07 Mart 2024

DGM'siz 20 yıl

Türkiye, hukuk tarihinde tartışmalara neden olan Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin (DGM) kapatılmasının üzerinden 20 yıl geçti. Ardında binlerce dava, mahkûmiyet ve travma bırakan DGM'lere, yolu oradan geçen sanatçılar İsmail Beşikçi, Şanar Yurdatapan, Metin Kahraman, Özcan Şenver ile hukukçu Eren Keskin ve emekli Başsavcı Talat Şalk'ın yanıtlarından oluşan bir dosya ile baktık

27 Eylül 1976'da düzenlenen "DGM'ye Hayır" mitingi 

Şimdiki zamanın en önemli özelliği geleceği yaratmasıdır. Siz anı yaşarken olanlar geleceğin atlasını çizer. Türkiye'nin 100 yılık Cumhuriyet tarihinde yaşananlar da bugünü yaratan toplumsal olaylarla dolu.

Türkiye, hukuk tarihinin en önemli mekanizmalarından olan Devlet Güvenlik Mahkemeleri'nin (DGM) faaliyetlerine 20 yıl önce 2004'te son verdi. Bu nedenle ülke tarihinde çok önemli bir dönem olan DGM sürecine, sanat dünyası özelinde tanıklarla göz atmak istedik. Bilmeyenlere anlatmak, bilenlere de anımsatmak için küçük bir hafıza tazeleme ile başlayalım.

İlk DGM'ler 70'lerde kuruldu

Türkiye, DGM ile 15 Mart 1973 yılında 1961 Anayasası'na eklenen bir madde ile tanıştı. Bu madde, "Cumhuriyet aleyhine işlenen doğrudan doğruya devletin iç ve dış güvenliğini ilgilendiren suçlara bakmakla görevli" ifadesiyle devlete karşı işlenen suçları kapsama alıyordu. DGM'ler, Fransa'nın İtalyan faşistlerinden ödünç aldığı "Cour de Sûreté de l'État", devlet güvenliğini tehlikeye atan kişiler için 1963'te kurulup 1981 yılında Mitterrand döneminde kaldırılan aynı ismi taşıyan kurumlarından esinlenerek uyarlanmıştı.

17 Eylül 1976 tarihli Demokrat İzmir gazetesi

İlk dönem

O tarihte Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay, Milli Güven Partili Ferit Melen de Başbakan'dı. Ancak Anayasa Mahkemesi, 1975 yılında mahkemelerin kuruluşunu düzenleyen 1773 sayılı yasayı "usul" açısından Anayasa'ya aykırı bularak iptal etti. Kapatılmasına karşı çıkanlar ise Melen Hükümeti'nin istifasından sonra göreve gelen Başbakan Süleyman Demirel ile Necmettin Erbakan'ın kurduğu Milliyetçi Cephe Hükümeti'ydi. İlginçtir, Erbakan, DGM'lerin tekrar hayata geçtiği dönemde 1994'te yaptığı bir konuşma yüzünden Diyarbakır 1 No.lu DMG'de yargılandı ve "Halkı din, ırk farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmek" suçundan 1 yıl hapis cezasına çarptırıldı.


Cevdet Sunay - Süleyman Demirel

Bu hukukla olmuyor "netekim"!

Anayasa Mahkemesi ile kapatılan DGM'ler daha sonra 1982 Anayasası'nda yapılan düzenleme ile 1983 yılında Bülend Ulusu Hükümeti döneminde yeniden gündeme geldi. Zaten 12 Eylül'de darbeye giden süreçte de askerler tarafından istenen DGM'lerin önü bu vesile ile açılmış oldu.

O dönem Milli Güvenlik Konseyi Başkanı ve Devlet Başkanı olan Kenan Evren'in "Sıkıyönetimin sona ermesi halinde, sıkıyönetim mahkemelerinin görevlerine devam etmesi sağlanmalıdır. Bu hukukla olmuyor netekim…" sözü ihtisas mahkemelerinin işaret fişeğini atmış oldu.

İkinci dönem

DGM'ler ikinci kez TBMM'de 1982 Anayasası'nın 143. maddesi uyarınca 16 Haziran 1983 tarihinde eklenen 2845 sayılı kanunda yer alan, "Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğü, hür demokratik düzen ve nitelikleri Anayasada belirtilen Cumhuriyet aleyhine işlenen ve doğrudan doğruya devletin iç ve dış güvenliğini ilgilendiren suçlara ilişkin davalara bakmak üzere; Ankara, Diyarbakır, Erzincan, İstanbul, İzmir, Kayseri, Konya ve Malatya il merkezlerinde, bu illerin adlarıyla anılan Devlet Güvenlik Mahkemeleri kurulmuştur" ifadesiyle 1984 yılında tekrar hayata geçirildi. DGM'ler olası bir sıkıyönetim ilanı halinde "Sıkıyönetim Mahkemeleri" olarak da hizmet verecekti. Dönemin Başbakanı Turgut Özal iken Adalet Bakanı ise Mehmet Necat Eldem'di.

