21 Şubat 2017

Biz en çok kendi çocuğumuzu seviyoruz!

Bir kız çocuğu düşünün 16 yaşında... "Ölmek istiyorum" diye fısıldayarak denize doğru yürüyor...

Bir kız çocuğu düşünün 16 yaşında... "Ölmek istiyorum" diye fısıldayarak denize doğru yürüyor. Bir rüzgar esiyor, saçları yüzüne düşüyor. Gözleri çok uzaklarda çocuğun, bizi görmüyor, duymuyor... Nasıl oldu da bu hale geldi bu çocuk? Dünyayla ilişkisi nasıl bu denli koptu? Hikâyesini dinlediğinizde yüreğinize bir taş oturuyor.

16 yaşındaki S.'nin yaşadıklarını Acıbadem Üniversitesi'nin ev sahipliğini yaptığı, Türk Tıp Öğrencileri Birliği tarafından düzenlenen, "Çocuk İhmal ve İstismarı" konulu sempozyumda gazeteci Ümran Avcı'dan dinliyoruz.

Moldova’da doğan S., 8 yaşındayken annesi ve erkek kardeşiyle birlikte Türkiye’ye taşındı. Annesi İstanbul'da bir ilçenin ileri gelenlerinden olan 73 yaşındaki adamın bahçe işlerini yapmaya başlayınca aile çiftlikteki küçük eve yerleşti.

O korkunç olay başına geldiğinde S. henüz 11 yaşındaydı. İddiaya göre 73 yaşındaki dedesi yaşındaki bu adam, önceleri ağaçların arasında S.'nin orasını burasını sıkıştırıyor, elliyordu. Yetmedi küçük kızı işyerine çağırmaya başladı, bir odaya kapatıp cinsel istismarı sürdürdü. S., annesini işten atarlar korkusuyla tam bir boyunca sustu... sustu... sustu...

Zamanla içine kapanmaya başladı, arkadaşlarından uzaklaştı ve kendi değimiyle Artık hayal bile kuramaz" oldu. O iğrenç adam tıpkı bir canavar misali kızın ruhunda, bedeninde yavaş yavaş onarılmaz yaralar açtı. Geleceğe dair hayallerini, umutlarını kalbinden söküp aldı.

S., bir gün dayanamayıp annesine herşeyi anlattı. Ve annenin polise başvurmasıyla 6 yıl sürecek olan 'dava işkencesi' de başladı. İşkence diyorum çünkü bu çocuk, evlerinden neredeyse 40 kilometre uzaklıkta bulunan mahkemede görülen davaya gidip gelmek için onca yolu yüreğinden hiç eksilmeyen korku, utanç ve çaresizlikle gidip geldi. Hala da gidip geliyor. Çünkü ailenin değimiyle tuttukları her avukat adamın baskısı nedeniyle kaçıp gidiyor ve dava uzadıkça uzuyor! Üstüne üstlük adamın cezası kesinleşmediği gibi salıveriliyor ve bu çocuğun ailesi yolda bu adamla karşılıyor.

Ümran Avcı salondakilere, "Cinsel istismara uğrayanlar ne yaşar biliyor musunuz?" diye soruyor. Sonra da S.'nin davası için varını yoğunu ortaya koyan üvey babasının şu sözlerini aktarıyor: "Eğer ailenizden biri cinsel istismara uğramışsa evinizin ortasına bir bomba düşer ve siz artık asla eskisi gibi olamazsınız..."

Aslında Avcı, cinsel istismar haberlerinin medyada nasıl kullanılması gerektiğini anlatmak için orada. Mağdurların ve sanığın (suçu kesinleşinceye kadar) isimlerinin haberde kodlanması, fotoğraflarında yüzlerinin mutlaka kapatılması ayrıca oturdukları semtin adının metinde geçmemesi ve sokağın görselinin yer almaması gerektiğine dikkat çekiyor.

İşte tam burada S.'nin haberinde genç kızın yaşadığı evin fotoğrafının yerel bir gazetede kullanıldığına da değinerek, "O fotoğraf basında yayınlayınca önce komşular aileye 'gidin' diye baskı yapmış. Aile o evden taşınmış. Sonra bu nedenle bir başka evden daha... Yetmedi muhit değiştirdiler. Ve böyle 6 yıl geçti. Şimdi aile Yargıtay kararını bekleyecek, iç hukuk yolları tükenince AİHM'ye gedecekler. Ve bir yolculuk daha bekleyecek onları çünkü bu kez de ülke değiştirecekler..."

Sonra onu biraz daha iyi anlamamız için S.'nin kısa bir videosunu izletiyor bizlere. S., "Okulum yok, hayallerim yok, sadece ölme isteğim var. Bana bunları yapan o adamın ceza aldığını görmek istiyorum. O korkuyu, yüzünün halini görmek istiyorum" diyor.

Biz nefesimizi tutmuş izliyoruz. Bu nasıl bir acı Allah'ım? Bir çocuk bu kadar büyük bir acıyla yaşamayı nasıl öğrenebilir bu hayatta?

Salondan ayrılırken aklıma Avcı'nın şu sözü geliyor: "Biz görünürde çocukları seviyoruz ama aslında en çok kendi çocuklarımızı seviyor ve koruyoruz... Oysa bütün çocuklar korunmayı hakediyor. Bütün çocukları kendi çocuğumuz gibi sevmeli ve korumalıyız..." 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Seçimin kazananı: BELLA!

“Söz Veriyorum” protokolüne imza atan tüm başkanlar; kısırlaştırma, barınma ve rehabitasyon gibi faaliyetlerde HAYTAP ile işbirliğinde çalışacağını beyan etti

Şimdi moda: Balkonda bahçe

 Yeryüzü Derneği, bugüne kadar 1500 kişiye ücretsiz olarak tohum ulaştırdı

Para mutluluk getirmiyor!

Otoriter, sıkı kontrol, gelişmeye açık olmama, kısıtlı üretim ve depresif yönetim biçimi, başarıyı ve motivasyonu düşürüyor

"
"