kurulu değil mi? Yani düşünsenize; sizi yarı yolda bırakan, yalanlar söyleyen, aldatan birine artık bir daha kolaylıkla güvenebilir misiniz? Ya da güven vermeyen bir satıcıdan alışveriş yapar mısınız? Peki ya uzuncadır sevgili Hrant Dink'in değimiyle "güvercin tedirginliğinde" yaşadığınız bir ülkede kendinizi güvende hissedebilir misiniz? Sormaz mısınız, "Bu ülkede daha kaç can yok pahasına yitip gidecek?" diye.
"Aşırı ihtiyat zararlıdır"
Sade bir vatandaş olarak tedirginim evet... Korkuyorum çünkü çoğu kimse gibi her gün işime 3 vesaitle gidip geliyorum. İşyerim Taksim'de ve ben hergün metro-metrobüs ya da vapuru kullanıyorum. Peki, kendimi, ruh halimi bu cenderenin içinden nasıl sağ sağlim çıkaracağım? Az da olsa kendimi rahatlatmak için ne yapmam gerekiyor? Ya da illa ki yapmak da ne kadar fayda getirecek? Bir uzmana, Psikolog Narek Karasu'ya danıştım. Belki iyi gelir diye açıklamasını sizlere de aktarmak istedim:
"Öncelikle ihtiyatli davranmak yani tedbiri ve dikkati elden bırakmamak her zaman için doğru bir yaklaşım olsa da aşırı ihtiyat çekingenliğe ve eve kapanmaya neden olur. Bundan kaçınılmalıdır. Kişiler kendi kaygılarını tanıyıp aşırı ve yersiz kaygılara yenilmemeli, aşırı kaygı ve korkulara paralel davranmamalıdır. Bunun yanında emniyet güçlerine güvenmeli ancak tedbiri de elden bırakmamalıdır. Çekinme adına eve hapsolmak veya aşırı güvenle tedbirsiz davranmak da yanlıştır.
Kişisel olarak alınabilecek tedbirler ise; olayların yoğun olarak olduğu bölgelere işi olmadıkça gitmemek, kalabalık ortamlarda mecbur kalmadıkça bulunmamak veya kısa süre kalmak olarak sıralanabilir. Bu tip önlemlerle bu süreci geçirmek şu dönem için yararlı olacaktır. Umarım ülkemiz bu sorunları kısa zamanda atlatır..."
Pek çok kimse gibi ben de umuyorum...
Biliyorum güvenlik güçlerimiz canla başla çalışıyor ama ben ummaktan başka kendimi daha fazla güvende hissetmek istiyorum...