05 Haziran 2024

Bilim Böyle Bir Şey Değil: 1 - Yeni Müfredatta “Fizik Dersi Öğretim Programının Temel Felsefesi ve Özel Amaçları” 

Bütün bu iddialar, muhtemelen, öteden beri yalnız eğitimde değil toplumsal ve siyasî hayatın her alanında hep yapıldığı gibi, ‘sınavda çıkmayacak, önemli değil’ gibi gerekçelerle ve zaten bunları yapmaya zaman ve imkân da olmadığından, zaten listelenenler tutarsız olduğundan, yapılmamak üzere yazılıyor. Yeni müfredat saçma iddialarıyla bu tutarsızlığı, güvensizliği, “mış gibi yapma” ortamını yeni bir seviyeye çıkarıyor. Tam da bunun için ‘nasılsa uygulanamaz’ demeyip örnekler üzerinden bu projenin olmazlığını iyice konuşmak lâzım.

Çizim: Tan Oral 

T24’te Çarşamba günleri çıkan yazılarımda beş haftadır Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli adı verilen AKP müfredatı üzerinde duruyorum. Bu müfredat genel yapısı ve felsefesi ( daha doğrusu felsefesizliği) itibariyle bir bütün olarak reddedilmesi gereken tutarsız, mantıksız, cahilce bir yaklaşım. Çünkü dünya bilgisi değerlerden türemez. Evet reddedilmesi gerekiyor, ama neden reddedildiğini açık seçik gerekçeleriyle inceleyerek konuşmak, üzerinde çalışmak gerekiyor. Türkiye’nin gelecek nesillerini cahil ve/ya şartlandırılmış ve/ya riyakâr olarak yetiştireceği, eşitsizlik ve ayırımcılığı arttıracağı için çok önemli bir tehlike. Kötü ve tehlikeli bir şeyin neden kötü olduğunu ve bunun yerine nasıl bir sistem olursa iyi olacağını çalışmak da  önemli. Türkiye’de siyasî kültür öteden beri ‘din’ ve ‘milliyetçilik’ değerlerine sarılan her teklifi içerdiği din ve milliyetçilik anlayışının ne olduğuna bakmaksızın incelemeden kabul etti. Burada oy kaygısı, popülist politikaların cazibesi, konuları incelemek plan ve proje üretmek yerine sembollerle, kılıflarla idare etme alışkanlıkları, çıkarlar ve manipülasyonlar rol oynadı. Burada nasıl bir din anlayışı var sorusunu sormak tümüyle dine hattâ ahlâka karşı olmakmış gibi sunuldu ve kabul edildi. Öte yandan bazı eleştiriler de lâikliğin, akılcılığın neden iyi olduğunu vurgulamadan ‘buna karşıyız çünkü laikliğe aykırı’ yüzeyselliğinde yapıldı. Geldiğimiz noktada artık, özellikle, konunun içeriğini de ciddiyetle ve dikkatle çalışmak durumundayız. Kısacası, bu müfredatın üzerinde, bu müfredattan başlayarak pazarlıkla, karşılıklı tavizlerle gelinebilecek bir daha iyi hedef yok. Bu yüzden bütünüyle reddetmek ve yine aynı sebepten içinde neler olduğunu, neden yanlış olduğunu anlayarak doğru bir eğitim modeli, bilgi edinme ve bilgiyi paylaşma, öğrenme modeli için çalışmak gerekli. 

