11 Ocak 2014

Kıbrıs'ta da ‘zamanlama manidar’

Bugün Türkiye’nin iç bunaltıcı bir hal alan ağır siyasi gündeminin biraz olsun dışına çıkıp deniz havası almaya ne dersiniz?

Bugün Türkiye’nin iç bunaltıcı bir hal alan ağır siyasi gündeminin biraz olsun dışına çıkıp deniz havası almaya ne dersiniz?

Konumuz: Kıbrıs sorunu…

Hemen “Aman sorun dinlemekten bıktık” demeyin. Bu kez bölgede hayırlara vesile olacak yeni bir sürecin ayak seslerinden bahsedeceğiz. Zira 40 yıldır yalnızca Akdeniz coğrafyasında değil, küresel ölçekte kangren halini almış Kıbrıs sorununun çözümünde yeni bir perde açılıyor.

Şöyle ki…

Rum Kesimi’nin Yunanistan ile beraber küresel krizden en ağır etkilenen ülkelerin başında gelmesi ve krizin en ağır günlerinde başkanlık koltuğuna oturan Nikos Anastasiadis’in 2004’teki Annan Planı’na “Evet” demesiyle tanınan çözüm yanlısı bir lider olması, her iki ada halkını yoksulluk girdabından çıkarabilecek zenginliğin Akdeniz’in derinliklerinden kendini göstermesi  ile birleşince… “Bu sorun mahşerde çözülür” diyenlerin bile umudunu yeşerten bir sürecin başlamasının önü açıldı.

Hatırlanacağı gibi, Nisan 2004’te referanduma sunulan Annan Planı Türk tarafından yüzde 65 oranında kabul görürken, Rumlar içinde “ortak devlet” çözümüne evet diyenlerin oranı yüzde 24’te kalmıştı. O günden beri, yani 10 yıldır Kıbrıs sorunu adeta derin dondurucuda beklemeye alındı dersek yanlış olmaz sanırım. Fakat yukarıda bahsettiğimiz unsurların bir araya gelmesi ile Birleşmiş Milletler oyun kurucu olarak yeniden sahneye çıktı. Son aylarda hem adadaki taraflarla hem de Yunanistan ve Türkiye ile mekik diplomasisi başlatan BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel danışmanı Alexander Downer,  Türk ve Rum kesimini müzakerelerin başladığını duyuracak ortak bir açıklama yapmak konusunda ikna etmeye çalışıyor. Yani son günlerin popüler tabiriyle, Kıbrıs için de "zamanlama manidar". 

Buraya kadar anlattıklarımız, zaten bilinen hadiseler.

 

Doğu Akdeniz’deki zenginlik

Çözüm çabalarının ciddiyeti ve sonuç alınabilirliği konusunda dikkatinize sunmak istediğim husus ise başka…

Bu kez Kıbrıs sorunun çözümü için her iki tarafın iş dünyası da büyük bir heves ve işbirliği içerisinde. Çünkü Doğu Akdeniz’deki doğalgaz yataklarının adanın ihtiyacını gidermenin çok ötesinde bir büyüklükte olduğu keşfedildi ve bu durum şirketler için çok büyük fırsatların habercisi. Öte yandan, Doğu Akdeniz’deki doğalgazı kendi üzerinden Avrupa’ya ihraç etmenin peşinde olan İsrail’in varlığı, bölge işadamları için çok da cazip değil. Abhaber.com sitesinde yer alan habere göre, Hidrokarbon Şirketi (KRETİK) Başkanı Haralambos Ellinas Doğu Akdeniz'deki doğalgaz yataklarının muhtemelen 1,1 trilyon metre küp olduğunu belirtiyor. Enerji uzmanlarına göre bu rakam yaklaşık 150 milyar dolarlık bir değere işaret ediyor. Haliyle adada esecek barış rüzgarının etkisiyle canlanacak ekonominin yaratacağı fırsatlar, her iki kıyıdaki iş adamlarının iştahını kabartıyor.