Asker üyeler

Bu kez yasa ile görev alanı genişletilen DGM'ler Ankara, Diyarbakır, Erzincan, İstanbul, İzmir, Kayseri, Konya ve Malatya'da kuruldu. İddiaya göre sadece bu şehirlerde kurulmasının amacı, DGM'lerin özel seçilen kadrolarla çalışmasını ve denetimini kolayca sağlamaktı. Diğer yapılardan en önemli farkı mahkeme kurulunda sivil üyelerin askeri hakim ve savcılar birlikte olmasıydı. Kurulda askerlerin olması tartışmaları da beraberinde getirdi.

DGM'lere hayır!

DGM'lerin kuruluş amacı devletin güvenliğini sağlamaktı ama hakkında suçlama yapılan kişilerin güvenliğini sağlayacak bir mekanizma çoğu zaman yoktu. Devlet ve bireyler arasındaki haklar ve sorumluluklar konusundaki bu yapının getirdiği eşitliksizlik toplumda soru işaretlerine neden oluyordu. Uzun gözaltı süreleri, delil toplama ve soruşturmalardaki farklar, kapalı duruşma ya da avukat olmadan alınan ifadelerin kabulü gibi "savunma hakkını yok sayan" pek çok uygulama tartışmalara yol açtı. Kuruluş aşamasından kapatılana dek, toplumun farklı kesimlerinden insanlar, kurumlar bu nedenlerle DGM'lere karşı çeşitli eylemlerle tepkilerini gösterdi.

Mecidiyeköy Halk Birliği, [1976]

İzmir - Tabipler Odası İzmir Şubesi, [1976]

Yüz binlerce kişi yargılandı

Tarih 1985'i gösterdiğinde Türkiye nüfusu 49, İstanbul nüfusu ise 5 milyondu. Adalet Bakanlığı verilerine göre, 1986-2002 arasında DGM'lerde yaklaşık 80 bin dosya işleme alındı. Hakkında karar verilen 214 bin 885 kişiden 82 bini mahkûmiyet kararı aldı. Bu kişilerin 32 bini cezaevine gönderildi. Kalan binlerce kişi para cezasına çarptırıldı. Yaklaşık 80 bin kişi de haklarında açılan davalardan beraat etti.

İstatistikler, DGM'lerde yoğun olarak o dönem yürürlükte olan Türk Ceza Kanunu'nun 168. ve 169. maddelerindeki "yasadışı örgüte yardım ve yataklık" ve "yasadışı örgüt üyeliği" hükümlerinden davalar açıldığını gösteriyor. Yine daha çok sol örgütler ve görece daha az sayıda İslami hareketlerle ilgili davalar göze çarpıyor.

Avrupa Birliği rüyası

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), kendisine yapılan başvurular nedeniyle 1998 yılında DGM'lerde görev yapan askeri hakimlerin statüsünü dikkate alarak, bu mahkemelerin bağımsız ve tarafsız olmadığı ve "adil yargılanma hakkının ihlal edildiği" konusunda bir karara vardı. Akabinde 1999 yılında Öcalan davasında askeri üye çıkarıldı. Kısa süre sonra da Avrupa Birliği'nden esen uyum rüzgarları ile DGM'ler kapatıldı. O yıl 59. Türkiye Cumhuriyet'inde Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, Başbakan ise Recep Tayyip Erdoğan'dı. Bu, Türkiye hukukunun uluslararası hukuka uygunluğunu sağlamak için yapılan bir dizi düzenlemeden en kabul göreni oldu. Devam eden ya da bu kapsamda açılacak olan yeni davalar ise Ağır Ceza Mahkemeleri'nin sorumluluğuna verildi.

25 Nisan 2002 - Recep Tayyip Erdoğan, 1992'de Rize'de yaptığı konuşması nedeniyle Ankara Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) Savcısı Nuh Mete Yüksel'e ifade verdi

DGM'ler neydi?