***

Ben fizikçi olduğum için örnek olarak fizik alanını seçtim. Fizik bilimi, temel yasalarının basit ifade edilmesi ve ortaokul – lise seviyesinde matematikle anlaşılıp kullanılabilmesi açısından pedagojik ve mantıkî olarak sıralı bir konu dizimi ve anlatım inşasına yatkındır. Bu sayede bilimi, bilimsel düşünme tarzını basit ve net bir şekilde örneklemeye ve aktarmaya uygundur. Basitten karmaşığa giderek sunulabilecek çok zengin bir yapısı vardır. Fizik bilimi, tarihî olarak da günümüzde de temel kavramların deneylerden ve gözlemlerden kaynaklanan kanıtları açısından kolayca anlatılabilecek ve anlaşılabilecek örneklerle doludur.  Deney ve gözlemlerle bilginin nasıl geliştiğini, yeni bilgilerin öğrenildiğini görmek bilimin ve akılcı düşünme tarzının anlaşılması açısından fizik öğrenmekten, ayrıntıları bilmekten çok daha önemli bir kazanım sayılmalıdır. Geçen haftaki yazımın başında Galileo’nun kendi çizimiyle, ilk kez teleskopla  baktığında keşfettiği Jüpiter’in etrafında dolanan 4 uydunun resmi vardı. Bu buluş daha önceleri sanıldığı gibi tüm gökcisimlerinin Dünya etrafında dönmediğini ayan beyan göstermişti.  Temel kavramları ve kanıtları, düşünme tarzını öne çıkararak fizik veya herhangi bir konuyu anlatmak elbette konu seçimi ve dizilimi anlamında müfredatın ötesinde haftada kaç saat nasıl okutulacağına, ders kitaplarına ve öğretmenlere bağlıdır.  Geçen yazımda da anlattığım gibi, 2018’deki son müfredat en azından konuların seçimi ve sıralanması açısından ortaöğretim fizik dersi için uygundu. Şimdi Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli’ndeki ortaöğretim fizik müfredatına bakalım. 

***

Yeni Müfredatta “Fizik Dersi Öğretim Programının Temel Felsefesi ve Özel Amaçları”

Burada not edilen temel felsefe ve fiziğe özel amaçlar, herhalde fizik öğretmenleri tarafından yazılmış, üzerine yeni müfredatın dayattığı değerler giydirilmiş. Eğik (italik) harflerel koyduğum alıntıların altına eleştirel notlarımı yazıyorum. 

***

“Fizik biliminin amacı; gözlem ve deneye dayalı olarak uzay, zaman, madde ve enerji arasındaki ilişkinin anlaşılmasına yardımcı olmaktır.”

Bilimin amacı bir anlayışa yardımcı olmak değildir. Fizik doğrudan doğruya ; gözlem ve deneye dayalı olarak maddenin ve alanların yapı, hareket ve etkileşimlerini inceler. Madde ve alan ne demek onların tanımlarının da deney ve gözlemlere dayanarak ders için yapılacağı belirtilmelidir. Bunları öğrenmenin deney ve gözlemden başka bir yolu yoktur, bilim başka bir anlaşılmaya yardımcı olmaz.

***

Fizik Dersi Öğretim Programı’nın temel felsefesi; öğrencilerin fizik disiplinine ilişkin bilimsel bilgi, beceri, değer ve tutumlara sahip; sosyal-duygusal becerileri, eğilimleri, değerleri ve okuryazarlık becerileri ile bütünsel gelişim gösteren bireyler olmasıdır. 

Fizik ile ilgili bilgi ve beceri kazanmak, tamam. Fizik ve diğer bilimlerin kendi içlerinden ürettikleri ve öğrettikleri bilginin dışındaki üst, çerçeve ‘değer ve tutumlara’ gelince, bilimden öğrenilenilecek felsefî ‘değer’ sadece gerçek bilginin gözlem ve deneyden gelen, sınanabilir, doğrulanabilir , yanlışlanabilir bilgi olduğudur. İyi bir bilim eğitimi sosyal-duygusal beceri, eğilim ve değer olarak ancak doğada karşılığı olmayan, gözlem ve deneyle sınanmamış yalan ve yanlış bilgileri kabul etmemeyi öğretebilir. Bilimin içeriği ile bütünleşen, bağdaşan ‘değerler’, tahkik edilmiş hakikati kabul ve rızadır.

***

“Türkiye’de gerçekleştirilen fizik bilimi ile ilişkili projelere yer verilerek öğrencilere vatanseverlik, tasarruf, yardımseverlik gibi erdem ve değerleri kazandırmanın yanında sürdürülebilirlik okuryazarlığı, dijital okuryazarlık, bilgi okuryazarlığı gibi beceriler kazandırılacaktır.” 