 

TÜSİAD heyeti Lefkoşa’da

Geçen hafta TÜSİAD işte bu kapsamda adaya çok önemli bir ziyaret gerçekleştirdi. TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz başkanlığındaki işadamı heyeti, Türkiye, Yunanistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) ve Güney Kıbrıs Rum Kesimi iş dünyası temsilcileri 9 Ocak’ta KKTC’nin başkenti Lefkoşa’da bir araya geldi. TÜSİAD heyetinde yıllarca Kıbrıs sorunu ile ilgilenen emekli büyükelçi Volkan Vural ve TÜSİAD AB Komisyonu Başkanı Simone Kaslowski’nin yanı sıra, TÜSİAD Başkan Yardımcısı Memduh Boydak ve bir diğer TÜSİAD Yönetim Kurulu Üyesi Tarkan Kadooğlu vardı. Kadooğlu’nun adını özellikle anıyorum, çünkü kendisine Lefkoşa’da rastlayınca kendimizi “nerede çözüm süreci, orada Tarkan Kadooğlu” demekten alamadık. Bilindiği gibi Cizreli bir Kürt olan Kadooğlu, TÜSİAD yönetiminde Türkiye’deki barış sürecine yönelik etkinliklerin baş aktörü konumunda.  

 

“Refahı paylaşalım”

TÜSİAD heyeti, Kıbrıs Türk İşadamları Derneği’nin (İŞAD) ev sahipliğinde gerçekleştirilen bir günlük ziyarette KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, Başbakan Özkan Yorgancıoğlu ve Dışişleri Bakanı Özdil Nami ile bir araya geldi. Bununla da kalmadılar, Lefkoşa’daki ara bölgeye geçiş yapıp Yunan Girişimcileri Federasyonu (SEV) ile de temaslarda bulundular.  Temaslar sonrasında sohbet etme imkanı bulduğumuz TÜSİAD Başkanı Muharrem Yılmaz, meselenin tarafı olan 4 ülkenin Kıbrıs konusunda çözüm için ortamın müsait olduğunu gördüğünü ve bu amaçla bir araya geldiğine vurgu yapıyor. Yılmaz, “Cesaretlendik ve cesaret verelim istedik. Burada herkesin, her tarafın menfaati var. İzolasyonlarla yaşayan bir Kuzey Kıbrıs kabul edilebilir değil. Ben Rum komşuların da bunu artık kabul etmemeleri gerektiğini düşünüyorum. İzolasyonlarla birbirimizden ayrılmış olarak refaha da ulaşmamız mümkün değil” diyor.  Bölgedeki enerji olanaklarından gerekli ölçüde faydalanabilmek için taraflar arasında bir uzlaşı zemininin yaratılması gerektiğine işaret eden Yılmaz, “Bu refahı hep birlikte paylaşabilirsek maksimize edebiliriz” diye konuşuyor. Yaptığı görüşmelerden memnun, Rum iş adamları ile aynı dilli konuşmaktan umutlu.

 

BM temsilcisi adaya geliyor

Günün sonunda adadan ayrılırken, gün boyunca bir araya geldiğimiz her kesimden duyduğumuz "ortam çözüm için müsait" sözü kulaklarımızda çınlıyor. BM Genel Sekreteri Kıbrıs Özel danışmanı Alexander Downer’ın önümüzdeki hafta adaya geleceğini ve her iki tarafla yeniden masaya oturacağını öğreniyoruz. Siyasiler arasındaki ihtilaflar ve üçüncü ülkelerin hesapları bir yana, sermaye sahiplerinin eğilimlerinin tarihte belirleyici olma gücünü aklımızdan çıkarmıyoruz. Çoğu zaman savaşlar çıkaran bu güç, nadiren de olsa barışı tesis etme yeteneğine de sahiptir. İşine gelirse tabii... 

Lefkoşa’yı geride bırakıp bizi İstanbul’a taşıyacak bulutların arasında yol alırken, belki de uzun yıllar sonra ilk kez Türk ve Rum işadamlarının ortak imzası ile yayınlanan deklarasyonun son cümlesine takılıyorum:

“Kıbrıs’ta ekonomik ve sosyal ilerlemenin tetiklenmesi ve Doğu Akdeniz bölgesinin bir bütün olarak ekonomik refahı, kuşkusuz adanın ekonomik bütünleşmesine bağlı olacaktır.”

Gerçekten de ada halklarını canından bezdiren 40 yıllık çatışmanın son perdesi açılıyor olabilir mi?

Yazarın Diğer Yazıları

Bir yaranın içinde olmak

"Biz adalet istedik, biz barış istedik, onlar bizi kurşunladılar..."

Dört Ayaklı Minare'yim ben, hiçbir şeyi unutmam, hiçbir şeyi...

Oğlum Tahir'in gül bedeni... Harcımdaki barışın namusu için düştü ayaklarımın dibine...

Ankara katliamı ve bir ‘toplum müsveddesi’ olarak Türkiye

“Ama abi, onlar da...” diye söze başlayan insanlık fakiri zihniyet son bulmadıkça, kimse bu ülkede bir ‘toplum’ olduğunu söylemesin!

"
"