DGM'ler sadece 8 şehirde kurulan ancak tüm Türkiye'de hüküm süren mahkemelerdi. Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın verilerine göre 90'lı yıllarda 6 binden fazla kişiye yönelik işkencenin yanı sıra gözaltında kayıplar ve binlerce faili meçhul cinayet gerçekleşti. Sivas Katliamı, Bahriye Üçok, Uğur Mumcu gibi aydınların suikastları, Susurluk, Manisa, Beyaz Enerji ve Neşter gibi çok sayıda önemli davalarla kamuoyunun gündeminde sürekli yer aldı. Gerek dosyada yer alan bazı isimlerin beyanları gerekse bu soruşturma esnasında yaptığım araştırmalarda DGM'lerin toplumdaki karşılığının "korku" olduğunu söylemek de abartı olmaz.

Yargının siyasallaşması

Türkiye Barolar Birliği tarafından Ankara'da 2010 yılında düzenlenen "Özel Yetkili Mahkemeler" isimli panelde o dönem Diyarbakır Barosu avukatı olan Sezgin Tanrıkulu DGM'leri kısaca şöyle anlatır:

"Siyasal yargı veya yargının siyasallaşması kavramlarıyla ifade edilen istisnai mahkemeler esas itibariyle siyasal muhaliflere karşı bir mücadele, baskı, tasfiye aracı, devlet görevlilerine karşı ise kollanma, savunma ve aklama mekanizması olarak kullanılmaktadırlar. 16 Haziran 1983 tarih ve 2845 sayılı yasayla kurulmuş olan DGM'ler bu bağlamda bölgemizde ve ülke düzeyinde ağır hukuk ihlallerine neden olmuştur. Olanaksız adli hatalara neden olan yargılamalar yapmıştır. Adalet tarihi eşitsizlik ve adli hatalarla doludur. Bunun önemli bir bölümünü de DGM yargılamaları oluşturmuştur."

Ne değişti?

DGM'ler gerek Öcalan Davası gerekse Avrupa Birliği'ne uyum süreci kapsamında bir anda kapatıldı. Bu haliyle bakıldığında bir dönemin sona erdiğini söylemek mümkün. Ancak Hukukçu Köksal Bayraktar, 2005 yılında Radikal'den Neşe Düzel'e verdiği söyleşide "Devlet Güvenlik Mahkemeleri kaldırıldı deniyor ama aslında kaldırılmadı. Sadece isimleri ve girişteki tabelalar değişti. Özel yetkilerle donatılmış Ağır Ceza Mahkemeleri haline geldi" yorumunu yaparak o günden DGM'lerin hayatımızda baki kalacağını zaten söylemişti. Tarih onu haksız çıkarmadı.

Düşünce suçları

Bugün artık DGM'ler insanların kişisel tarihlerinde yer alıyor. Konuya, bundan 20 yıl önce düşünce suçu nedeniyle yolu bu mahkemelerden geçen sanatçılar ile hukukçuların perspektifinden bakacağız. Dosyamızda yer alan İsmail Beşikçi, Şanar Yurdatapan, Özcan Şenver, Metin Kahraman, Eren Keskin, İhsan Eliaçık ve Talat Şalk sorularımızı yanıtladı.

DGM konusunda elbette çok daha geniş araştırmalar yapmak gerekli. İyi vatandaş aranıyorsa iyi devletin olanakları olan adalet, demokrasi, hukuk gibi kavramları tam da bu yüzden tekrar tekrar tartışmak zorunlu. Yazar John Keane'in "İfade özgürlüğü anayasa metninde yer almalı ve mevzuatta korunmalıdır. Özgürlüğün kural, sınırlamanın istisna olduğu ilkesine uyulmalıdır" cümlelerini tekrarlayarak ekliyoruz: "Burada anlatılanlar geleceği anımsamak için."


Yarın: İsmail Beşikçi anlatıyor...

Yazarın Diğer Yazıları

Uğur Yücel: Beyoğlu bir patetik sonattır, kulak verirsen için parçalanır

"Binlerce yıldır insanları esaret altına almış ve bizler tarafından kimsesizler mezarlığına gömülmüş bir abideyi, İstanbul'u simgeler Beyoğlu"

Aylin Aslım: Olmayan bir kültürün hegemonyasını yaratamazsın

"Neyi başaramadılar biliyor musunuz? Yolu kültür sanatla hiç kesişmeyenlerin dahi hırsla arzuladığı o 'kültürel hegemonya'yı yaratmayı"

Cem Selcen: Beyoğlu direniyorsa olur

Cem Selcen, "Beyoğlu herhangi bir yer değildir" diyor. Beyoğlu kültürünü bir simge olarak gören Selcen, Refah Partili Beyoğlu Belediyesi'nin 90'larda meyhanelerin siyah perde ile kapatılması çağrısına bir Beyoğlu Festivali ile yanıt verdiklerini ifade ediyor