Türkiye’de gerçekleştirilen fizik araştırmalarının neler olduğunu, bunların hangilerinin önemli sonuçlar verdiğini, hangilerinin konunun temellerini öğrenmekte olan lise öğrencileri için ilginç ve eğitici olacağını MEB, öğretmenler, ders kitabı yazanlar biliyorlar mı? Nasıl ? Bunu organize etmek için bir plânları var mı? Türkiye’de de iyi bilim yapılabildiğini örnekleriyle göstermek bence de çok önemlidir; buradan kazanılacak olan değer, güvendir, evrensel bilgiye bilime bizden de katkı olduğuna ve olabileceğine güven duymak anlamında. İki hafta önceki ‘Akıl Batıya mı Özgüdür?’ yazımda değindiğim gibi Batı karşındaki kompleksler sonucu aklı reddetmek, Türkiye’de yapılan fizik projelerini öğrenerek ‘vatanseverlik’ ve ‘tasarruf’ gibi değerler çıkabileceğini düşünmek tuhaf. Yani sadece yerli araştırmalardan çıkan sonuçları kullanarak‘tasarruf’ edinilebileceği mi  sanılıyor?  Böyle bir şey dünyanın hiçbir ülkesi için mümkün değil. Bunların yanında “sürdürülebilirlik okuryazarlığı, dijital okuryazarlık, bilgi okuryazarlığı gibi beceriler ” acaba nasıl “kazandırılacaktır” ?

***

Öğrencilerin fizik bilimi ile ilgili düşünce yapısını kökten değiştirerek bilimsel bakış açısına sahip olmaları ve bu bakış açısını ortak bir sorunun çözümü için kullanabileceklerini fark edebildikleri bir ortam hazırlanarak projeleri inceleyip yeni projeler geliştirebilmeleri hedeflenmiştir. 

İddialı sözler, ama öğrencilerin 9. Sınıfa geçtiklerinde fizikle ilgili belki ‘bu ders zordur’ korkusundan başka ‘düşünce yapısı’ neydi acaba, ki şimdi ‘kökten’ değiştiriliyor? Bilimsel bakış açısına sahip olmaları çok iyi olur ama bu ancak doğru dürüst bilim dersleri okurlarsa olur. 

***

Fizik Dersi Öğretim Programı’nın sosyal disiplinlerle ilişki kurulacak şekilde tasarlanmasına özen gösterilmiştir. Bu sebeple 9 ve 10. sınıf temalarında bilimsel çalışmaların gelişim süreci verilerek tarih ve Türkçe disiplini ile ilişki kurulmuş,….

Bilim tarihinden, öğretilenlerin kanıtı olan deneylerden söz etmek mi kastediliyor? Basit şekilde  bilim felsefesi mi kastediliyor? Türkçe ‘disiplini’ dersi ile konuşup yazarken ve ders kitaplarında düzgün Türkçe kullanmak dışında nasıl bir ilişki var? Meselâ 9. Sınıf temalarına baktığımda toplam 6 saatte işlenecek olan ‘Fizik Bilimi ve Kariyer Keşfi’ adlı 1. Tema’da şunları buluyorum: 

FBAB2. Sınıflandırma, FBAB10. Tümevarımsal Akıl Yürütme, KB2.8. Sorgulama, KB2.15. Yansıtma E1.4. Kendine İnanma (Öz Yeterlilik), E3.8. Soru Sorma

Sosyal-Duygusal Öğrenme Becerileri SDB1.1. Kendini Tanıma (Öz Farkındalık Becerisi), SDB1.3. Kendine Uyarlama (Öz Yansıtma Becerisi), SDB2.1. İletişim, SDB2.2. İş Birliği, SDB2.3. Sosyal Farkındalık, SDB3.3. Sorumlu Karar Verme

Değerler D3. Çalışkanlık, D19. Vatanseverlik

Okuryazarlık Becerileri OB1. Bilgi Okuryazarlığı, OB4. Görsel Okuryazarlığı

Bunun ardından bu işlerin nasıl yapılacağı konusunda uzun, çok maddeli listeler, paragraflar geliyor. Hiçbiri gerçekçi değil. 

***

Yeni müfredata göre Fizik Dersi Öğretim Programının amaçları arasında öğrencilerin, meselâ “bilimsel sorgulamanın doğasını anlamaları, bilimsel dayanakları olan kararlar vermeleri, bilimi ve bilimin etkileri sonucu ortaya çıkan teknolojiyi takip etmeleri,bilginin ve üretilen teknolojinin toplumların gelişmesine sağladığı katkıları fark etmeleri,” iyi bir fizik dersinden edinilebilecek kazanımlar, “fizik bilimine özgü alan becerilerini ve kavramsal becerileri kullanarak bilimsel bilgi üretmeleri ve problemleri çözmeleri,”  gibi çok istisnaî öğrencilerin bir araştırma ortamında araştırmacı bilim insanlarıyla yapabilecekleri işler, “kariyer planlamalarında Türkiye'nin kalkınma planlarını dikkate almaları, özgün projeler, tasarımlar ve buluşlar üretebilmeleri” gibi afakî hedefler var. Bunlar iyi niyetle veya vitrin olarak, veya ‘olsa ne iyi olurdu’ anlamında heveslerle yazılmış. Bunları böyle yazmakla olmaz. Öte yandan iyi tasarlanmış bir fizik dersi yeterli ders saatiyle, donanımlı öğretmenlerel verilirse gerçekçi ve önemli kazanımlar zaten elde edilir. 

***

“Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir.” sözüne vurgu yaparak geçmişten bugüne fizik biliminin gelişimine katkı sağlamış Farabi, İbni Sina, El-Cezeri, Feza Gürsey, Asım Orhan Barut gibi Türk-İslam dünyasından düşünürlerin ve bilim insanlarının çalışmalarının tanıtılması sağlanarak millî kültür ve değerlerin gelişimi desteklenmelidir.” 

Atatürk’ün bu sözü bence de çok önemli. Kullanıldığı metin bağlamında bu sözle ne kastedildiği, eğitim sistemimizde vurgulanarak ele alınmalıdır. Bu sözün vurgusu, anlamı hiç de  Türk-İslam dünyasından düşünürlerin ve bilim insanlarının çalışmalarının tanıtılması sağlanarak millî kültür ve değerlerin gelişimi” falan değil. Farabî, İbn-i Sina, El-Cezerî modern anlamda bilim insanları değillerdi. tıpkı Aristo gibi eski zamanların büyük düşünürleri, doğa felsefecileri idiler. Onların çağında deneysel yöntem kavramı, buna ihtiyaç ve imkân, gereken ölçüm hassasiyeti yoktu. Klâsik anlamıyla doğayı inceleyen ilimler çerçevesinde çok değerli özgün fikirler getirdiler. Türk-İslâm kültüründe bu ilimlerin parlak çağı da zaten 13. yüzyıldan itibaren bitti. Feza Gürsey, Asım Barut (ve Erdal İnönü) ise 20. Yüzyılın teorik fizikte dünya çapında bilim insanlarıydılar. Yaptıkları bilim evrenseldi, Türk-İslâm dünyasından kaynaklanan veya Türk-İslâm dünyasına ait bir bilim değildi. Kendileri yurtseverlikleriyle, Türkiye’ye inançları ve bağlılıklarıyla Türkiye’de bilimin gelişmesine yeni kuşakların yetişmesine çok hizmet etmişlerdir.  

***

Bütün bu iddialar, muhtemelen, öteden beri yalnız eğitimde değil toplumsal ve siyasî hayatın her alanında hep yapıldığı gibi, ‘sınavda çıkmayacak, önemli değil’ gibi gerekçelerle ve zaten bunları yapmaya zaman ve imkân da olmadığından, zaten listelenenler tutarsız olduğundan, yapılmamak üzere yazılıyor. Yeni müfredat saçma iddialarıyla bu tutarsızlığı, güvensizliği, “mış gibi yapma” ortamını yeni bir seviyeye çıkarıyor. Tam da bunun için ‘nasılsa uygulanamaz’ demeyip örnekler üzerinden bu projenin olmazlığını iyice konuşmak lâzım. Çünkü eğitim üzerinden, geleceği büsbütün beter edecek bir tahribat, ve çünkü “nasıl olsa bunu uygulamazlar” dediğinizde yerine uygulanacak iyi bir şey de kalmıyor. Gelecek yazıda yeni müfredata göre fizik dersi öğretim programlarını, konuların nasıl ele alındığına bakacağım.  

Ali Alpar kimdir?

Astrofizikçi. Sabancı Üniversitesi Emeritus öğretim üyesi. Bilim Akademisinin kurucu başkanı.

1968'de Robert Akademi'den, 1972'de ODTÜ Fizik bölümünden mezun oldu. 1977'de Cambridge Üniversitesi'nden fizik doktorasını aldı.

Boğaziçi Üniversitesi, Columbia Üniversitesi, University of Illinois at Urbana-Champaign, TÜBİTAK Temel Bilimler Araştırma Enstitüsü, ODTÜ ve Sabancı Üniversitesi'nde çalıştı.

Araştırma alanları nötron yıldızları ve pulsarlardır.

1993-1997 arasında Türkiye Bilimler Akademisi (TÜBA) Konseyi, TÜBİTAK Bilim Kurulu ve TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları'nı başlatan yayın kurulu üyesiydi.

ODTÜ (1994) ve Sabancı Üniversitesi'nde (2003) mezuniyet sınıfı öğrencilerinin seçtiği en iyi öğretim üyesi ödüllerini aldı.

TÜBİTAK Teşvik Ödülü 1986, Sedat Simavi Ödülü 1988, TÜBİTAK-TWAS Bilim Ödülü 1992, ODTÜ Mustafa Parlar Vakfı Bilim Hizmet ve Onur Ödülü 2018 sahibi.

Hükümetin KHK ile Türkiye Bilimler Akademisine (TÜBA) üye tayin etmesi üzerine TÜBA'nın 82 aslî üyesinden istifa eden 52 üye arasındaydı. 25 Kasım 2011'de Bilim Akademisi'nin 17 kurucu üyesi arasında yer aldı.

2011-2021 yılları arasında Bilim Akademisi'nin ilk başkanlığını yaptı.

Türk Astronomi Derneği üyesi ve eski başkanı. Academia Europaea, American Philosophical Society, European Astronomical Society, International Astronomical Union üyesi.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Türkiye’de eğitimin durumu I: PISA 2022 sonuçlarının değerlendirilmesi

Türkiye’de eğitimde fırsat eşitliğinin olmadığı PISA raporunda çarpıcı biçimde ortaya çıkıyor. Akademik ve sosyoekonpmik durumları farklı olan 15 yaşındaki öğrencilerimiz birbirinden çok farklı okullarda ve okul türlerinde eğitim görüyor. PISA anketlerinde bizim çocuklarımızın yüzde 31’i okuldan önce kahvaltı yapmadıklarını, yüzde 2si akşam yemeği yemediklerini, yüzde 10’u haftada bir gün akşam yemeği yiyemediklerini, söylemişler. ‘Son 30 günde kaç kere paranız olmadığı için yemek yiyemediniz?’ sorusunu yüzde 19,2’si en az bir gün, yüzde 1,9’u ise neredeyse her gün diye cevaplamışlar. 15 yaş grubundaki öğrencilerimiz ortalama ekonomik, sosyal ve kültürel durum endeksinde bütün OECD ülkeleri arasında en son sırada yer alıyorlar. Okuldan memnuniyet seviyesi en düşük olan ülke Türkiye

Ahlâk, mantık ve demokrasinin savunulması

Demokrasiden uzaklaşma ve ahlâki çürüme sorgulamanın ve mantığın reddini gerektirir. Onun için totaliter rejimler yolsuzluğu ve ahlâksızlığı sıradanlaştırır, olağan kılarken, itirazları yasaklar, akıl ve mantığı devre dışı bırakırlar. – Ne yapılabilir?

Sıradan ve fahiş

Fahiş ve sıradan arasındaki ilişki nedir? Rakel Dink’in deyişiyle bir bebekten bir katil, (bir bebek katili) nasıl çıkıyor?

"
"